Rusya'daki Yabancı Sınırı & Bizimkiler

Yakın zamanda Alper abiden öğrendiğim bir gelişme Rusya Liginde yabancı kısıtlamasının geri döneceği. 6 yabancı sınırlaması yürürlüğe girdiği zaman hatrı sayılır maaşlar alan onlarca oyuncunun boşa çıkacağını ya da kulüplerin bu oyuncuları uygun bonservislerle göndermek durumunda kalacağını öngörebiliriz. Oyuncu kalitesi olarak bizim ligimizden aşağı olmayan Rusya çıkışlı bu oyuncular akıllı bir transfer politikasıyla ligimize kazandırılabilirler, özellikle orta sınıf olarak tanımladığımız kulüplerimiz için büyük bir fırsat bu.

Yabancı rotasyonları muhtemelen sağlam kontratlı oyuncularla dolu olacak olan her daim şampiyonluk iddiasındaki ekiplerin gözü ise şüphesiz yerli oyuncularda olacak. Önümüzdeki senelerde şu an yürürlükte olan +2 sisteminin kalkacağını düşününce yerli oyuncuların önemi daha da artıyor. Rusya'daki bu gelişme sonrası üzerinde en fazla transfer baskısı oluşacak oyuncu Caner Erkin. Hem CSKA'daki yabancı bolluğu, hem rotasyondaki rolü, hem de genç yaşıyla diğer oyunculara göre daha uygun ve makul bir hedef olduğunu söyleyebiliriz. CSKA'nın Caner Erkin için Manisaspor'a ödediği 4 milyon euro transfer bedelinin esnekliği kısıtlayacaktır ancak yerli piyasasındaki ciddi rekabet bu civarda bir bonservisi ödemeye hazır kulüplerin olmasını sağlayacaktır. Senaryo işini biraz abartırsak er ya da geç büyük liglere kapağı atacak olan Arda Turan sonrası dönem için sol kanat rotasyonu adına hedef oyuncu olabilir Caner, çok da iyi olur...

Milan Baros'un Absürd Kartları

Herkesin dilinde bir süredir Milan Baros'un gördüğü kartlar, hatta neredeyse attığı goller kadar konuşuluyor. 22 lig maçında 17 gol atmış bir oyuncunun kendinden olumsuz olarak bu kadar bahsettirmesi için ekstra bir şeyler yapması gerekirdi zaten. Ligin kart rekoru kimde bilmiyorum ama muhtemelen Baros sarı kartlarda zirveye oynuyordur ligde gördüğü 8 kart ile.

Tamam kabul, elinin kolunun fazla çalışması, hakeme fazlaca itiraz etmesi pek hoş bir görüntü değil ancak özellikle forvet oyuncularının bir şekilde uyanık olması gerekir, özellikle faul pozisyonlarında. Hızlı ve top sürebilen bir oyuncuysanız size sıkça faul yapılır, eğer bunları göstermezseniz hakemler ayakta kalan oyuncuya faul çalmaya kolay kolay cesaret edemez, devam ettirir pozisyonu. Türkiye Ligi tarihinin belki de en çok faule maruz kalan oyuncularından biriydi Hakan ama dayak yesede beceremezdi düşmeyi, net penaltıları bile göstermeyi bilmediğinden güme gitmiştir birçok kez. Kabul edelim ya da etmeyelim, forvet fundementalları arasında vardır bu. Hakemi aldatmaktan söz etmediğimi özellikle belirtmek isterim, söylediğimi anlatabilmişimdir umarım. Sadece eleştiri yapıp kenara çekilmek yerine şeytanın avukatı da olmak gerek bazen.Şimdi nerden esti bu diyenleriniz olacaktır, söyleyeyim. Lig TV ara ara Euro 2008 maçlarının tekrarını veriyor biliyorsunuz. Az önce de efsanevi Çek Cumhuriyeti-Türkiye maçının tekrarı vardı, Volkan'ın kırmızı kartından sonra Rıdvan Dilmen'in sapıtıp "oyuncu değişikliği hakkımız da dolduuuuu!!!, DOLDU!" dediği andan başlayıp maçın sonuna kadar izledim. Orda bizim kazandığımız faulü profosyonelce (!) geciktirmemize deli olan bir oyuncu vardı kenarda, maçın hakeminin kulübeye gidip sarı kart gösterdiği bir oyuncu. Evet, o oyuncu Milan Baros'tu. Ne diyeyim ben sana Baros, arızasın falan ama seviyoruz seni...

Yerel Seçimler & Euro 2016

Futbolumuzun dinamiklerine siyaset karışmaması dileğimizi hemen her fırsatta dillendiriyoruz ama bu dileğimizin gözlerimizi de kapamaması gerek, bir tespit yaparken bu realiteyi de göz önünde bulundurmalıyız. Dün yapılan yerel seçimlerde yeni stadyum projeleri söz konusu olan Antalya, Konya, Trabzon gibi futbol kentlerinde çıkan sonuçların zaten daha da ağırlaşması beklenen ekonomik krizle beraber inşaat süreçlerine sekte vurup vurmayacağıyla ilgili şüphelerim var. Başbakanın Antalya'daki seçimi rasyonel bulmadığını özellikle vurgulaması yeni başlayan 100.yıl stadyumunun geleceği hakkındaki merakımı derinleştiriyor.

Euro 2016 adaylığımız malum, organizasyon için bildirilecek muhtemel şehirler İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri, Konya, Trabzon, Antalya ve Bursa gibi gözükmete. Bunların dışında Eskişehir, Antep, Adana, Urfa gibi şehirler de dışarda bekliyor. Antalya'nın şansı otel kapasitesi, ulaşım imkanları ve tanınırlık olarak böyle büyük bir organizasyonu kaldırabilecek ender altyapılardan birine sahip olması, bunlar da Antalya'yı vazgeçilmez kılıyor. Ancak stadyumun yetiştirme tarihi gibi bir zorunluluğun olmaması sebebiyle ağırlık sadece 2010 yılında yapılacak FIBA Dünya Şampiyonası için hazırlanan salona kayabilir.Fazla mı derin ve teorik düşünüyoruz acaba, belki. Yine de ilk projelendirilen ve hayata geçen stadların Kayseri ve Konya olduğu verisi elimizde var ve bunun ışığında öncelik konusunda bazı şehirlerin avantajlı olabileceğini düşünmek pek de paranoyakça olmasa gerek. Umarım bu stadyumların yapımında bir gecikme olmaz zira ligimizin gerçekten bir mesafe katedebilmesi için şampiyonluk dışı hedefleri olan takımların da belli bir seviyeye gelebilmesi şart...

Türkiye'nin En Çok Ziyaret Edilen 10 Spor Sitesi

Ara ara çıkar böyle haberler basında, en çok ziyaret edilen sitelerden listeler çıkarılır. Genelde gazete kaynaklı olduğu için reklama girmesin diye diğerleri es geçilir. Alexa.com'da ilk 100'de yer alan 10 spor sitesi şöyle;

40.sıra Mackolik.com
45.sıra Sporx.com
53.sıra Bilyoner.com
57.sıra Sahadan.com
65.sıra Ligtv.com.tr
85.sıra Fotomac.com.tr
94.sıra HTSpor.com
96.sıra Galatasaray.org
98.sıra İddaa.com
100.sıra Webaslan.com

Spor kulüpleri arasında görüldüğü gibi Galatasaray lider. Özellikle geçtiğimiz sene resmi siteyi yeniledikten sonra ziyaret sayılarında büyük artış oldu, transfer döneminin de hareketli geçmesi sitenin rakiplerini geride bırakmasında yardımcı oldu. Fenerbahçe resmi sitesi ise Galatasaray'ın arkasından gelen diğer resmi kulüp sitesi 229. sıradaki yeriyle. Beşiktaş'ın adres karışıklığı doğru düzgün bir veri elde etmemizi engelliyor ancak bu iki takıma göre baya geride olduğunu söylememiz mümkün. Yakın zamanda Süper Lig takımlarıyla ilgili de bir araştırma yapabiliriz. Alexa'da ilk 100'de yer alan sitelere şurdan bakabilirsiniz.

DK 2010 Elemelerinde Beşinci Maçlar

Hemen hemen hiçbir sürprizin yaşanmadığı, favorilerin maçlarını kazandığı bir maç gününü geride bıraktık. Birinci kategori takımlarında puan kaybına en yakın takım Türkiye karşısındaki İspanya'ydı, onlar da 1-0'la da olsa bizi evimize eli boş göndermeyi başardılar. Denk güçte iki takımın mücadelesi diyebileceğimiz Portekiz-İsveç maçından da 0-0 sonucu çıkınca beşinci haftadan geriye bir futbol hikayesi kalmadı bizler için.

Bizim gruptaki diğer önemli maçta Bosna Heresk deplasmanda Belçika'yı mağlup ederek bizim hesaplarımızı iyice zora soktu, fazladan aldığımız iki beraberlik bize pahalıya mâl olabilir. Önümüzdeki İspanya maçı kadar kritik bir diğer maç Bosna deplasmanı olacak. Euro 2008 elemelerinde iki kere öne geçtiğimiz maçta son golde Rüştü'nün de katkısıyla 3-2 yenik ayrılmıştık ordan, bu sefer beraberlik bile kesmeyebilir bizi. İkili averaj muhtemelen bizim tarafımızda olacak, zaten Bosna'dan puansız dönersek Güney Afrika rezervasyonlarımızı iptal etmemiz gerekecek, bir mucize olmazsa. Biz Sami Yen'de İspanya'yla oynarken onlar sahalarında Belçika'yı konuk edecek, en az İspanya maçı kadar bizi ilgilendiren bir maç, liderliğin artık kaf dağının ardında olduğunu düşünürsek.Sıralama açısından en ilginç grup Danimarka ve Macaristan'ın 10'ar puanla ilk iki sırayı paylaştığı 1.grup. Portekiz ve İsveç'in beraberlikleri iki takımı da 6şar puanla üçüncü ve dördüncü sırada tuttu, Danimarka bir maçı eksik olmasına rağmen lider durumda, önemli bir avantaja sahipler ve ilk ikide kendilerine yer bulmaları pek de sürpriz olmayacaktır. Portekiz ya da İsveç'ten birinin dışarda kalması anlamına geliyor bu. Euro 2008'de herkesin beğenisini toplayan Romanya da zor durumda, 4 maçta sadece 4 puan toplayabildiler ve lider Sırbistan'ın tam 8 puan gerisindeler. Önlerinde de Fransa var, Dünya Kupasında olmaları pek de kolay değil çok iyi bir seri yakalamadıkları sürece.
Güney Amerika elemelerinde ise ev sahipleri deplasman takımlarına gol şansı dahi tanımadan 3 puanı ceplerine koydular, mağlup olanlar arasında lider Paraguay da var. Arjantin Venezuela'ya 4 tane atmış, taze baba Aguero maçın kapanışını yapmış. Venezuelalı futbolcuları ezelden beri severim, hem Galatasaray'ın mâli kriz döneminde futbolla haşır neşir olduğumuzdan hem de menejerlik oyunlarından gelen bir hastalıktır 'ucuz ama kaliteli' oyuncu bulmak, Venezuela da ideal ülkelerden biri olarak gözükür gözüme bunun için. Neyse, konuyu yine dağıtıyorum anlaşıldığı üzere, kısa keselim...

