Chelsea'nin Transfer Stratejisi (!)
Başlığa bakınca okkalı bir analiz beklemiş olabilirsiniz ama güne analizle değil, algoritmayla başlayalım. Pek beğenerek okuduğum İngilizce bloglardan Surreal Football, Chelsea'ye bir transfer algoritmaası hazırlamış. Mourinho, özellikle de Terry detayları yaracak cinsten. Hoşunuza gideceğini düşünüyorum...
Galatasaray-Liverpool Maçından Kalan 5 Şey
Fatih Terim: 17 mayıs 2000 sonrası hem Türk futbolunda, hem Galatasaray'da olumlu olduğu kadar olumsuz anlamda da çok şey değişti. Bu başarının mimarlarından Fatih Terim de bu değişimden nasibini aldı elbette ve birçokları bunun olumsuz yönde olduğunu düşünür. Haklılık payı da yok değildi lakin Fatih hoca o şişkin ego yerine onu başarıya götüren hırsına tekrar kavuşmuş, bir de bunun yanına belki de başarısız deneyimlerin getirdiği dinginliği de katmış. Bunların da dışında 2011 Galatasarayı başarı kültürü erozyona uğramış, bu yola giden bilgisini de yükselen ekonomik güçle ters orantılı olarak kaybetmiş bir takım. Bugün Galatasaray'a kim olduğunu hatırlatabilecek ağırlığa sahip tek isim de o. Galatasaray yönetimi çok başlı bir canavar misali hem birbirine, hem de etrafına saldırıyor, bunun vereceği zararları tartacak kadar güveni dahi birbirlerine duymuyorlar. Terim bu dengeyi sağlayabilecek tek unsur Galatasaray'daki. Bu yüzden doğrularıyla, yanlışlarıyla taraftarın onu kabul etmesi Galatasaray'ın geleceği adına çok ama çok mühim. 52 bin kişilik o stadyum "İmparator" diye inledikçe Fatih hocanın da eli güçlü olacak. Bunu dün stadyumda olan herkes hissetti.
4-3-2-1: Galatasaray'ın çift forvetli, eski usül bir 4-4-2 oynayacağı düşünülüyordu ancak hem Inter, hem de Liverpool maçları bu söylemleri bir anlamda taca çıkardı. Benim Fatih hocanın gelişinden beri yazdığım "Euro 2008 4-3-3'ü" beklentimin bir Galatasaray versiyonunu bu maçlarda sahada gördük. Dörtlü savunmanın önünde üçlü bir merkez orta saha, derinde Felipe Melo, önlerinde ise oyun kurucu Selçuk İnan. Selçuk'u ikileyen oyuncu ise Sabri Sarıoğlu. Sağ ve sol kanatlar forvete destek verirken ileri uçta kadronun belki de tek gerçek 9 numarası Milan Baros var. Şu takımdan çıkabilecek en başarılı ve trend futbola uygun model. Şu kadrodan ve düzenden şikayet edilebilecek tek şey bazı oyuncuların kalitesi ve kötü alışkanlıkları. Bunların toplamının yarattığı savunma hattı sıkıntısı ise hâlâ masada. Bunu transferle çözmekten başka çare yok.
Orta Saha Her Şeydir: Blogda bazen tekrara girmek kaçınılmaz oluyor, bu da o anlardan biri ama futbol konuşuyorsak benim için saha içinde ilk prensip bu: Orta sahası kuvvetli olan oyuna hükmeder ve kazanır. Üç merkez oyuncuda bir vasat oyuncu belki takımı bir kademe aşağı çeker ama zirve takım kimliğine halel getirmez ancak Galatasaray, artık saymaktan bıktığım seneler boyunca orta sahayı hep kotarılmış bölge olarak gördü ve vasat oyuncularla doldurdu. Mehmet Topal'ın kariyer zirvesi yaptığı yıldan bu yana Galatasaray şampiyonluk göremiyor ve bu tesadüf değil. Selçuk İnan, Felipe Melo... Dün bu iki oyuncuyu izleyince ve bu oyuncuların takımda çehreyi ne kadar değiştirdiği görünce bunu bir kez daha anladım. Allah bu iki oyuncuyu da sakatlıktan, kart cezasından ve beladan korusun. Amin!