Seçimler

Yerel seçimlere bir Umut Sarıkaya bakışı. Tespit yine harika, gerçekten bu grafikler için izliyorum ben seçimi, bir NBA draftı bir de bu seçimler...

İspanya 1-0 Türkiye || Soldan Soldan Gelen Ramos...

Euro 2008 boyunca maçlara kötü başlayan takımımız bugün tam konsantrasyonla olması gerektiği gibi bir başlangıç yaptı. İlk 20 dakikayı domine eden taraftık, özellikle sağ taraftan iki etkili pozisyon geliştirdik. Fatih hoca çok doğru bir analiz yaparak topun mümkün olduğunca bizde ve işin hücum yönünde kalması gerektiğini düşünmüş ve takıma bunu iyi anlatmış. Ah Nihat ah, sen maç boyunca bir defa gelecek o fırsatı değerlendirseydin tabelada çok farklı bir sonuç olabilirdi maç sonunda. Sen bu pozisyonu değerlendir diye ilk 11'de başlıyorsun, sen atamazsan kim atacak o pozisyonu! Etrafında kimse de yoktu, topu düzeltme şansını da yakaladı. Yan ağlara asacak derken Casillas'ı tehdit dahi edemeyen bir vuruş çıkardı.

Hırslı ve akıllı başlangıcımızdan sonra hızımızın yavaş yavaş kesilmeye başlamasıyla topu ayağında tutmaya başladı İspanya, pas yaptıkça da zaafımızı farketmeye başladılar. Sol taraf işlenmesi gereken bir madendi, Ramos da yavaş yavaş bunun farkına varmış olacak ki yüklenmeye başladı o taraftan. İbrahim'in suya sabuna dokunmama arzusu yüzünden Arda ve Hakan İspanyol sağ kanat oyuncularını karşılamak zorunda kaldılar birçok kez, Arda'nın oyun içinde gözükmemesinin en temel nedenlerinden biri de buydu. İbrahim'den fazla bir şey beklemiyorduk hiçbirimiz ama bu kadar da hatalı, bu kadar da etkisiz olunmaz yahu, ayıptır!

İlk yarının son bölümünde Arda'nın sağ kanada geçmesiyle birlikte Arda-Gökhan paslaşmalarından iyi işler çıktı orda ama Arda 5 dakika içinde gelen iki final pozisyonunu da değerlendiremedi. Tuncay'ın attığı uzun topta iyi bir kontrolle Nihat'ın pozisyonu kadar önemli bir fırsat çıkarabilirdik, olmadı.Her şeye rağmen ilk yarı bizim adımıza pozitif geçmişti, tartışmalı da olsa ofsayt sebebiyle iptal edilen pozisyonları hariç hücumda istedikleri etkinlikte değillerdi, biz de pozisyon üretebiliyorduk, tek yapmamız gereken doğru anlarda son vuruşları yapabilmekti. İkinci yarıda değişim ise maç boyunca yokları oynayan Emre Belözoğlu'nun Semih'le çarpışıp onu sakatlaması oldu. Semih ön alanda topu tutan ve hemen kanatlara verdiği doğru paslarla hücum organizasyonlarımızı başlatan adamdı, onun olmayışı bizi etkileyecekti şüphesiz. Daha ona bile fırsat bulamadan yine sağdan geldikleri bir pozisyonda İbrahim'in yaptığı faulle duran top kazandılar ve ilk iki pozisyonda yapamadıklarını üçüncüde yapıp golü atmasını bildiler. Şu duran top meselesini hiçbir zaman anlayamayacağım gerçekten. Ekrana bakıyorum, 6 tane oyuncumuz kimseyi tutmuyor ve 3 metrekareye öbeklenmiş bir biçimde izliyorlar. Şu arka direk organizayonlarını Platini resimlerinde gördüğümüz tahta adamlarla yapsalar bu kadar rahat yapabilirlerdi İspanyol oyuncular. Volkan topu bir şekilde çelse de şanssız bir şekilde içeri düştü top, şans biraz yanında olsa o top çıkabilirdi.Bundan sonrası malumun ilanı oldu, İspanya topu aldı, bir daha da bize vermedi. Kenardan da çözüm üretemeyince İspanya son yarım saatte kendi çapında takılarak üç puanı ceplerine koydu. Soldan soldan gelen Ramos'un maçı farka götürmediğine şükretmeli son yarım saatte. Bazı arkadaşlarımız kızabilir ama milli takımın 2. santraforu Gökhan Ünal, stoper alternatifi Sedat Bayrak olmamalıdır, ne olursa olsun. Bugün defansta Balta-Toraman-Emre-Gönül dörtlüsü olsa bu verimli oyunumuzu değerlendirme şansımız olurdu. Olabilecek en iyi senaryoda bile mağlup oluyorsak daha iyisini yapmamız gerekiyor demekki. Hakan Balta ve Emre Aşık'ın tandemde harikalar yarattığı bir maçta yeniliyoruz, ne acı!Bosna Hersek bizim içerde takıldığımız Belçika'yı deplasmanda 4 golle geçti, işimiz gittikçe zorlaşıyor. Puan kaybı sınırlarımızı zorlamaya başladık, eğer Sami Yen'de İspanya maçından 3 puan çıkaramazsak hiçbir kredimiz kalmayacak. İşkence çekmeden hiçbir turnuvaya katılamayacağımızı artık öğrendik ama bu kadarı da biraz fazla olmuyor mu?

Galatasaray'daki Genç Oyuncu Operasyonu

Milli arada Bülent Korkmaz PAF takımından dört oyuncuyu A takıma aldı milli takım arasını da fırsat bilerek, bu oyuncular Emre Çolak, Cem Sultan, Onur Arıkan ve Berk Neziroğlu. Bu dört oyuncudan ilk ikisi alt yaş kategorilerinden beri aşina olduğumuz isimler ancak Onur ve Berk'in henüz A takım seviyesine gelip gelmediği hakkında bir fikrimiz yok. Bu bana daha çok sezon başı kampındaki oyuncu seçimi fiyaskosunu hatırlattı. PAF takım seviyesindeki ve PAF çıkışlı onlarca oyuncu varken henüz PAF seviyesinde forma giymemiş oyuncular götürülmüştü kampa. Bülent Korkmaz'ın zamanlamasındaki tezatlık ise PAF takımda oynayıp A takım seviyesinde yetenekleri ve fizik durumu olan oyuncuların hepsi milli takımlarda bulunuyor olması, bunların başında gelen oyuncu ise Serdar Eylik.

Serdar bu sezon o kadar büyük bir çıkış yakaladı ki sezon başında PAF takımın en potansiyelli 3-4 ismi arasında bile yer almazken şu anda A takıma en hazır oyuncu durumunda. Sezon başında uluslarası bir turnuvada (adını unuttum.) en değerli oyuncu seçildiğinden beri önemli mesafe katetti Serdar. Orta sahanın ortasında çevik oyunun yanında paslarıyla da etkili oluyor. Onun hakkında ayrıca bir yazı yazacağız zaten, şimdilik kısa keselim.

Serdar dışında PAF takımdan seçebileceğimiz bir diğer alternatif de Sinan'dı. O da Serdar'a benzer bir şekilde iyi çıkış yakalayan oyunculardan biri. Sezon başındaki kampta şans bulan oyunculardan biri de oydu. 1.97'lik boyuyla dikkat çekse de o dönem ne fizik olarak ne de maç tecrübesi olarak A takımla antremana çıkacak seviyede değildi, şu anda ise bu pozisyonu daha çok hakeden isimlerden biri. Şu anda U19 milli takımında bulunuyor Serkan Kurtuluş ve Serdar Eylik'le beraber.

Bu kampın yapılış nedeni ise şüphesiz Semih Kaya'nın fizik olarak Hamburg maçlarına hazır görülmeyişiydi ancak o da ümit milli takıma seçilince bu sözde operasyon "gençlere önem veren takım" ana temalı bir PR çalışmasından öteye gitmeyecek. Emre Çolak sakatlıktan yeni çıktı, Cem ise zaten yeni yeni toparlanmaya çalışıyor. Bırakın A takımı, PAF takım seviyesinde bakarsak bile formda günlerinde değiller. Siz gençlere şans vermek istiyorsanız bunu milli takım arasında değil önündeki 6 alternatifi de sakatken ligde, kupada şans vererek yaparsınız. Böyle göstermelik antremanlarla genç oyuncuya fırsat tanımış olmuyorsunuz. Zaten fırsat vermeniz gereken kaliteli oyuncular da kendi seviyelerindeki milli takımlarda oluyorlar.

Eleştirim şu anki teknik heyete gibi dursa da kesinlikle öyle değil, yönetimin en tepesinden altyapının en başındakilere kadar uzanan organizasyonsuzluktur eleştirim. Lafa gelince Servet giderse Semih oynar diye başkan düzeyinde açıklama yaparken 3 ay sonra aynı Semih'i oynatmamak adına gidip en kariyerli yabancı hücum oyuncunuzu stoper yapıyorsanız bazı şeyleri sorguluyor olmanız gerekir. 87 jenerasyonundan beri gelen bütün jenerasyonlarda bariz bir ağırlığı olan Galatasaray altyapısından Arda hariç bir oyuncu çıkarılamamış, neredeyse hepsi heba edilmişken, oyuncu kiralama politikası "köylüme jest yapayım" mantığıyla sınırlıyken 3-5 oyuncuya 10 gün antreman yaptırmak önemli bir adım falan değildir, tek söylemek istediğim bu...

Hotbird'deki Dünya Kupası Eleme Maçları

Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası için ara ara yolluyoruz maç programlarını, milli maçlar için de yapsak fena olmayacak. Bizim maçımız da 23.00'de başlayacağına göre diğer maçları seyretme şansımız olacak.

Bizim maçımızı bildiğiniz gibi NTV yayınlıyor, bu da çok hoş bir sürpriz oldu. Futbol fakiri eğlence kanallarının milli maçlara balıklama atlamasına sinir olan biri olarak baya sevindim. Ayrıca NTV Spor İngiltere maçını da verecekmiş, diğer maçlarla beraber program şöyle;

16.00 Azerbaycan-Rusya ORT Europe
19.15 İngiltere-Slovakya NTV Spor /Türksat
20.00 K.R.K-Gürcistan 1TV (Georgian TV) /Türksat 21.45 Almanya-Liechtenstein ZDF
21.45 Hollanda-İskoçya Abu Dhabi Sports 1
23.00 İspanya-Türkiye NTV /Türksat

Tadilat #2

Baya bir zamanımı aldı ama uğraştığıma değdi gibi. Diğer tema görüntü olarak hoş olmasına rağmen baya bir arızalıydı, özellikle Internet Explorer'da. Görüntü olarak diğer temaya pek uzak değil zaten, kısa sürede alışacağımızı sanıyorum.

Camiamıza hayırlı olsun...

İspanya Günlüğü: Türkiye'nin İlk 11'i...

Benim ilk 11 tahminlerimin tuttuğu pek görülmemiştir ama bu sefer baya bir yaklaşmışız. Semih-Nihat ikilisinin en efektif hücum hattı olacağı düşüncemi zaten söylemiştim, bu açıdan sevindirici bir haber. Semih'in oynamasıyla beraber Nihat'ın çok daha etkili bir oyun oynayacağını düşünüyorum. Eğer kondisyon problemi yaşarsa benzer stildeki Sercan Yıldırım'ı da görebiliriz ilerleyen dakikalarda. Kanatlar Arda-Tuncay ikilisine emanet, tahminim Arda'nın solda Tuncay'ın sağda başlayacağı yönünde. Sol bekte Hakan Balta'nın oynayacağını varsayarak Arda'nın sol tarafta olmasının kritik olacağını düşünüyordum ancak görünen o ki Tuncay ve Arda'nın değişmeli oynaması pek de bir şey farkettirmeyecek.

Tek sürpriz İbrahim Üzülmez'in sol bek başlayıp göbekte Hakan Balta'nın oynayacak olması. Aslında bu da çok uzak bir ihtimal değildi zira diğer stoper adayları içinde henüz 10 tane milli maça çıkmış oyuncu yok, hatta ilk kez aday kadroya çağrıldı iki tanesi. Bu durumdaki bir stoperi Santiago Bernabeu'ya çıkarmamak belki de doğru karardır, sonuçta Hakan'ın stoperde iyi işler çıkardığını gördük UEFA Kupasında.

Şu anda kafamızı kurcalayan tek konu orta sahada başabaş bir oyun ortaya koyup koyamayacağımız, bu da Tuncay-Arda ikilisinin yanı sıra Emre'nin ne sertlikte oynayacağına bağlı. Fatih Terim'in soyunma odası konuşması bir süre bizi diri tutacaktır ancak ilerleyen dakikalarda bu üçlünün hücum etkinliği düşer mi, ondan emin değilim. Erken atacağımız ya da yiyeceğimiz bir gol bu senaryoların hepsini çöpe de atabilirç Hangi verilerle konuşursanız konuşun maç öncesi söyledikleriniz büyük ölçüde havada kalıyor, o yüzden fazla uzatmamak lazım. Rakibi gözümüzde fazlaca büyütmemek lazım çünkü zaten yeterince büyükler. Biz kendi oyunumuzu oynayabilme fırsatı bulduğumuz zaman rakipten bağımsız olarak gol bulabilme yeteneğine sahibiz, biraz da şans yanımızda olursa iyi bir sonuçla ordan dönmememiz için hiçbir sebep yok...

Fatih Terim Havuzu

Sık kullanılan tabirlerden biridir milli takım havuzu, milli takımdan davet alma ihtimali olan oyuncular için kullanılır. Bizde bu kavram fazla yüzeysel geçiliyor gibi, daha doğrusu tam anlamıyla sorgulamıyoruz bu tercihleri. Bunda en büyük pay şüphesiz Fatih Terim in uzlaşmaz, katı tavrı. Özellikle 2. milli takım döneminde daha net biçimde bu etkiyi görmek mümkün. Alpay Özalan la başlayan, Tümer, Emre ve Gökhan Zan la devam eden Fatih Terim havuzunun dışında kalan oyuncular da var elbette, konumuz ise bu oyuncular.

Yıldıray Baştürk, İbrahim Toraman, Mehmet Topuz, Halil Altıntop, Fatih Tekke vs vs. Bu oyuncuların ağzıyla kuş tutsa dahi milli takıma seçilememesinin sadece teknik sebeplerden dolayı olduğunu düşünenimiz pek yok sanırım. Belki şu an itibariyle Halil ve Yıldıray ı bir kenara koyabiliriz ama Euro 2008 öncesi yapılan tartışmaları hatırlıyoruz hepimiz. Bundan da öte, bugün Servet, Gökhan Zan, Emre Güngör gibi milli takımın ilk üç stoper alternatifinin de kadroda olmadığı bir zamanda Beşiktaşta iyi bir form grafiği yakalamış İbrahim Toraman ın milli takımda olmayışını mantıklı sebeplerle açıklamak mümkün değil. Her teknik adamın oyuncularını tercih hakkı olduğuna inanırım ve buna saygı duymak gerektiğini düşünüyorum ancak oyuncu tercihiyle bazı oyuncuları mimleyip bunu kişisel mesele haline dönüştürmek arasında bariz bir fark var. Yoksa bugün Hamit Altıntop yokken yedek dahi olsa kadroda Mehmet Topuz un kadroda bulunması gerekirdi.

Bunu bir tespit olarak ortaya koysak bile mevcut düzende ortak aklın yapılmaması gerektiğini düşündüğü bu yönetim biçimini uygulamayacak, aynı zamanda takımı verimli olarak futbol oynamaya sevkedecek bir alternatifin yanından dahi geçmiyoruz, en azından yerli hoca olarak. Alttan gelenler kraldan çok kralcı, daha bir radikal, daha büyük egolara sahip, daha bir Fatih Terim.

Futbolcularımız da sözleşme zamanı sıkça dillendirdikleri profosyonelliğe gerçek anlamda sahip değiller, başlarında elinde cetvelle bekleyecek bir hoca yerine bir teknik adam olunca işi sermekte hiçbir sakınca görmeyeceklerdir. Eğer motivasyona dayalı bir model zorunluluğu varsa bir şekilde bu işi en iyi yapan hocalardan birinin Fatih Terim olduğunu da söylemek lazım. Çok klişe olacak belki ama söylemeden olmayacak, bu düzendeki en iyi alternatif rasyonel olmayan tercihlerine, kişisel kapris ve hırsına rağmen Fatih Terimse tek suçlu olarak onu görmek kendimizi kandırmaktan başka bir şey olmayacaktır. Bugünün Fatih Terim havuzu yarının Türbülent havuzu olur en fazla...

Madem böyle bir yazı yazdık, bir de dışarda kalanlardan 11 kuralım altına. Sizin 11'lerinizi de yorum bölümüne alalım.

-----------------------------------Cenk Gönen--------------------------------
-------------------------------------------------------------------------------
--Abdurrahman Dereli--İbrahim Toraman--Egemen Korkmaz--Bekir İrtegün--
-------------------------------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------------------------------
-----------------------Serdar Kurtuluş-------Selçuk İnan----------------------
--------------------------------------------------------------------------------
-----Mehmet Topuz--------------Yıldıray Baştürk-----------Uğur Boral-------
---------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------Mehmet Yıldız-------------------------------

Yedekler:
Gökhan Değirmenci (Altay-Kayseri)
Orhan Şam (Hacettepe)
Çağdaş Atan (Cottbus)
Selçuk Şahin (Fenerbahçe)
Murat Ceylan (Gaziantep)
Musa Aydın (Sivas)
Halil Altıntop (Schalke)

Fena kadro olmadı sanki, bence şimdiki kadroyla kafa kafaya oynarlar dersek abartmış olur muyuz acaba?

Michael Gspurning ve Galatasaray?

Avusturya basınında Skoda Xanthi'de forma giyen Avusturya milli takımı kalecisi Michael Gspurning'in Galatasaray'la anlaşmak üzere olduğu yönünde haberler var, hatta oyuncu da bu konu hakkında bir demeç vermiş. 2 hafta önce Kalli'yle yemek yediklerini, Kalli'nin kendisinin maçlarını daha önce izlemiş olduğunu ve görüşmelerin olumlu geçtiğini söylemiş Gspurning. Yemekte Karl Heinz Feldkamp'ın eşi, Xanthi menejeri ve Gspurning'in kız arkadaşı da varmış, görünüşe göre ciddi bir transfer görüşmesi yapılmış. Avusturya milli takımının da kalecisi olan Gspurning 1981 doğumlu bir oyuncu. Xanthi'de gerçekten iyi bir çıkış yakalamış takip eden arkadaşlarımdan duyduğuma göre. Deplasman maçlarında tam 692 dakika gol yememiş, böyle de bir rekoru var bu sezon. İlk milli maçını Türkiye'ye karşı oynamış ayrıca, fotoğraf da o maçtan.

Bunların dışında bir önemli ayrıntı daha var ki o da Gspurning'in sözleşmesinde 1 milyon euro'ya serbest kalma maddesi olması, böylece Galatasaray formunun zirvesinde olan kaleciyi makul bir bonservis bedeliyle alabilecek. Eğer gerçekten istatistikleri kadar iyi bir kaleciyse ben bu transfere olumlu bakarım, bir milli kaleci için gözden çıkarılabilecek bir bonservis bedeli. Galatasaray dışında Olympiakos, Twente, Getafe ve Hannover de talipmiş ayrıca. Twente'yle ilgili henüz bugün çıkmış bir transfer haberi var hatta.

Gspurning dışında Kalli'nin yine Yunanistan'da forma giyen Estoyanoff'u izlediğiyle ilgili haberler de okumuştuk. Burdan çıkardığım kadarıyla kulüp bu sezon fazla bonservis harcamadan yabancı takviyeleri yapıp işi kotarmak derdinde. Becerebileceklerse ne ala, söyleyecek fazla bir şey yok. Az parayla transfer sanılanın aksine ateşten gömlektir, gelen adamın sizde kredisi, dışarda piyasası az olur. Satmak istediğinizde elinizde de patlayabilir. Yine de iki oyuncu pek aklımızdaki profille uyuşmasa da bekleyip görmek lazım. Transferler kesinleşmeden son yorumu yapmak doğru olmaz...

Santiago Bernabeu'ya Doğru Milli Takım

Santiago Bernabeu'daki ilk İspanya maçına iki gün kala milli takımdaki en muallak konu Fatih hocanın forvet tercihi olacak gibi duruyor. Tek forvet Nihat ve onu forvette ikileyecek Tuncay Şanlı formülü herkesin dilinde ancak bu tercihin Euro 2008 başlangıcında verimli olmadığını unutmamak gerek. Bu forvet düzeniyle başlamak topu ilerde tutamamaya dolayısıyla da pek de başarılı olmadığımız kendi yarı sahamızda oynanacak bir maça itecektir bizi. Forvet hattında ne olursa olsun vazgeçilmez olan oyuncu Semih Şentürk olmalıdır, bunun dersini şimdiye kadar almış olmalıydık. Nihat Kahveci Euro 2008 sonrası sakatlıklardan dolayı formunun zirvesinde olmasa da İspanya atmosferine, stada ve seyirciye karşı oynama alışkanlığı bile onun ilk 11'de olması için yeterli bir sebep.