The champions!: Galatasaray taraftarının Şampiyonlar Ligi tema müziğini duyup iliklerinde hissetmediği zaman 5 seneyi geçti. Sezon sonunda bu hasret 6 sene olacak. İçeride bir Liverpool maçı oynamak bu açıdan büyük bir anlam taşıyordu ve benim gibi takımın altın çağında büyümüş insanlara bu takımın gerçek kültürünün ne olduğunu tekrar hatırlatıyor. Şu takımı Şampiyonlar Ligi'nde izlemek gibisi yok. Orta yuvarlakta sallanan sekiz yıldızlı logo, ki o yıldızlardan biri ilk Şampiyonlar Ligi'ne katılan ekiplerden biri olan Galatasaray'ı temsil eder, kulaklarda ise "The Champions!" diye bağıran o güzel ses. Özledik!
Andy Carroll: Yok böyle bir fizik... Kaan Kural LeBron James için der Homo Sapiens 1.1 diye, bu da aynı familyadan. Boyu, vücudu, kalıbı, tam bir azman herif. Önümde ısınırken attığı şutlar zaman zaman futbola ihanet gibi gelse de bu adam iyi futbolcu. Umarım şu cüsseden yeni nesil bir Emile Heskey yerine büyük bir golcü çıkar...
Marco Bueno, Liverpool ve Transfer Felsefesi
U-17 Dünya Kupası ev sahibi Meksika'nın vitrine çıktığı bir turnuva oldu ve doğal olarak bu zafer Avrupa devlerinin takıma olan ilgisini arttırtı. Başta oyun zekası ve tekniğiyle öne çıkan Carlos Fierro olmak üzere Julio Gomez, Jonathan Espericueta, (kişisel favorim) Giovani Casillas ismini parlatan oyuncular oldular ama ilk büyük transferi gerçekleşen isim Pachucalı Marco Bueno oldu. Genç forvet, babası aracılığıyla Liverpool'la ön sözleşmeye imza attı bile...
Turnuvanın en kuvvetli ekibi olarak göze çarpan Türk sosuna bandırılmış Almanya'yı yarı finalde geçen ekibin forveti olan Marco Bueno, istatistik kağıdını çok dolduramasa da teknik becerileri ve Avrupa'da var olmasını kolaylaştıran fizik yapısıyla Liverpool'dan geçer not aldı. 'Yeni X' ekolü Bueno'yu da ıskalamadı ve ona ülkesinde şimdiden "Meksikalı Torres" deniyor. Tabii bu tip transferlerde oyuncunun kendisi kadar çevresinin referansları da önemli. Manchester United'ın sadece 6 milyon avroya kadrosuna kattığı Chicarito'yla turnayı gözünden vurması, İngiltere'de Meksikalıların kredisini fazlasıyla yükseltmiş durumda. Sadece Bueno'nun değil, başka oyuncuların da Hernandez'in izinden gideceğini öngörmek zor değil.
Profesyonelliğin yeni yeni başladığı U-17 düzeyi, başta savunma oyuncularının yetersiz kalışı sebebiyle net bir kanaat oluşturmaya elverişli olmayabilir ancak futbolcunun yeteneklerini görmek için de yeterli bir referans aslında görüldüğü üzere. Kalburüstü yeteneklere sahip 20 yaş üstü oyuncuların 20-25 milyon avrodan aşağı etmediği Avrupa piyasası da artık kendi takımına uyabileceği, gelişim kaydedebilecek oyunculara yatırım yapıyor ve bundan hiç de gocunmuyor. Önceden Porto'ya, Lyon'a yol verip orada serpilen oyuncuya para ödemeyi kabul eden İngilizler dahi artık payına düşen genç yetenekleri şimdiden kadrolarına katıyorlar ve bunun bir anlamı var. "Oyuncunun iyi olacağını nereden bileceksin" mantığından sıyrılmak ve en azından yerel bazda bu fırsatları kovalamak lazım. Sonuçta bunlar futbolcu, karpuz değil. Real Madrid'inden Manchester United'ına, Liverpool'una herkes bu işe eğiliyorken Los Galacticos egosuyla yaşamak nereye kadar...
Turnuvanın en kuvvetli ekibi olarak göze çarpan Türk sosuna bandırılmış Almanya'yı yarı finalde geçen ekibin forveti olan Marco Bueno, istatistik kağıdını çok dolduramasa da teknik becerileri ve Avrupa'da var olmasını kolaylaştıran fizik yapısıyla Liverpool'dan geçer not aldı. 'Yeni X' ekolü Bueno'yu da ıskalamadı ve ona ülkesinde şimdiden "Meksikalı Torres" deniyor. Tabii bu tip transferlerde oyuncunun kendisi kadar çevresinin referansları da önemli. Manchester United'ın sadece 6 milyon avroya kadrosuna kattığı Chicarito'yla turnayı gözünden vurması, İngiltere'de Meksikalıların kredisini fazlasıyla yükseltmiş durumda. Sadece Bueno'nun değil, başka oyuncuların da Hernandez'in izinden gideceğini öngörmek zor değil.