Burda ortaya şöyle bir kontra soru çıkıyor, peki Nihat ve Semih'li bir ikili tercih edilirse orta saha dörtlümüz İspanya'yı yıllar sonra Avrupa Şampiyonluğuna taşıyan orta sahasına karşı yeterli sertliği sağlayabilecek mi? Bu sorunun cevabını ise ancak maçta görebileceğiz. Dörtlü bir risk gibi gözükse de beşli çıkmanın getirisinin götürüsünden fazla olacağının garantisi de yok. Her beşli orta sahayla çıkan İspanya'yı zor durumda bırakabilseydi yirmi küsür maçtır yenilmez olmazlardı diye tahmin ediyorum, bu yüzden bizim yapabileceğimiz tek şey kendi güçlü yönlerimizi maç içinde ön plana çıkarabilmek olmalı, İspanya'yı durdurmak üzerine kurulacak her plan zaten tarih boyunca iyi olmamış savunma düzenimizle başımıza olmadık çoraplar örebilir.

Orta sahanın ortasına düşünmeden yazabileceğimiz tek isim şüphesiz Mehmet Aurelio. Mehmet Topal'ın da sakat olması onu iyiden iyiye alternatifsiz kıldı, herhangibir aksilik durumunda B planımız nedir, daha doğrusu var mıdır, bunları kimse bilmiyor. Yanında ise Fatih hocanın manevi oğlu kontenjanından Emre Belözoğlu'nun olacağı kesin. Yıllar sonra üstüste 6-7 maç çıkarabilmişken sahada olmaması düşünülemez zaten. Kanatlar tercihlerinde ise Arda Turan ve Tuncay Şanlı ismi ağırlık kazanıyor, Fatih hocanın her maçta yaptığı sürprizlerden birini bu bölgede beklediğimi de not düşeyim. Sabri, Kazım ya da Topuz'dan birini görürsek şaşırmamak lazım.

Defans dörtlüsündeyse fazla alternatifimiz yok. Emre Aşık Servet Çetin, Gökhan Zan ve Emre Güngör'ün yokluğunda kadroda uluslararası tecrübesi en yüksek defans oyuncusu olarak gözüküyor. Yanında oynayacak oyuncu ise Fatih Terim'in tercihine göre değişecek, ben Eren Güngör'ü bekliyorum orda. Bekler ise çoktan belli, Hakan Balta ve Gökhan Gönül.

Muhtemelen benim beklediğim 11 gelmez, o yüzden şimdilik kafamdaki en iyi 11'i yazmakla yetineyim. Yarın kadrolar netleşince hem bizim takım üzerinden hem de İspanya üzerinden bir değerlendirme yaparız...

U17 Avrupa Şampiyonası ve Türkiye

Konumuz yine milli takımlar ama bu 17 yaş altı milli takımı. U17 Avrupa Şampiyonası ön eleme gruplarında 3 maçta topladığı 7 puanla grup lideri çıkan takımımız şimdi Elite Round adı verilen son bir grup aşamasından sonra Mayıs ayında Almanyada yapılacak Şampiyonaya katılma vizesi almaya çalışacak. Gruptaki rakiplerimiz Finlandiya, Galler ve Romanya. Grup maçlarının Mersin ve Adanada düzenlenlenecek olması en büyük avantajımız. O bölgede oturan arkadaşlarımız varsa maçlar hakkındaki izlenimlerini bize iletirler diye umuyorum. 26-31 Mart arasında oynanacak maçların programına şurdan bakabilirsiniz.

UEFA.com da takımımızın en etkili oyuncuları olarak PSVde forma giyen Engin Bekdemir, Beşiktaşlı Orhan Gülle ve Trabzonsporlu Hasan Ahmet Sarı olarak gösterilmiş. Bu oyuncular dışında Chelseaye transfer olan Gökhan Töre, Galatasaraylı Berkin Arslan, Bursasporlu Muhammet Demir, Altaylı Musa Çağıran ve West Hamlı Deniz Mehmet alıcı gözle izlenmesi gereken isimler. Kadronun tamamı ise şöyle;

Orhan Gülle, Furkan Şeker, Sercan Hacıoğlu, Sezer Özmen (Beşiktaş), Muhammet Demir (Bursaspor), Okan Alkan (Fenerbahçe), Berkin Kamil Arslan (Galatasaray), Hasan Ahmet Sarı (Trabzonspor), Okan Salmaz (Adanaspor), Oğulcan Gökçe (Altay), Onur Karakabak (Sakaryaspor), Ömer Kahveci (Adana Demirspor), Gökhan Töre (Chelsea), Nurettin Kayaoğlu (Schalke 04), Gökay Işıtan (Hamburg), Kamil Ahmet Çörekçi (Millvall), Engin Bekdemir (PSV Eindhoven), Deniz Herber (St. Pauli), Deniz Mehmet (West Ham United)

Did You Know #5: Dünya Kupası & Türkiye

Milli maçlar yaklaşırken 'bunu biliyor muydunuz' sorusu da milli takımla ilgili olmalı haliyle. Türkiye'nin 11 turnuvayla iki Dünya Kupası deneyimi arasında en çok beklemiş ülke olduğunu biliyor muydunuz?

Long Non-Appearance streaks that have been broken in the past 4 World Cups:
11 - Turkey (2002)
11 - Norway (1994)
10 - Bolivia (1994)
7 - Australia (2006)
6 - Switzerland (1994)
4 - Iran (1998)

TSL Asist Krallığı

Ligde 25 maç geride kalmışken asist krallığında zirvede Cassio Lincoln var. Hem asist kralını hem gol kralını kadrosunda bulunduran bir takım için beşinci sırada bulunmak ironik olsa gerek. Lincoln'ün ilk 10'da yer alan diğer oyunculardan daha az süre aldığı da gözden kaçmıyor, her 98 dakikada bir gol pası vermiş Brezilyalı. Onun ardından hemen Özer ve Alex geliyor. Özer sezon başında Galatasaray'ın 850 bin euro bonservise değmeyeceğini düşünüp bıraktığı bir isim, varın siz hesap edin gerisini. Alex lige geldiğinden beri istikrarlı bir biçimde zirveye oynayan isimlerden, saygı duymak gerek. Taner Gülleri ise attığı 16 golün yanında 9 da asist yapmış, Kocaelispor ligde kalırsa bunda en büyük pay şüphesiz Taner'in olacak...

The Others: Şampiyonların Elemeleri

İlk 12 ülke şampiyonlarının grup bölümünden başladığını, ikincilerin ise zorlu bir yolla Şampiyonlar Ligine girebildiğini yazmıştık ancak elemeler sadece bu bölümle kısıtlı değil, bir de ilk 12 dışında kalan şampiyonların kendi aralarında oynadığı play-offlar var. Kısaca bu elemelere de değinelim zira ülke puanı hesaplama yönteminde beklenen değişiklik olursa bir anda ilk 12 dışında kalma durumumuz olabilir, Galatasaray'dan beklenen bonus puanlarının da gelmediğini düşünürsek. İstenmedik bir durum da olsa statü hakkında bilgi sahibi olmaktan zarar gelmez.
Bu elemelerden Şampiyonlar Ligine kalacak takım sayısı 5, yani yürürlükteki statüde gruplara kalmasını sürpriz olarak kabul ettiğimiz birçok ekibi bundan sonra Şampiyonlar Liginde göreceğiz. Bu elemelerin favorileri şüphesiz ilk 12'nin hemen dışında kalmış olan Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan gibi ülkelerin şampiyonları. Bu ülkeler direkt takım gönderme şansını elde edememiş olsalar bile geçtiğimiz senelere göre daha kolay bir eleme sonucu muhtemelen Şampiyonlar Liginde temsil hakkı elde edecekler. Biz de ilk 12 dışında kalırsak bu açıdan ümitsizliğe kapılmamak gerekli.Yeni statüye göre üç ön eleme turu, bir de play-off yapılıyor. İlk ön eleme turu UEFA sıralamasının son 6 sırasındaki ülkelerin şampiyonları arasında yapılıyor ve 2. ön eleme turuna 3 takım daha ekleniyor. Asıl elemeler ise 2. ön eleme turunda başlıyor ve 32 takımlı bu tur sonunda son eleme turuna 16 takım kalıyor ve bu 16 takıma UEFA sıralamasında 12-15 arasında yer alan ülkelerin şampiyonları da katılarak 20 takımlı son eleme turu oluşuyor. Bu turdan yükselen 10 takım ise Şampiyonlar Ligi play-offları oynamaya hak kazanıyor. Şu anki eleme turuna benziyor olsa da arada iki önemli fark var. İlki büyük futbol ülkelerinden takım katılmıyor olması, buna karşın UEFA sıralamasında en üstte yer alan takımların şampiyonlarının bile 2 tur oynayacak olması. Her ne kadar üstte eskisine göre daha kolay bir yol olduğunu söylediysek de eğer formda değilseniz bir kaza kurşununa gitmeniz olası. Geçtiğimiz sene Olympiakos'un Anorthosis tarafından saf dışı bırakılmasının benzerlerini önümüzdeki yıllarda daha sık göreceğiz demek oluyor bu.

Statü kısaca böyle, aradaki resimlerde şu anki lig sıralamalarına göre kimin hangi turda seribaşı olacağına göz atabilirsiniz.

Genç Oyuncu Raporları #6

Haftanın en dikkat çekici gelişmesi şüphesiz Sercan Yıldırım ve Batuhan Karadeniz'in milli takıma seçilmesi. 90 ve 91 doğumlu iki forvetin Dünya Kupası Elemelerinin en kritik virajı olan İspanya maçlarında A milli takıma seçilmesi gerçekten büyük bir olay. Sıkça Türkiye'de yeterince iyi yerli forvet bulunmadığından dem vurulur ancak bu sezon gerçekten önemli bir çıkış yaptı bu iki oyuncu. Altyapıları takip eden herkes bu oyunculardaki potansiyeli elbette biliyordu ama Türkiye'de bir forvet olarak kendinizi ispatlamanız için önce bir araba gol atmanız gerek, bunu yapmanız için de forma şansı bulmanız. Batuhan bence bundan 3 ay öncesine kadar zerre gelişme kaydetmemiştir ama Beşiktaş'ta ilk 18'e giremediğinde yadırgamayan birçok kişi şimdilerde gelecek sezonun Beşiktaş forvetinde yer veriyor kendisine. Sercan da sezona etkileyici bir giriş yaparak yerini sağlamlaştırmasa belki de çoktan 5. sınıf bir Brezilyalıya tercih edilmiş olacaktı.

Forvetler kadar dikkat çekmese de A milli takımda fırsat bulan bir diğer genç oyuncu Ufuk Ceylan. Süper Lige dönüş yolundaki Manisaspor'un kalesini başarıyla koruyor Ufuk, bu performansı ülkedeki yerli kaleci kıtlığıyla beraber ona milli takım yolunu açtı. Sezon başında adı Galatasaray'la anılsa da ciddi bir girişim yoktu bildiğim kadarıyla, sezon sonunda geçtiğimiz yaza göre taliplileri daha da artacaktır Ufuk'un.