Profesyonelliğin yeni yeni başladığı U-17 düzeyi, başta savunma oyuncularının yetersiz kalışı sebebiyle net bir kanaat oluşturmaya elverişli olmayabilir ancak futbolcunun yeteneklerini görmek için de yeterli bir referans aslında görüldüğü üzere. Kalburüstü yeteneklere sahip 20 yaş üstü oyuncuların 20-25 milyon avrodan aşağı etmediği Avrupa piyasası da artık kendi takımına uyabileceği, gelişim kaydedebilecek oyunculara yatırım yapıyor ve bundan hiç de gocunmuyor. Önceden Porto'ya, Lyon'a yol verip orada serpilen oyuncuya para ödemeyi kabul eden İngilizler dahi artık payına düşen genç yetenekleri şimdiden kadrolarına katıyorlar ve bunun bir anlamı var. "Oyuncunun iyi olacağını nereden bileceksin" mantığından sıyrılmak ve en azından yerel bazda bu fırsatları kovalamak lazım. Sonuçta bunlar futbolcu, karpuz değil. Real Madrid'inden Manchester United'ına, Liverpool'una herkes bu işe eğiliyorken Los Galacticos egosuyla yaşamak nereye kadar...
Inter Sınavı & Yeni Sezona Doğru Galatasaray
Twente maçını öncesini oyuncu ayıklama ve değerlendirme bölümü sayarsak rotasyonun en azından arkada kalacak bölümünü yavaştan görmeye başladık. Klasik bir Fatih Terim takımı olarak önceliği rakibin oyununu bozmaya, hücumu savunmadan presle başlatma denemelerini şimdiden görüyoruz ama gerek kadronun bu konudaki tecrübesizliği, bence kısmen uygun olmayışı bu denemelerin genellikle faullerle sonuçlanmasına yol açıyor. Özellikle Inter maçındaki faul sayısı bir hazırlık maçına oranla hayli fazlaydı. Maç sık sık durdu. Bunu anlayışla karşılamakla birlikte Fatih Terim'in en çok önem verdiği konulardan biri olduğuna inanıyorum ve top kapma becerili oyuncuların kısıtlılığı bu noktada sıkıntı yaratacaktır. Twente maçının ilk yarısında denenen ve çoğunluğun ana diziliş olark gördüğü 4-4-2, bu noktada bir handikap olabilir. Zaten Inter maçında ve Twente maçının ikinci yarısında önde Elmander/Baros'u tek değerlendirdi Fatih hoca. Tabii bunun olası bir forvet transferiyle değişme ihtimali de var, ben gerekli görmesem de.
Inter maçının gösterdiği olumlu noktalardan birinin Tomas Ujfalusi'nin sağ bek olarak hücuma da etkinlik getirebilecek düzeyde bindirmeler yapabilmesi. Hakan Balta'yla beraber defansı çakılı hale getirmesinden korkuyordum ki Türkiye Ligi'nde şampiyonluğa oynayan bir takımın yapması gereken son şey budur herhalde. Sabri'nin belki de kariyer zirvesi yaptığı Rijkaard'ın ilk senesindeki sağ kanat etkinliğini görür gibi oldum o noktada. Sabri'nin merkezin sağına yerleşmesi de sağı üçlemeye yardımcı oluyor ki zaten pasla çıkması güç olan bu takıma çok değerli bir kanat etkinliği kazandırıyor bu. Fatih hocanın Sabri'den farklı şekillerde faydalanma fikri olduğu açıklamalardan belliydi zaten, merkez üçlünün sağı da bence gayet mantıklı Sabri için. Zamanında yazmışlığım var blogda.
Takımın bütün olarak yapabileceklerinden ve eksiklerinden hâlâ büyük şüphelerim var ve özellikle savunmaya yapılacak bir takviye yapılması gerek. Bugünden çözdüğüm kadarıyla sağ stopere Ujfalusi'yi çekip gündemdeki Eboue ile bu yetersizliği çözmek niyetinde Fatih hoca ve yönetim. Eboue iyi olabilir ancak ciddi anlamda ayağı düzgün ve pozisyon becerili bir stoper almanın daha faydalı olabileceğini düşünmeye başladım Ujfalusi'nin etkinliği sonrası. Tabii izlemeye devam etmek lazım.
Son olarak bir türlü anlam veremediğim şu "Ayhan'ı yuhalama" işinin tribünlerde nereden peydah olduğunu çözmeye çalışıyorum ama mantıklı bir sebep bulmakta güçlük çekiyorum. Ayhan Akman bu takımda olsa olsa Selçuk İnan'ın yedeği olarak görev yapacak, bu formayla 10 seneyi devirmiş bir futbolcu. Şu tepkiyi anlayan varsa beri gelsin. Meşale şovları da severim ama saha içine yansımayınca... Arda Turan'a anons yaptırtacak, uluslararası bir hazırlık maçını 10 dakika durduracak kadar ise değil. Umarım bu hususlara Avrupalı Galatasaray taraftarları daha çok dikkat ederler. Şimdilik diyebileceklerimiz bu kadar...
Inter maçının gösterdiği olumlu noktalardan birinin Tomas Ujfalusi'nin sağ bek olarak hücuma da etkinlik getirebilecek düzeyde bindirmeler yapabilmesi. Hakan Balta'yla beraber defansı çakılı hale getirmesinden korkuyordum ki Türkiye Ligi'nde şampiyonluğa oynayan bir takımın yapması gereken son şey budur herhalde. Sabri'nin belki de kariyer zirvesi yaptığı Rijkaard'ın ilk senesindeki sağ kanat etkinliğini görür gibi oldum o noktada. Sabri'nin merkezin sağına yerleşmesi de sağı üçlemeye yardımcı oluyor ki zaten pasla çıkması güç olan bu takıma çok değerli bir kanat etkinliği kazandırıyor bu. Fatih hocanın Sabri'den farklı şekillerde faydalanma fikri olduğu açıklamalardan belliydi zaten, merkez üçlünün sağı da bence gayet mantıklı Sabri için. Zamanında yazmışlığım var blogda.
Takımın bütün olarak yapabileceklerinden ve eksiklerinden hâlâ büyük şüphelerim var ve özellikle savunmaya yapılacak bir takviye yapılması gerek. Bugünden çözdüğüm kadarıyla sağ stopere Ujfalusi'yi çekip gündemdeki Eboue ile bu yetersizliği çözmek niyetinde Fatih hoca ve yönetim. Eboue iyi olabilir ancak ciddi anlamda ayağı düzgün ve pozisyon becerili bir stoper almanın daha faydalı olabileceğini düşünmeye başladım Ujfalusi'nin etkinliği sonrası. Tabii izlemeye devam etmek lazım.
Son olarak bir türlü anlam veremediğim şu "Ayhan'ı yuhalama" işinin tribünlerde nereden peydah olduğunu çözmeye çalışıyorum ama mantıklı bir sebep bulmakta güçlük çekiyorum. Ayhan Akman bu takımda olsa olsa Selçuk İnan'ın yedeği olarak görev yapacak, bu formayla 10 seneyi devirmiş bir futbolcu. Şu tepkiyi anlayan varsa beri gelsin. Meşale şovları da severim ama saha içine yansımayınca... Arda Turan'a anons yaptırtacak, uluslararası bir hazırlık maçını 10 dakika durduracak kadar ise değil. Umarım bu hususlara Avrupalı Galatasaray taraftarları daha çok dikkat ederler. Şimdilik diyebileceklerimiz bu kadar...
Bojan'ın Bonservisi: "Her Yol Barcelona'ya Çıkar"
Avrupa'da haftalardır gerçekleşmesi beklenen transferlerden biri de Barça'nın genç yeteneği Bojan Krkic'in Roma'ya geçişiydi. Barcelona B takımının patronu Luis Enrique'yi göreve getirerek başarı yolunu Katalanların izinde aramayı seçen Romalılar, River'dan Erik Lamela, Marsilya'dan Gabriel Heinze gibi başarılı takviyeler de yaptı. Kale için de Stekelenburg'la görüşüyorlar. Transfer döneminin başından beri istedikleri Bojan'ı da kadrolarına kattılar ancak büyük bir soru işareti var ortada: Bojan'ın bonservisi kimde?
Roma, Katalan devine 12 milyon avroyu ödedi ödemesine ancak sözleşmedeki özel madde gereği Barcelona, isterse iki yıl sonra Roma'nın hesabına 13 milyon avroyu yatırıp Bojan'ı geri alabilecek. Öte yandan Bojan'ı beğenmemesi durumunda 12 milyon avroyu tertemiz almış olmanın huzuruyla Krkic'e el sallayabilecekler. Yani ipler tamamen Barça'nın elinde. Roma ise iyi oynarsa oyuncuyu kaybetme, bekleneni veremezse boşa harcanmış 12 milyon avrosuyla kalacak. Madem böyle, bonservis opsiyonlu bir kiralık yöntemi Roma'nın daha çok işine gelirdi. En azından Bojan daha bir Romalı olurdu.