A milli takım dışında ümit milli takım aday kadrosu da açıklandı, Sercan Yıldırım burda da var. Hatta ümit milli takımda oluşunu A milli takıma seçilmeyecek olmasına bağlamıştık doğal olarak, sanırım Fatih Terim'in son dakika kararı oldu bu. Sercan'ın A milli takıma gidecek olması ümit milli takımda ciddi sıkıntı yaratacaktır zira kadroya sadece 3 forvet çağrılmış ve bunlardan birisi ofansif orta saha kimliğiyle öne çıkan Mustafa Pektemek. Ömer Şişmanoğlu'nu ise sadece ismen tanıyorum, herhangi bir bilgim yok. Özgürcan Özcan'ın ümit milli takıma seçilmemiş olması garip. Kendisi geçtiğimiz senelerde forma şansı dahi bulamazken seçiliyordu takıma, bu kadar formdayken takıma girememesi ironik olmuş.

Bunun dışında dikkat çeken bir stoper eksikliği var, öyle ki Galatasaray'da forma şansı bulamayan 91 doğumlu Semih Kaya 21 yaş altı takımına çağrılmış. Semih'in bu seviyede bir oyuncu olduğunu her zaman söylüyoruz ancak uzun süreli bir sakatlık sonrası forma şansı da bulamamışken seçilmesi ümit milli takımın stoper rotasyonunu sorgulatıyor bizlere. Bunun aksine sol bekte bir bolluk var, Gaziantepspor'da bindirmeleri ve aktif oyunuyla dikkat çeken İsmail Köybaşı, Beşiktaş'tan Eskişehirspor'a kiralandıktan sonra şans bulmaya başlayan Emre Özkan ve Almanya çıkışlı Ferhat Bıkmaz. Orta sahada ise yine Gaziantespor'dan Murat Ceylan en dikkat çeken isim. Kadronun tamamı ise aşağıda;

Kaleciler: Volkan Babacan, Fehmi Mert Günok (Fenerbahçe), Cenk Gönen (Denizlispor)
Savunma: Tunay Acar, (SV Wehen Wiesbaden), Yiğit İsmail Gökoğlan (Manisaspor), Aykut Muhammet Demir (SC Excelsior), Semih Kaya (Galatasaray), Serdar Kesimal (FC Köln(), Emre Özkan (Eskişehirspor), Ferhat Bıkmaz (Hannover 96), İsmail Köybaşı (Gaziantenspor)
Orta saha: Aydın Yılmaz (Galatasaray), Deniz Yılmaz (Bayern Münih), Soner Aydoğdu (Gençlerbirliği), Murat Ceylan (Gaziantepspor), Jem Paul Karacan (Reading FC), Serkan Şahin (FC Basel), Tunay Torun (Hamburg), Aydın Karabulut (Beşiktaş), Ferhat Kiraz (Karşıyaka), Güray Vural (Denizlispor)
Forvet: Mustafa Pektemek (Gençlerbirliği), Ömer Şişmanoğlu (FC Sankt Pauli), Sercan Yıldırım (Bursaspor)


Forma şansı demişken yeni yeni formasına kavuşan bir diğer genç oyuncu ise Serkan Kurtuluş. Bülent Korkmaz'ın Galatasaray'ın başına geldiğinden beri yaptığı en doğru hamledir belki de Serkan'ı sağ beke koymak. Oynadıkça daha iyi olacağını net bir şekilde gösterdi izleyenlere. Top kapıyor, bu topları bakarak ve doğru şekilde oynamaya çalışıyor, pozisyon almasında da ciddi bir gelişme görüyorum. Sabri onun bindirmelerini değerlendirmeme ve ona pas vermeme konusunda ısrarcı olsa da geçer not aldı çoktan Serkan birçok taraftarın gözünde, Eskişehir maçının en iyilerindendi. Oyundan alındıktan sonra Eskişehirspor'un o kanatta at koşturması tesadüf değildi, gol de ordan geldi zaten. Umarım devamını getirecek fırsatı bulur Serkan, şüphem ondan yana değil yoksa.

Galatasaray'ın kiralık verdiği oyunculardan ise ardı ardına kırmızı kart haberleri geliyor, hayırdır inşallah diyelim. Geçen hafta Cafercan Aksu kırmızı kart görmüştü, bu hafta ise Cihan Can. Yine de play-off hattındaki Boluspor'dan bir puan almayı bilmiş G.Antep BB, sıralamada üstlerde gözükseler de Bank Asya'daki cadı kazanı içinde arada kaynama ihtimalleri var. O yüzden her puan çok değerli. Bank Asya'da düşmeme mücadelesinin simgesi ise Özgürcan'ın formasını giydiği Sakaryaspor. Özgürcan son iki haftayı boş geçse de takım olarak sahadan mutlu ayrıldılar bu maçlarda, aldıkları 3'er puanla. Sürekli kazanmalarına rağmen hala son sırada olmalarını 11 haftada sadece 1 puan almalarına borçlular. Yine de farkı erittiler diyebiliriz, onbeşinci Güngören Belediye'yle aralarındaki fark 4'e indi. Ligde kalmak istiyorlarsa bu formlarının devamını getirmeliler zira ligin tamamlanmasına sadece 7 maç haftası kaldı. Son paragraf genç oyunculardan çok Bank Asya'yla ilgili oldu sanki, neyse...

The Science of Soccer / Futbol Bilimi

John Wesson'ın yazdığı harika bir kitap "The Science of Soccer". Bir arkadaşım vasıtasıyla haberim oldu ve bir süredir göz atıyorum sıkıldıkça. Bir topa nasıl vurulması gerektiğini, topun sekişini bolca fizik dersine maruz kalmış ÖSS gençliği ve mühendis adaylarının pek de yadırgamayacağı şekilde grafik ve fizik kanunlarıyla açıklıyor. Sadece fizik kanunlarından oluşmuyor bu kitap tabii, güçsüz takımın kazanma ihtimalinin gol sayısı arttıkça azalmasından tutun da oyun teorisinin futbola uygulanışına kadar birçok ilginç bölüm var kitapta.

Kitabın e-book versiyonunu şurdan indirebilirsiniz. Eğer kitabın orjinalini edinmek isterseniz amazon.com'da kargo dahil 25 $'mış, onu da söylemiş olalım...

Lig Beşincisi & UEFA Ligi

Ligimizde beşincilik için büyük bir çekişme var bildiğiniz gibi, Galatasaray ve Fenerbahçe arasında. Son haftalarda Trabzonspor da dahil oldu bu yarışa. Bu da herkesin kafasında beşinci olanın Avrupa dışında kalıp kalmayacağı hakkında soru oluşturdu elbette. Biz de elimizden geldiğince bu soru işaretlerini kaldırmaya çalışalım.
İlk önce Fenerbahçe pencerisinden bakmalıyız duruma çünkü Fenerbahçe hakkında yapacağımız değerlendirme diğer takımların beşinci olma senaryolarıyla ilgili de bize ipuçları verecek. Fenerbahçe'nin lig sıralamasındaki yerini kritik yapan ise kupa finalini hemen hemen garantilemiş ve finaldeki rakibinin de Beşiktaş olacak olması. Bu Fenerbahçe'ye kupayı alsa da almasa da CW (Cup Winner) pozisyonunu kazandıran bir durum. Cup Winner pozisyonunun önemi şu, diğer UEFA Ligi katılımcılarından daha az ön eleme oynama şansına sahipsiniz. Bu da kupa finalistliğini lig üçüncülüğünden ya da dördüncülüğünden daha önemli kılıyor, tutup da Fenerbahçe'ye "Sen aynı anda lig dördüncüsü olmuşsun, 2 ön eleme fazla oyna bakayım!" diyecek hali yok UEFA'nın. Fenerbahçe ligi üçüncü dahi bitirse daha üstün bir pozisyon olan CW olarak katılacak Avrupaya, üçüncünün hakları ise dördüncüye, onunki de beşinciye devredilecek. Dördüncü olursa da aynı durum beşinci için geçerli.

Bu veriler ışığında bakmak gerek Galatasaray ve Trabzonspor'un durumuna. Fenerbahçe'nin an itibariyle UEFA Ligini CW pozisyonundan garantilemiş olması Galatasaray ve Trabzonspor'un da ilk beşte bitirmesi halinde (ki şu lig tablosuna göre %99'dur.) UEFA Ligine katılabileceğini gösteriyor.

Bu senaryoyu bozabilecek tek bir durum var, o da Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin aynı anda Şampiyonlar Ligi biletini alması. Bu durumda CW pozisyonu lig üçüncüsüne mi kalıyor, yoksa yarı finalistlerden birine mi (ki yarı finalistlerden biri lider Sivasspor'du.) kalacak, orası hakkında tam bir bilgim yok. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın ilk ikide yer alması durumunda Sivasspor'un dışarda kalacağını düşününce CW pozisyonunun Sivasspor'a geçme ihtimali yüksek ancak bu konuda statü ne der, bilmiyorum. Eğer kupayı Beşiktaş alırsa Beşiktaş'ın elediği Ankaraspor'un Sivasspor'dan önce yer alması gibi bir kural da varsa ligden UEFA'ya üçüncü ve dördüncü gider, beşinci dışarda kalır. Yalnız böyle bir kuralın olup olmadığı konusunda benim bir bilgim yok, herhangi bir örneği de yok yakın zamanda. Buna benzer bir durumda Sakaryaspor ve Ankaragücü play-off maçı oynamıştı seneler önce ama onun sadece bir seferlik olduğu konusunda açıklama yapılmıştı federasyondan. Ufak da olsa böyle bir ihtimal var yine de ama hem Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin ilk ikide yer alması, hem de Sivasspor yerine Ankaraspor'un gitme ihtimalinin peşpeşe gerçekleşmesi şu lig tablosunda çok çok zor bir durum.

Felaket senaryosu işini fazla abartmazsak lig beşincisi de Avrupada yer alacak şu duruma göre...

Barış Özbek

Maç yorumlarında Barış Özbek'le ilgili fikrimi sormuş bazı okuyucularımız, isteği geri çevirmemiş olalım. Benim gördüğüm kadarıyla Barış'ı beğenme ya da beğenmeme konusundaki tavır tamamen Barış'tan ne beklediğinizle alakalı. Defansif orta sahaya yardımcı olan bir eleman olarak mı görüyoruz Barış'ı, yoksa sağ taraftan etkili bindirmeler, ortalar yapması gereken bir oyuncu mu?