Dünyaca ünlü bir söz vardır, her yol Roma'ya çıkar diye ama bu yol Barcelona'ya çıkıyor gibi...
Sabri?.. |
Roma, Katalan devine 12 milyon avroyu ödedi ödemesine ancak sözleşmedeki özel madde gereği Barcelona, isterse iki yıl sonra Roma'nın hesabına 13 milyon avroyu yatırıp Bojan'ı geri alabilecek. Öte yandan Bojan'ı beğenmemesi durumunda 12 milyon avroyu tertemiz almış olmanın huzuruyla Krkic'e el sallayabilecekler. Yani ipler tamamen Barça'nın elinde. Roma ise iyi oynarsa oyuncuyu kaybetme, bekleneni veremezse boşa harcanmış 12 milyon avrosuyla kalacak. Madem böyle, bonservis opsiyonlu bir kiralık yöntemi Roma'nın daha çok işine gelirdi. En azından Bojan daha bir Romalı olurdu.
Dünyaca ünlü bir söz vardır, her yol Roma'ya çıkar diye ama bu yol Barcelona'ya çıkıyor gibi...
Galatasaray & Melodram: Felipe'nin Getirdikleri
Türkiye'de yeni transfer edilmiş oyuncular genellikle karikatürize edilerek analiz edilirler. Adam daha gelir gelmez hayatında bir kez dahi adını duymadığı Mustafa Sarp'la eşleştirilip onun üzerinden değerlendirmelere maruz kalıyor. Keza Lorik Cana, keza Esteban Cambiasso. Yaşanan hayal kırıklığı da "Cambiasso adı geçmeseydi neyse de..." diye tarif ediliyor. Maalesef böyle bir kültürümüz var, bundan mümkün olduğunca arınmak gerektiğine inanıyorum kişisel olarak...
Moggi sonrası Juventusu Serie A'ya dönüşü sonrası transfere ciddi paralar harcayan ancak harcadığının karşılığını alamayan bir takım. Diego, Amauri, Krasic... Felipe Melo da bunlardan biri ve ondan önce 10 milyon avro üstü bonservis ödenmiş Tiago, Sissoko gibi oyunculardan çektikten sonra yeter denip orta saha göbeğini kapatması beklentisiyle getirildi. 24 milyon avro gibi bonservisi altında ezilmişliğiyle bidon seçilmişliği de vardır, Fiorentina ve öncesindeki Almeira verimliliğine pek ulaşamadığı da ortada olabilir ama Melo gayet iyi bir defansif orta saha. Ayağı düzgün, top kapma becerisi üst düzeydir. Özellikle orta saha kademesinde oynadığı Fiorentina'da hep beraber izledik adamı. Proje olarak ne kadar başarılı olup olmadığı tartışılır ama daha sert olmaya meyletmiş son dönem Brezilyasının vazgeçilmezlerinden bu adam. Dünya Kupası'nda da aldığı kırmızı kart birçok şeyin üzerini kapasa da bence çok iyi oynuyordu. Saha içindeki bazı çıkıntılıkları ve kötü imajı nedeniyle futbolculuğunu görmezden gelme eğilimi mevcut, bu yersiz refleksi bir kenara bakıp bu çapta bir adamın Galatasaray'ın orta saha açıklarını kapamada bence faydalı olacak.
Öte yandan hayatın her alanında olduğu gibi hiçbir transferin de mali yönünden bağımsız yorumlanamayacağı aşikar ve burası Galatasaray'ın büyük bir yükün altına girdiğini gösteriyor. 1.5 milyon avro kiralama bedelinin üstüne 3.3 milyon avro garanti para, maç başına da 30 bin avro ödenecek Melo'ya. Bu da 30 maç üstüne çıkması durumunda, ki bu konuda istikrarlı bir oyuncu olduğunu biliyoruz, 5.5-6 milyon avro arası bir maliyet söz konusu. Sadece bir sezon için...
Yeni yayın gelirleri sonrası büyük transfer bütçelerine kavuşan Brezilya kulüplerinin de ilgi gösterdiği Melo, dönmek üzereyken "Kalacağım yer bile belliydi ama Avrupa'dan daha çok maaş alabileceğim bir teklif aldım. Bu yüzden gelmiyorum" diyerek önceliğinin ne olduğunu açık, seçik belli etmiş bir oyuncuydu. Parasının hakkını verme konusunda çekingenlik yapacağını sanmıyorum ancak mevcut kadroyla yıllık gelir olarak bu kadar fark yaratacak bir adamı getirmenin sonuçlarının farkında mı yönetim, ondan emin değilim. Bugün için gözler karartılmış olabilir ama yarın? 4.5 milyon avro yahu! Elano'da da Polat yönetimi benzer bir riske girmiş ve yıllık 3 milyon avroya acımamıştı ama hem alınan sonuç, hem de yerli tayfasındaki laçkalaşmada bu "Parayı alıyor, oynayın o zaman" fikrinin yerleşmesinin de payı var. Bunun finansal fair-play tarafı var, var oğlu var açıkçası...
4-4-2 oynama fikrine oturmayacağını düşünsem de üçlü bir savunmanın süpürücüsü olarak Selçuk İnan'la birlikte Galatasaray orta sahasını artık toparlayacağı düşüncesindeyim ben. Hatta Terim'in istediği ikinci orta saha transferi olmadan, Culio ve Yekta ile birlikte doğru üçlüyü oluşturması olası. Bu sebeple başarılı olsa da toplamda bol şüphe uyandıran yeni "Başarı, başarı, başarı" söyleminin ete, kemiğe bürünmüş hali. Bir bumerang fırlatıldı ve umarım bu hedefi bulur, yani şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi. Haldun Üstünelli dönemde de denenip kulübe büyük zararlar veren bu mali politikanın ıska geçilecek bir sezonu daha kaldıracak hali yok. Bu bumerangın dönüşü de var ve bu kez bir ucunda şampiyonluk kupası da asılı olmak durumunda. Galatasaray'ın yeni sezonu ve imtihanı artık başlıyor...
Moggi sonrası Juventusu Serie A'ya dönüşü sonrası transfere ciddi paralar harcayan ancak harcadığının karşılığını alamayan bir takım. Diego, Amauri, Krasic... Felipe Melo da bunlardan biri ve ondan önce 10 milyon avro üstü bonservis ödenmiş Tiago, Sissoko gibi oyunculardan çektikten sonra yeter denip orta saha göbeğini kapatması beklentisiyle getirildi. 24 milyon avro gibi bonservisi altında ezilmişliğiyle bidon seçilmişliği de vardır, Fiorentina ve öncesindeki Almeira verimliliğine pek ulaşamadığı da ortada olabilir ama Melo gayet iyi bir defansif orta saha. Ayağı düzgün, top kapma becerisi üst düzeydir. Özellikle orta saha kademesinde oynadığı Fiorentina'da hep beraber izledik adamı. Proje olarak ne kadar başarılı olup olmadığı tartışılır ama daha sert olmaya meyletmiş son dönem Brezilyasının vazgeçilmezlerinden bu adam. Dünya Kupası'nda da aldığı kırmızı kart birçok şeyin üzerini kapasa da bence çok iyi oynuyordu. Saha içindeki bazı çıkıntılıkları ve kötü imajı nedeniyle futbolculuğunu görmezden gelme eğilimi mevcut, bu yersiz refleksi bir kenara bakıp bu çapta bir adamın Galatasaray'ın orta saha açıklarını kapamada bence faydalı olacak.
Öte yandan hayatın her alanında olduğu gibi hiçbir transferin de mali yönünden bağımsız yorumlanamayacağı aşikar ve burası Galatasaray'ın büyük bir yükün altına girdiğini gösteriyor. 1.5 milyon avro kiralama bedelinin üstüne 3.3 milyon avro garanti para, maç başına da 30 bin avro ödenecek Melo'ya. Bu da 30 maç üstüne çıkması durumunda, ki bu konuda istikrarlı bir oyuncu olduğunu biliyoruz, 5.5-6 milyon avro arası bir maliyet söz konusu. Sadece bir sezon için...