Bana göre Barış'ı bunlardan ikincisiymiş gibi değerlendirirsek yanlış yaparız. Barış sözde sağ açık etiketiyle gelmiş bir oyuncu olsa da Galatasaray'da oynadığı 1.5 sezonluk süreçte gördük ki Barış orta sahada sertliği sağlama ihtiyacı hissettiğinizde kullanabileceğiniz bir rol oyuncusudur, daha fazlası değil. Galatasaray'da bu görevi hakkıyla yapabilecek oyuncu sayısının kısıtlı olması (Topal, Linderoth, ?) zaman zaman onu fazla ön plana çıkardı, insanlar da ondan daha fazlasını beklediler. Hayır, Barış Özbek her sezon 5 gol, 10 asist yapacak bir oyuncu değildir, gelişimine devam eden bir oyuncu olmasına rağmen muhtemelen de olamayacak. Siz ondan takım kötü giderken sorumluluk alıp iki oyuncuyu ekarte ederek muz orta kesmesini ya da etkili bir şut çıkarmasını beklerseniz hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmazdır.

Barış'ın yararlı olabilmesi için ilk önce hücum aksiyonlarının doğru şekilde işlemesi gerek. Onun görevi de bu aksiyonların devamının gelmesini sağlamak, rakip defanstan dönen topları kazanıp tekrar ön tarafa iletmek, top rakipte kaldığında enerjisiyle onları rahatsız edip en kısa sürede tekrar topu kazanmak. Bunun yanında ara ara kaleyi bulan şutlarıyla rakip savunmaya tehdit oluşturmak. Barış Özbek'in iyi yaptığı işler bunlar.

Kişisel gelişimini ise özellikle vurgulamak lazım. Türkiye'de yetişmiş oyuncularda kolay kolay bulamayacağınız bir iş disiplinine ve saygısına sahip Barış Özbek, aynı Hakan Balta gibi. Bu oyuncular kapasitelerini sonuna kadar zorluyorlar, eksik yönlerini tamamlamaya çalışıyorlar. Hem Almanya'da hem Türkiye'de antremanlar dışında sırtına ağırlık alıp sabah koşuları yaptığını anlatmıştı bir röportajında. Teknik becerisinin en üst düzeyde yer almak için yeterli olmadığını, bunu fizik gücü ve kondisyonuyla kapatmak zorunda olduğunu söylüyordu. Sırf bu disiplini sebebiyle oynatılması gerektiğini söylemiyorum ancak kulüpler için bu tip gelişime açık oyuncular tercih sebebidir, verdiğinizden daha fazlasını hem performans olarak hem de ilerde maddi olarak alırsınız.

Barış Özbek'in Galatasaray'a maliyeti yalnızca 100 bin euro'ydu, aldığı ücret ise arkadaşlarının oldukça altında. Bildiğim kadarıyla talipleri de olan bir oyuncu Barış, bunu da Galatasaray kariyeriyle oluşturdu. Giderse de Galatasaray'a hatrı sayılır bir bonservis bedeli bırakacaktır. Birçok kişinin gönlünden o bölgede aynı görevde daha üst düzey bir oyuncu geçiyordur, bir Appiah belki bir Nuri Şahin, buna saygım var ancak kadronuzdaki bütün oyuncuların bu kalibrede olması Türkiye şartlarında her zaman mümkün değil. Barış Özbek gibi fizik kapasitesi yüksek, zaaflarını bilen ve bu yönde kendini geliştirmeye çalışan oyuncuları da doğru kullandığınız takdirde beklediğinizden de iyi verim alabilirsiniz. Galatasaray özelinde bakarsak bol ofansif orta sahalı bir düzende oynayan bir takım için her zaman bulundurulması gereken alternatiflerdendir Barış. Benim düşüncem kısaca böyle!

UEFA Europa League Yayın Hakları

UEFA.com'da geçilen habere göre önümüzdeki sezon UEFA Avrupa Ligi adı altında oynanacak UEFA Kupasının yayın hakları 2012'ye kadar Doğan Medyada olacakmış. Maç haftasından seçilecek bir maç açık kanal olan Kanal D'den yayınlanabilecek, diğerleri ise D-Smart paketindeki D Spor'da yayınlanacak.

Anladığım kadarıyla seçilecek maça bir Türk takımının maçı dahil değil, Doğan grubu isterse iki maçı Kanal D'den verebilme hakkına sahip. Bunu yapacaklar mı, göreceğiz. İki sezondur süren bu saçma sapan uygulamadan kârlı çıktıklarını pek sanmıyorum, sonuçta her ne kadar platformlarını sattıklarını düşünseler de reklam gelirlerinden her maç kayba uğruyorlar. İnsanlar da D-Smart peşinde koşmuyor, izlemek isteyenler genellikle toplu şekilde cafelerde ya da kıraathanelerde izliyorlar. Yine de ne yapacakları belli olmaz tabii, fellik fellik Hotbird kanalı aramaya, Almanya-Fransa-İsviçre takımlarından biri çıksın diye duaya çıkmaya devam edebiliriz...

Galatasaray 0-1 Eskişehirspor || Karakter!

Galatasaray takımı bugün net bir şekilde ligi de istemediğini ilan etmiştir, bu saatten sonra bize düşen de saygı duymak olur en fazla. 10 kişi kalmış rakibinize karşı üstünlüğü geçtim dengeyi kuramıyorsanız kelimeler artık kiyafetsiz kalacak zira. Hamburg maçı sonrası rakiplerin birbirleriyle sözleşmiş gibi Galatasaray'ı krizden kurtaracak ortamı hazırlamış olmasına rağmen sahada bu kadar karaktersiz bir oyun ortaya koyuluyorsa Galatasaray'ın bugününü konuşmanın anlamı yok.

Bugünü yorumlamak için aslında geçtiğimiz seneye dönmemiz gerekli, 3 hafta önce bu kadar kolay hoca değişikliğine gitmemizin sebebi geçen sene Kalli sonrası takım kaptanlarını toplayıp kadro yapan zihniyette yatıyor. Galatasaray belki o geçici motivasyonla şampiyonluğa yürümüştü ama Galatasaray'ı az çok bilenler için bunun Galatasaray'ın yakın geleceği için hiç de iyi bir haber olmadığı açıktı. Bundan sonra gelecek hocaların kredisi daha kısıtlı olacaktı, ayrıca futbolcular kendilerine teknik heyet üstü bir rolü çoktan biçmiş olacaktı.

Aklı, fikri futbol olan, bir futbol kulübünde teknik direktörlük yapacağını zanneden zavallı Michael Skibbe'nin bilmediği ise tam anlamıyla buydu işte. O takımın oyun kurucusunun lider olduğunu, gol atanın ve yararlı olanın ileri uçta oynayacağını, iki ayağını da kullanabilen oyuncunun kanat değiştirebileceğini düşünmüştü ancak kazın ayağı öyle değildi. O oyun kurucu takımın en çok kazanan oyuncusuydu, isterse her maç 3 gol 5 asist yapsın (ki bir ara denemişliği de vardır) bu takımdaki bazı oyuncuları rahatsız edecekti. Takımın forveti gol krallığına koşsa da gol atmadığı iki haftadan sonra kulübedeki takım kaptanı neden oynamıyor diye eleştirilecekti. Takımın en sevilen, en uyumlu oyuncusu yetenekleri o bölgede oynamaya gayet yeterli olsa da sağ tarafta oynadığı maçlarda pek de isteneni vermeyecekti, onun yerine maçtan sonra benim yerim burası değil diye demeçler verecekti. Futbolcuya dayalı düzen, bugünlerde yeniden hortlayan deyim. Halbuki yerli futbolcu odaklı bu yapı geçtiğimiz sezonki hamleyle iyiden iyiye yerleşmişti Florya'ya, yeni bir şey değildi bu.

Buraları çok konuştuk zaten, az çok biliyorsunuz hepsini ancak işlerin bundan da kötü olabileceği, en kötü kabuslarımın bile ötesine geçeceğimizi tahmin dahi etmiyordum. Ortada bir sistem vardı çünkü, iyi kötü yüzdeli pas yapan, kritik maçlara motive olunca kazanmasını bilen bir takım. Kaptan bu yapıyı fazla kurcalamadan getirdiği motivasyonla bu işi götürebilir mi diye düşünüyordum ama fena yanıldım, benim gibi birçok Galatasaray taraftarı da fena yanıldı. Bülent Korkmaz geldiğinde söylediğim tek şey takımdaki kamplaşmayı kaşımaması gerektiğiydi, o ise müthiş bir arzu ve istekle bu işe el attı, zaten takımın bu duruma düşmesinde en önemli etken olan papaz oyuncuların sözcüsüymüş gibi hareket etti Kaptan. Lincoln'ü harcamak için elinden geleni yaptı, bunu yaparken takıma zarar vermekten de çekinmedi. Hoş, o takımı kurtardığına inanıyordu muhtemelen, Hakan Ünsal ve onun takımdaki saz arkadaşlarıyla beraber. Galatasaray ruhunu getirecek adamlar; Sabri Sarıoğlu, Ümit Karan, Hasan Şaş. Lincoln de kimdi değil mi, garanti para alan bir Brezilyalı, öyle bakmadan pas vermekle olmuyordu bu işler. Herkes gider, onlar kalırdı. (Galatasaraylılar için pek yabancı olmasa gerek bu sözler)

Yaşım fazla gerileri hatırlamaya müsade etmiyor ancak benim izlediğim en kötü Galatasaray takımıdır bu, her ama her yönüyle. Teknik heyetinden futbolcusuna kadar. Şu Galatasaray'dan daha kötü durumda olan 3 tane takım sayamam ligde. Eskişehir bugün 10 kişi kaldıktan sonra dahi maçın hakimiydi, oyunun temposunu belirleyen taraftı. Önde bastılar, kazandıkları topları iyi pas yaparak değerlendirdiler, Galatasaray savunmasını perişan ettiler. Ligde kalmayı kesinlikle hakediyorlar, bu bölgede olmalarına bile şaşmak lazım. Maçın fotoğrafında da sadece onlar var çünkü bugün futbol oynayanlar Eskişehirsporlulardı.

Galatasaraylı herhangi bir futbolcu, yönetici ya da teknik sorumlu çıkıp şampiyonluktan söz ederse ciddi anlamda sinirleneceğim. Bütün sezonun emeğini, bir sistemi, bir yapıyı bu kadar kısa sürede ellerine yüzlerine bulaştırmış olmaları yetmiyormuş gibi insanlarla dalga geçmesinler en azından. Tek beklentim alacakları bir UEFA Kupası bileti, onu da istemeseler bile alacaklar zaten. Eğer beşincinin UEFA Kupasına gideceği hesabı doğruysa tabii, yoksa bu takımın dördüncü olma ihtimali dahi yok.

Abdurrahim Albayrak & Bordeaux Maçı


Abdurrahim Albayrak'ın Bordeaux maçındaki gol sevinci. Bu adamı görünce ben mi taraftar değilim, yoksa bu adam deli mi, gerçekten ikilemde kalıyorum. Hoş, o golden sonra kendinden geçmeyen Galatasaraylı yok gibiydi, maçı izlediğim cafede tanımadığım insanlarla omuz omuza çekerken bulmuştum kendimi bir anda.

"Kimya uyuşmazlığı diye bir şey ben anlamam, kimya uyuşmazlığı ne demek. Ben bilmem kimya, mimya!"
Abdurrahim Albayrak

Sivasspor 1-1 Beşiktaş

İki takım da şu anki pozisyonlarını riske etmemek adına oynadılar, maçın son bölümünde bunu daha net bir şekilde gördük. Kaybetmek puan olarak geri düşmenin yanında ikili averajı da rakibe vermek, belki de geri döndürülemez bir dezavantaj demekti. Bu bilinçte iki takım vardı sahada. 70lere kadar iki takım da gol atmak için çaba gösterse de bir yerden sonra beklerini çıkartmamaya, orta saha oyuncularını yarı saha çizgisinin gerisine atmaya başladılar.

Beşiktaş'ta değişik bir ilk 11 vardı bu maç. Her seferinde kenardan gelen Yusuf ve Holosko oyundaydı, ilk 11 oyuncuları Nobre, Cisse ve Delgado ise kenarda. Ernst'in göbekteki yalnızlığı onun oyununu da etkiledi, alıştığımız hücum bindirmelerini göremedik bu maçta. Beşiktaş'ta hayran olduğum bir oyuncu var o da Rodrigo Tello. Adamı sağ açık bile yaptı Mustafa Denizli ama orda bile işini yapıyor. Bir ara sağ bekte adam kovalıyordu, fazlaca yadırgamamış mevkisini. Karşı kaleye de şık bir gol atmayı ihmal etmedi, maç boyunca etkisiz bir oyun ortaya koyan Yusuf'un pasında.

Sivasspor ise anlamadığım Abdurrahman'ın yokluğuydu. Sakat mıydı yoksa tercih miydi bilmiyorum ama tercihse ne kadar yanlış bir tercih olduğunu maç boyunca gördük. Sivasspor'un hücum düzenindeki en kilit oyunculardan biri Abdurrahman bindirmeleriyle, o olmayınca o alan kullanılamıyor ve oyun dar alana sıkışıyor. Böyle olunca da Sivassporlu oyuncuların teknik zaafiyeti ortaya çıkıyor. Murat Erdoğan maçın başında Ekrem'in bölgesinden etkili bir orta kesse de geri kalan bölümde yokları oynadı, bana göre Sivasspor'un en verimsiz oyuncusu. Ankaragücü'nde de hiç beğenmiyordum, adam o haldeyken şampiyonluğa oynayan takımın 11 oyuncusu oldu, kısmet işte.

Beşiktaş ve Sivasspor arasındaki denge bozulmadı belki ama Galatasaray yarın kazanırsa kendilerine yeni bir rakip geleceğini unutmamalılar. Hamburg rezaleti sonrası 4 rakibin de puan kaybetmesi bedavadan kendilerini aklama şansı gelmişken futbolcuların öyle ya da böyle Eskişehir'i mağlup edeceklerini düşünüyorum. Milli maç arasından sonra Gaziantepspor deplasmanı ve Fenerbahçe maçları var, ondan sonra rakiplerine göre daha hafif bir fikstürü var Galatasaray'ın. Eskişehir maçı sonrası girilecek milli takım arası çok rahatlatacaktı takımı, Hamburg mağlubiyetine yanmamak elde değil hani. Konu Sivas-Beşiktaş maçıydı galiba, neyse...

Gaziantepspor 3-2 Trabzonspor

Bu ligin en iyi ayağa pas yapan takımı Gaziantep, böyle olunca da baskı kurma amacıyla sahaya çıkan takımların arkasına çok iyi şekilde sızıyor. Bu yüzden izlediğimiz her maç sonrası bu takımın bu sırada ne işi var, en azından ilk 3'te olması lazım diyoruz. Bu maçta da pek farklı değildi, Tabata'nın önderliğinde pas yaparak, bekleri öne çıkararak harika bir hücum performansı izlettiler yine. Beto'nun yerinde biraz daha becerikli bir forvet olsa, Tabata da son anda biraz daha doğru tercihler yapsa farka bile giderdi maç.

Trabzonspor'un goller dışında aman bu nasıl kaçar dediğimiz bir pozisyonu yok, her iki yarının son saniyesinde duran toplardan yaratılan tehlikeler dışında. Uzun süredir böyle oynuyor Trabzonspor aslında ancak kazanma alışkanlığı dediğimiz şey gerçekten çok önemli. Kaybetmeye başlayınca baş aşağı gitmeye başladı takım. Aslında çok büyük bir sürpriz değil, sezon başında sıfırdan kurulmuş, hala eksikleri olan genç bir takımdan bundan fazlasını bekleyemezsiniz. Geçiş dönemini harika sonuçlarla atlatmanın bir sanrısıydı bu sezon, itiraf etmek gerekirse ben de sezon başı beklentilerimi revize etmiştim Trabzonspor'la ilgili. İstanbul takımlarının verimsiz oyunları Sivasspor ve Trabzonspor'u öne çıkardı geride kalan 25 hafta boyunca ancak sonlara yaklaşıldıkça bu iki takımın düşüşü hızlanacak gibi.

Hücum gücünün tamamını Yattara o olmazsa Alanzinho'nun yaratıcılığına bağlamışsanız onlardan her maçı almasını beklemek fazla iyimserlik olur. Sezon başında Selçuk İnan skorer oyunuyla, Gökhan ve Umut normalden daha yüzdeli son vuruşlarıyla işi kotarmışlardı ancak özellikle Umut Bulut'tan şampiyon takımın santraforu olmayacağını açık seçik görmekteyiz. Gökhan Ünal'ın da 5.5 milyon euroluk bir oyuncu olmadığını her maç görüyoruz ancak hala bu ligin kalbur üstü forvetlerinden biridir Gökhan, en azından top ayağına geldiğinde duruma göre bir vuruş çıkarabilecekmiş hissini veriyor sizlere. Yine de Yattara ve Alanzinho'nun yokları oynadığı her maç Trabzonspor için zorlu geçmeye aday.

Fenerbahçe maçı sonrası söylemiştim Galatasaray haftayı üçüncü kapatabilir diye, Eskişehir galibiyeti puan farkıyla üçüncü olmak için yeterli artık. Bizler yine taraftar olarak yufka yürekli olacağız, sahaya o sarı-kırmızı forma çıktığında yine yüreğimiz o renkler için çarpacak ve o formanın içindeki adamların birçoğunun aslında bizim tanıdığımız adamlar olmadıkları gerçeğini unutacağız ve geleceğe umutla bakmaya çalışacağız. Bizler yine sevgimize yenileceğiz ama bir ihtimal birileri bize bugünleri yaşatanları unutmaz da sezon sonu teşekkür ederler bu arkadaşlara, bir ihtimal...

A Milli Takım Aday Kadrosu || İspanya Maçları

Fatih hoca kendinden beklenen seçimleri yapmış yine. Servet Çetin ve Emre Güngör'ün sakatlıklarına rağmen Toraman'ın kadroya giremeyeceğini az çok tahmin ediyorduk, Toraman yerine Sivasspor'dan Sedat Bayrak kadroda. Kayserisporlu Eren Güngör de dikkat çekiyor, hatta şu kadroya baktığımda benim Emre Aşık'la beraber banko stoper adayım. Tecrübe, milli maç tecrübesi açısından baktığımızda göbekte Emre Aşık'ın olmaması düşünülemez zira geri kalan stoperler arasında 10 kere A milli olmuş oyuncu bile yok. Rakip de İspanya olunca bu konuyu gözardı edemezsiniz.

Orta saha rotasyonu ise anlamadığım bir şekilde dar tutulmuş. Mevlüt Erdinç'in ne tür bir orta saha olduğunu birisi bana açıklayabilir mi, bu adam bildiğin son vuruşçu olarak oynuyor Fransa'da. Euro 2008'in açılış maçında da benzer bir girişimde bulunmuştu Fatih hoca, anlaşılan vazgeçmemiş bu öngörüsünden. Defansif orta saha diyebileceğimiz tek oyuncu Mehmet Aurelio, dua edelim de adama bir şey olmasın. Yanında ise büyük ihtimalle Emre Belözoğlu oynayacaktır, 6 ay top yüzü görmemişken kaptan olan çıkarılan bir adamın uzun yıllar sonra 7-8 maç üstüste oynamışken yedek durması büyük bir sürpriz olur. Bir diğer prens Tümer ise buraya kadarmış, zaten bu kadroya da çağrılsa gerçekten ayıp olurdu.

Forvet rotasyonunda en dikkat çekici isim Sercan Yıldırım. Daha iki gün önce ümit milli takımına seçilince A milli olamayacağını düşünmüştüm ama gerçekten sevindim çünkü hakediyor. Batuhan da arıza bir adam olmasına rağmen gerçekten son 20 yılda gelmiş en iyi forvet fiziğine sahip oyuncu. Nihat sakatlıktan yeni yeni çıkıyor ama İspanyol stoperleri en iyi tanıyan oyuncu olduğuna şüphe yok, eğer iki forvet oynayacaksak Semih Şentürk'ün yanındaki adam Nihat olacaktır. Gökhan da hazırlık maçlarında forma bulan oyunculardandı, süre alabilecek bir diğer forvet de olsa. Sercan ve Batuhan'ın şimdilik forma şansı bulması zor gibi gözüküyor.

Aday kadronun tamamı ise şöyle;

Kaleciler: Volkan Demirel (Fenerbahçe), Rüştü Reçber (Beşiktaş), Ufuk Ceylan (Manisaspor)

Savunma: Gökhan Gönül (Fenerbahçe), Sabri Sarıoğlu, Emre Aşık, Hakan Kadir Balta (Galatasaray), Sedat Bayrak (Sivasspor), İbrahim Kaş (Getafe), Eren Güngör (Kayserispor), İbrahim Üzülmez (Beşiktaş)

Orta saha: Hamit Altıntop (Bayern Münih), Kazım Kazım, Emre Belözoğlu (Fenerbahçe), Ayhan Akman, Arda Turan (Galatasaray), Mehmet Aurelio (Real Betis), Nuri Şahin (Borussia Dortmund), Mevlüt Erdinç (Sochaux), Tuncay Şanlı (Middlesbrough)

Forvet: Nihat Kahveci (Villarreal), Batuhan Karadeniz (Eskişehirspor), Semih Şentürk (Fenerbahçe), Gökhan Ünal (Trabzonspor), Sercan Yıldırım (Bursaspor).

Bursaspor 2-1 Fenerbahçe || İflas & İkram

Üç büyükler birbirlerine yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar, ikram sırası ise Fenerbahçe'deydi bugün. Bu takımlardan sadece biri düzgün, standart bir şampiyon adayı gibi oynayabilse bugün tablo diğerleri için ne olurdu, tahmin etmek zor değil. Fenerbahçe'nin bu mağlubiyetinin ardından Sivasspor-Beşiktaş maçından gelecek herhangi bir sonuçla birleşince Galatasaray'ın içerde alacağı bir Eskişehir galibiyeti UEFA Kupasının dışında kalmış olmanın nedenlerini sorgulamak yerine üzerini örtüp sanal bir şampiyonluk algısı oluşacak. Hep beraber göreceğiz, topu topu iki gün var.