Yeni yayın gelirleri sonrası büyük transfer bütçelerine kavuşan Brezilya kulüplerinin de ilgi gösterdiği Melo, dönmek üzereyken "Kalacağım yer bile belliydi ama Avrupa'dan daha çok maaş alabileceğim bir teklif aldım. Bu yüzden gelmiyorum" diyerek önceliğinin ne olduğunu açık, seçik belli etmiş bir oyuncuydu. Parasının hakkını verme konusunda çekingenlik yapacağını sanmıyorum ancak mevcut kadroyla yıllık gelir olarak bu kadar fark yaratacak bir adamı getirmenin sonuçlarının farkında mı yönetim, ondan emin değilim. Bugün için gözler karartılmış olabilir ama yarın? 4.5 milyon avro yahu! Elano'da da Polat yönetimi benzer bir riske girmiş ve yıllık 3 milyon avroya acımamıştı ama hem alınan sonuç, hem de yerli tayfasındaki laçkalaşmada bu "Parayı alıyor, oynayın o zaman" fikrinin yerleşmesinin de payı var. Bunun finansal fair-play tarafı var, var oğlu var açıkçası...
4-4-2 oynama fikrine oturmayacağını düşünsem de üçlü bir savunmanın süpürücüsü olarak Selçuk İnan'la birlikte Galatasaray orta sahasını artık toparlayacağı düşüncesindeyim ben. Hatta Terim'in istediği ikinci orta saha transferi olmadan, Culio ve Yekta ile birlikte doğru üçlüyü oluşturması olası. Bu sebeple başarılı olsa da toplamda bol şüphe uyandıran yeni "Başarı, başarı, başarı" söyleminin ete, kemiğe bürünmüş hali. Bir bumerang fırlatıldı ve umarım bu hedefi bulur, yani şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi. Haldun Üstünelli dönemde de denenip kulübe büyük zararlar veren bu mali politikanın ıska geçilecek bir sezonu daha kaldıracak hali yok. Bu bumerangın dönüşü de var ve bu kez bir ucunda şampiyonluk kupası da asılı olmak durumunda. Galatasaray'ın yeni sezonu ve imtihanı artık başlıyor...
Galatasaray 2011/12: Parçalı, Sarı, Siyah...
Forma hususunda genelde fikirlerimi kendime saklamayı tercih ederim çünkü yeni trend olan "Alternatif forma" konusunda bir türlü açık fikirli olamam. Bir kulübün belirli olan iki ya da üç rengini kullanmamaktaki ısrarını her sene yeni bir renk uydurmakta göstermesi beni sinirlendirirdi genelde. Fakat bu renklerin yer yer bir sinerji yaratabildiğini Kewell Turuncusu'nda ve belki de tarihin en çok satılan forması olan Mor'da görünce "Herhalde aykırı olan" benim diye düşünmüşümdür.Kriterim sadelik ve ana renkler iken bu seneki tasarımların geçen seneyi aştığını söylemem gerek...
"Düz kırmızı ve düz sarı. Şu formaları ne zaman gönül rahatlığıyla giyebileceğiz acaba?"
"Önümüzdeki sene için de kırmızı detaylara sahip düz sarı bir forma görsek, Manchester United maçını yâd etsek ne güzel olur!"
"Galatasaray Store'un benden tam notu aldığı gün benim için Galatasaray'ı tanımlayan maç olan Manchester United karşısında giyilen sapsarı formayı kreasyona ekledikleri gün olacaktır."
Şu satırları farklı zaman dilimlerinde bloga yazmış birisi olarak beni en mutlu eden forma şüphesiz düz sarı! Nike çizgisi benim istediğim türden formalara daha uygun zira Adidas'ın üç çizgisi düz forma konseptini bozuyordu. Buna rağmen üstümden hâlâ çıkarmadığım, 2007/08'in beşinci forması olan ve sadece birkaç kez giyilen düz kırmızı benim için en özel formadır. Bu sene de gönül rahatlığıyla gidip alacağım ilk forma sarı olacak şüphesiz.
Parçalı konusundaki önce sarı, sonra kırmızı hassasiyetim sürmekle beraber bu seneki parçalıyı yakından görünce çok da rahatsız etmedi. Renk tonları iyi seçilmiş, kumaş ve arma kalitesi gibi noktalarda geçen seneki parçalıya net üstün. Orta şeritte hafiften belli olan dikiş şeridi haricinde fazla da bir değişiklik yok. Gelecek sezon yapılacak bir Metin Oktay parçalısıyla bu formanın notu da tam olur.
Benim ısınamadığım tek forma düz siyah. Zaten 2006/07 artık tiksinti verecek derecede giydiğimiz, onun yüzünden parçalıyı, sarıyı, kırmızıyı unuttuğumuz siyah formanın bende iyi çağrışımları yok ama taraftar geneli dışarıda da giyilebildiği için seviyor. Buna rağmen yandan kırmızı çizgiler bir forma tasarımından çok idman tişörtü tadında olmuş. Meraklısına gidecektir ama bu sene pas geçeceğim forma sanırım bu olacak.
Dün lansmanda olmanın da getirisiyle birkaç detay daha öğrenme şansım oldu. Onları da paylaşayım.
*Bu sezonki formaların tamamı Nike katalogundan seçilip uyarlanma. Gelecek sezon ise Kategori I takımlarda olduğu gibi Galatasaray'a özel tasarımlar yapılacak. 2012/13 sezonu tasarımları için çalışmalar ekim 2011'de başlıyor...
*Parçalı formaların fiyatlarının neden daha yüksek olduğu soruluyor genelde. Nike'ta iç saha yani 'home' formaları her takımda daha pahalı, alternatif formaların fiyatları ise daha düşük. Bu sebeple parçalı forma 99 TL.
*Formalar kadar önemli bir konu olan günlük giyimde cidden mükemmel ürünler var. Özellikle Arda'nın üzerinde gördüğümüz fermuarlı yakından süper. Yanılmıyorsam N98, Galatasaray'a uyarlanmış. Onların ne zaman çıkacağını ise öğrenmeye çalışacağım...
"Beyler, Ekibi Topluyoruz"
Gönderen
pclion
16 Temmuz 2011 Cumartesi
Etiketler:
Avrupa'nın Diğer Ligleri,
Bursaspor,
Süper Lig,
Transfer
0
yorum
Futbolumuzdaki pis kokuların 90'lar Haliç'i kıvamına gelip burnumuzun direğini rotayı Avrupa'ya kırıp ara verdiğimiz blogla aramızdaki buzları eritmenin vakti. Ucundan memleketi de alakadar eden bir açıklama yapan Rangers'ın teknik patronu Ally McCoist, Carlos Cuellar için Aston Villa'ya yaptıkları teklifin kabul gördüğünü açıklamış. Aslında Avrupa için sıradan bir transfer haberi ancak Cuellar'ın açıklamasının devamı resmi ilginçleştiriyor. "Kenny Miller için de uğraşıyoruz ancak istenen 1 milyon pound çok fazla"
30 yaşındaki Cuellar, 2007/08 sezonunu Rangers'ta geçirmişti. Yani Glasgow ekibinin son gözde başarısı olan UEFA Kupası finali yolculuğunda kadroda bulunuyordu. Hanım dırdırıyla Bursaspor'dan ayrılmayı kafaya koyan Kenny Miller da Celtic formasını giymişliği sebebiyle yaşanan burukluğa karşın hâlâ efsane sayıldığı Rangers'a dönmek için gün sayıyor. Lakin Miller'ı ülke standartlarına göre epey uygun bir paraya alsa da Bursaspor aynı ücretle geri vermek durumunda değil. Elbette ki memnun olduğu golcüsü için bir nebze fazlasını isteyecektir. Rangers bu transferi bitirmek istiyorsa muhtemelen elini cebine atmak durumunda kalacak.
Yakın zamanda Tottenham'ın gerçekleştirdiği bu "Ekibi topluyoruz" operasyonu, şampiyon Rangers'ı geçen yılın ötesine taşıyacak mı, göreceğiz. Son söz bu toplanma olayına yaptığı başarılı vurguyla Kültigin'in olsun.
-Abi, ekibi topluyoruz.
+Biz zaten ekibiz lan, gerizekalı...
30 yaşındaki Cuellar, 2007/08 sezonunu Rangers'ta geçirmişti. Yani Glasgow ekibinin son gözde başarısı olan UEFA Kupası finali yolculuğunda kadroda bulunuyordu. Hanım dırdırıyla Bursaspor'dan ayrılmayı kafaya koyan Kenny Miller da Celtic formasını giymişliği sebebiyle yaşanan burukluğa karşın hâlâ efsane sayıldığı Rangers'a dönmek için gün sayıyor. Lakin Miller'ı ülke standartlarına göre epey uygun bir paraya alsa da Bursaspor aynı ücretle geri vermek durumunda değil. Elbette ki memnun olduğu golcüsü için bir nebze fazlasını isteyecektir. Rangers bu transferi bitirmek istiyorsa muhtemelen elini cebine atmak durumunda kalacak.
Yakın zamanda Tottenham'ın gerçekleştirdiği bu "Ekibi topluyoruz" operasyonu, şampiyon Rangers'ı geçen yılın ötesine taşıyacak mı, göreceğiz. Son söz bu toplanma olayına yaptığı başarılı vurguyla Kültigin'in olsun.
-Abi, ekibi topluyoruz.
+Biz zaten ekibiz lan, gerizekalı...