Fenerbahçe ise içerdeki Kocaelispor maçının ardından Bursaspor deplasmanında bıraktığı puanlarla bugün büyük ölçüde şampiyonluk hesaplarını çöpe atmıştır. Önünüzde inanılmaz zorlu bir fikstür var, belki de kazanma ihtimalinizin en yüksek olduğu iki maçta öne geçmenize rağmen sadece 1 puan çıkarabiliyorsanız önünüzdeki 3 (averajla arkadakini de sayarsak 4) takımı geçmeniz mümkün olmaz. Fenerbahçe'nin önünde Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Ankaraspor ve Antalyaspor gibi çok zorlu deplasmanlar var. Normal şartlarda beraberliğin bile başarılı bir sonuç sayılacağı bu maçlarda birebir rakiplerinden 3er puan çıkarmadığı sürece ilk 2 için şansı yok, alsa bile şampiyonluk şüpheli.

Blogdaki Fenerbahçe yazılarına bakarsanız sıkça Fenerbahçe'nin iyi bir hedef maç takımı olduğunu, ligdeki performansından bağımsız olarak derbi gibi kritik maçlarda beklenenin üzerine çıkmasının en temel sebebinin bu olduğunu söylüyoruz. Bugün Rıdvan Dilmen de benzer şeyler söyledi maç sonu yorumlarında. Bunun devamlı olmamasının iki sebebi var, birincisi yetersiz orta saha, ikincisi ise Alex'in yaratıcılığı ve skorerliği dışında alternatif bir hücum planının olmaması. Bugün Uğur Boral hayatının ara pasını atmamış olsa muhtemelen bu kadar net bir pozisyon bulamayacaktı takım. Buna istisna olarak bir tek ilk yarıdaki Kocaelispor maçı geliyor aklıma, Semih-Güiza ikilisinin maçı aldığı. Alex'siz bir günde yine benzer bir tablo ortaya çıktı. Bugün maç 1-0 da bitebilirdi, bana göre yanlış bir karar olan penaltı olmasa 1-1 de bitebilirdi ama anlatmak istediğimi Fenerbahçeliler anlamıştır sanıyorum. Galatasaray ve Fenerbahçe fazlaca birbirine benziyor bu açıdan bir sene, puanların da başa baş gitmesi gizli bir centilmenlik anlaşması mı var diye kıllandırmıyor değil adamı, siz bizi idare edin biz de sizi gibisinden.

Bursaspor'da ise son vuruşlarda istediklerini yapamasa da özellikle deliciliğiyle Sercan Yıldırım çok öne çıktı. Bu ligde bu kadar iyi top sürebilen bir Milan Baros var, bir de Sercan Yıldırım. Galatasaray'da görmeyi çok istediğim isimlerden biri ama bonservis bedeli gittikçe uçuk noktalara doğru kayıyor. Forvet rotasyonunda büyük sıkıntı çeken Galatasaray, eğer finansmanını sağlayabilirse Shabani Nonda ve Ümit Karan ikilisini Sercan-Özgürcan ikilisiyle değiştirebilir. Bu söylediğimin tamamen kurgu olduğunu söylemeliyim tabii, henüz Galatasaray'ın böyle bir girişimi olduğu konusunda bir bilgim ya da duyumum yok.

Yarınki Sivasspor-Beşiktaş maçının dışında Trabzonspor'un Gaziantep deplasmanına gittiğini de unutmamak gerekir. Fenerbahçe zirvenin beklediği kadar uzağında olmayabilir, Galatasaray da bir anda üçüncü sıraya yükselebilir. Bu seneki şampiyonluk kazanan takım 2006'da Galatasaray'ın, 2007'de Fenerbahçe'nin kapıldığı yanılgıya düşerse çok kötü durumlara düşebilir ancak buna rağmen Şampiyonlar Ligine direkt olarak katılma şansı da çok önemli. Esas kapışma Türkiye'nin Şampiyonlar Ligi payı için yapılacak zira ikincinin Şampiyonlar Ligi yolunu pek de açık görmüyorum.

Yazıyı ilginç ve gereksiz bir tespitle kapatayım. Kalecinin üstünden topu aşırtmak lanet gibi bir şey oldu son maçlarda. Baros Trabzon ve Hamburg maçlarında yaptı, Güiza Bursa'da, sonuç ortada. Aşırtmasalar mıydı acaba?

İkinci Jardel Vakası: Casio Lincoln

Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim bu sefer. Mario Jardel'e yapılanların aynısı bugün Lincoln'e yapılmaktadır, yapanların da yanına kâr kalacak bunlar, aynı Jardel'e yapanların yanına kaldığı gibi. Olan yine Galatasaray'a olur, oldu ve olacaktır da. Birçoğumuz da basının da katkıda bulunarak büyüttüğü bu havaya kanıp tüm bu başarısızlığın vebalini aslında buralara kadar gelmemizde Arda kadar, Baros kadar, Kewell kadar payı olan bu adama karşı cephe alacağız, geçmiş örneklerde olduğu gibi.

Halbuki bu adam daha 2 ay önce takımı sırtlayan, her pozisyonun içinde olan, gollük pas atmadan maç bitirmeyen adamdı, ne kadar çabuk unutuyoruz, değil mi? Bu adamın 3 ayda geçirdiği değişimi sadece isteksizlik olarak yorumlayanlar kusura bakmasınlar ama çok iyi niyetliler. Takımı onun üstüne kurduğu için, iyi niyetiyle sadece saha içindeki formuna bakıp takım kurduğu için bazı oyuncularımızı mutlu edememiş olan Skibbe'yi içerde 5 gol yiyerek gönderen bu oyuncuların Bülent Korkmaz'ın gelişiyle yeniden takımda yer almaları tesadüf müdür? Bülent Korkmaz daha gelirken söylemiştim, eğer takımda oluşan bu kutupları yok edip birleştirici bir rol üstlenmez, kendine yakın gördüğü gruptan yana tavır takınırsa zarar görenin Galatasaray olacağını. Beklentilerin bile ötesine geçti Kaptan, takır takır top oynayan Lincoln'ü sezon sonunda gönderebilir diye düşünürken o oyuncusunu gelir gelmez sabote etmeyi tercih etti geldiğinden beri, başardı da.

Lincoln'ün Trabzonspor maçındaki gösteriden sonra Hamburg maçına moralli çıkması zaten mümkün değildi, performansı motivasyonuyla bu kadar doğru orantılı bir oyuncuyu gözden çıkardığınızı kafasına vura vura gösterirseniz ondan maç alacak performans beklemeniz abeste iştigaldir. Sahada da beklenenden farklı bir Lincoln yoktu, vasat bir oyun sergiledi ancak maçın 2-0'dan 2-2'ye gelmesinin günah keçisi olarak ilan edilmesi insafsızlıktan başka bir şey değildir, kimse kusura bakmasın. Göreve geldiği günden bu yana istisnasız skoru aldığı halde tutmakta zorlanan takımı değişikliklerle ayakta tutması gerekirken takımı daha da bozmaktan başka hamle yapamayan Kaptan'ın yine, yeniden aynı senaryoyu izlemesinin suçlusu Lincoln değildir.

Lincoln'ün bu saatten sonra ilk yarıdaki insanüstü formuna geri döneceğini düşünen arkadaşlar varsa şimdiden bu düşüncelerinden vazgeçmelerini söyleyebilirim. Lincoln'ün bu saatten sonra verimli olması mümkün değildir, hatta Bülent Korkmaz bu saatten sonra ona bu şansı bile vermeyebilir. Aynı Jardel gibi arkasından göbek atılarak yollanacaktır Brezilyalı, aldığı paralar konuşulacaktır, attığı goller ya da yaptığı asistler yerine. Meydan yine takım arkadaşlarının kuyusunu kazanlara kalacaktır. Belki bir gün yeniden deneriz sadece saha içindeki performansa göre takım kurmayı, futbol oynamayı, o güne kadar "Haydi oğlum!" sesleri yükselmeye devam edecek Florya'dan...

Şampiyonlar Ligi & UEFA Kupası: Çeyrek Final

Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupasında kuralar çekildi ben okuldayken, gördüğüm kadarıyla erken final diyebileceğimiz türden bir eşleşme yok. Liverpool-Chelsea ve Barcelona-Bayern eşleşmeleri Şampiyonlar Liginde dikkat çeken eşleşmeler. Arsenal Villareal'i, Manu da Porto'yu rahat geçecektir bana göre, çekişmeler diğer maçlarda yaşanacak. Üç İngilizin yanına Barca-Bayern maçının galibi gelir gibi duruyor yarı finalde. İnşallah Liverpool-Chelsea maçıyla çakışmaz da iki maçı da izleme şansı bulabiliriz.
UEFA Kupası eşleşmelerine ise hala zar zor bakabiliyorum, hele şu eşleşmeleri gördükçe ah be Galatasaray diyesi geliyor insanın. Hamburg City ile eşleşmiş, karşıdan gelen eşleşme ise Bremen-Udinese. Galatasaray kurada olsa tercih edeceğim iki takımdı Bremen-Udinese, final yolu da çok zorlu değildi bence. Son yıllarda UEFA Kupasını almak nispeten kolaylaşmıştı, düzgün bir seriyle eli ayağı düzgün her takım alabilirdi ancak bu sene geçtiğimiz senelere göre daha da kolay bir yol vardı Galatasaray'ın önünde. Aalborg'a elenmek üzere olan City, ligde iyi durumda olmayan bir Bremen, aynı durumdaki Udinese. Kadıköy çok uzakta değildi aslında, olmadı. Neden olmadığı bu yazının konusu değil ama insanın eli gitmiyor başka türlüsünü yazmaya. Diğer dörtlüden ise ben bir Ukrayna takımının geleceğini düşünüyorum finale, özellikle Marsilya'yı geçebilirse Shaktar kupa için favorim...

Galatasaray 2-3 Hamburg || 10 Yılda Bir Olurdu, Ayda Bir Değil...

Uzun uzun bir değerlendirme yazamayacağım şu an, yazacak o kadar çok şey olmasına rağmen. Diyeceğim tek şey şudur ki gerçekten ama gerçekten yazık edildi bu yolculuğa. Lincoln'ü tanrılara (!) kurban vermek için Galatasaray'ın bu sezonu, belki de yakın geleceği çöpe atıldı bu akşam. Futbol efsunlu takımlarla, mistik çağrışımlarla oynanan bir oyun değil, bunu anladığımız gün çok şey olacak. İşte bu yüzden Bordeaux maçlarına sırtınızı yaslarsanız başka bir takım gelir, sizin güvendiğiniz geri dönüş tılsımını sizin sahanızda gösterir, turu alır gider. İşte bu yüzden bu takımın Bordeaux maçlarına değil, Benfica ve Berlin deplasmanlarına ihtiyacı var. Belki bir gün, yeniden deneriz, kim bilir...