Ömer Toprak'ın Türkiye Tercihi

Türkiye Milli Takımı her daim hücum hattında derinliğe sahip olmuş, yaratıcı kanat oyuncuları yetiştirmekte sıkıntı çekmemiştir fakat saf  yetenek ve içgüdüden ziyade pozisyon bilgisi, taktik eğitim gerektiren stoper, bek, defansif orta saha gibi bölgelere kalifiye adam bulmakta zorlanmıştır. Yıldıray Baştürk ile başlayıp Altıntop kardeşlerin başarısıyla perçinlenen Almanya altyapılı gurbetçilere eğilme trendinin bu eksiklikleri kapatmakta kullanılmaması bana hep ilginç gelmiştir ama buralarda uzun süredir bahsettiğimiz bir isim artık bunu değiştiriyor: Ömer Toprak.

Almanya U-19 formasıyla Ömer Toprak
Epeydir Türk takımlarının imtina ettiği yeterli ilgi alakayı Leverkusen'in gösterip 4 milyon avro bonservis karşılığında Freiburg'dan aldığı Ömer'in tercihi, dün Fatih Demireli sayesinde twitter'da bugün de Bild, Kicker gibi prestijli Alman kaynaklarında yer buldu. Hem Türkiye, hem de Ömer için doğru tercih ve çok güzel bir haber. TFF, onunla uzun süredir ciddi bir şekilde ilgilendi ve karşılığını aldı. Hatta "devlet resmiyeti" kalıplarının dışına çıkıp mart 2010'da resmi siteden açık açık "Ömer'i izlemeye gidiyoruz" denmesi bile tek başına bu çabayı doğrular nitelikte. Ömer de Almanya-Türkiye arasında yeni bir dönem başlatan Mesut Özil'in değil, onunla benzer dönemde Almanya'yı tercih eden Serdar Taşçı'nın izinden gideceğini anladığından uluslararası arenada daha rahat boy göstereceği Türkiye'yi seçerek kariyeri adına da doğru bir seçim yaptı bana kalırsa.

2008/09 sezonunda yakaladığı büyük çıkış, Bundesliga'da boy gösterecek derken geçirdiği ağır go-kart kazası, ardından geri dönüşü ve Freiburg'dan Leverkusen'e geçişi... Henüz 22 yaşında olmasına rağmen kısa kariyeri hikayelerle dolu Ömer'in başarılı olacağından şüphem yok. Servet Çetin ve Gökhan Zan'ı milli takım adına vazgeçilmez kılan uzun boylu ve kalıplı stoper rotasyonunu genişleterek Guus Hiddink'e ve gelecekteki milli takım hocalarına önemli bir alternatif sağlayacak. Öte yandan henüz üstüne koyma aşamasında olduğu, bir savunma oyuncusu olarak olgunlaşmasının bir-iki yıl daha alacağı da açık. Leverkusen ona yatırım yaparken Freiburg'daki performansından ziyade yetilerine güvendi. Freiburg'daki hocası Robin Dutt da Ömer'in milli takım tercihiyle ilgili sorulara "Önce kulübünde ilk 11'de yer almaya konsantre olmalı" derken buna vurgu yapıyordu aslında.

Her şartta milli takımı epey rahatlatacak, iki taraf için de akıllıca bir hamle. Umarım milli takım performansı da onu Yıldıray, Hamit ve Nuri sınıfına sokar. Darısı yavaş yavaş gözlerimizi çevirmeye başlayacağımız Türk Asıllı Almanya U-17 takımında...

Türk Asıllılar
Geri Dön!: Ömer Toprak & Oğuzhan Özyakup
Ömer Toprak & Leverkusen

Galatasaray 2-0 Eskişehirspor || Söz Savunmada...


Zirve adayı ekiplerden şüphesiz en yenisi ve doğal olarak parçaları en değişken ekip olan Galatasaray için iç saha maçları çok mühim ve Eskişehirspor karşısında alınan ikinci lig galibiyeti de buna istisna değil. Fatih hoca 4-4-2 vari bir yapı denemesini hafta içi Karabükspor karşısında 75 dakika 10 kişi oynayınca fazla kullanamamış, ancak oyuncu performanslarından yola çıkarak çeşitli tespitler yapıp sezon başından beri uygulanan ve bence takıma en uygun yapı olan kanatları önde bir 4-1-4-1 dizilişi ile bir plan kurmuş. En belirgen değişiklik orta sahada oyun kurucu Selçuk İnan'ın partnerliğini Engin Baytar'ın üstlenmesiydi ki Felipe Melo ve Selçuk İnan'la beraber günün en dikkat çekici isimlerinden birisi de Engin'di.

Kredi notu olumsuzdan durağana: Engin Baytar
Engin Baytar'ın Trabzon'a gelişi sonrası "süper arızalı" etiketini yararlı bir rotasyon oyuncusuna dönüştürdüğü dönemi hatırlayanlar, bugünkü performansına çok şaşırmayacaklardır. Türkiye liglerinin en büyük hocalarından biri olduğu su götürmez bir gerçek olan Şenol Güneş'in onu en verimli kıldığı dönem, Bayern'de Schweinsteiger'in geçirdiği evrimin bir benzerini geçirip kanat hücumcusundan çok yönlü bir merkez oyuncusu rolüne adapte olduğu zaman zarfındaydı. Zaman içinde bu formül, Alanzinho'nun çıkışı ile göbekte Selçuk İnan-Gustavo Colman ikilisinin kemikleşmiş birlikteliği sayesinde taca çıkmıştı. Bunda ve akabinde takımdan şutlanmnasında Engin'in boşuna "manyağın oğlu" olarak anılmadığını hatırlatan eylemlerinin de payı büyüktü fakat 28 yaşını devirmiş bu yetenekli adamın bu işi yapabildiği görülmüştü. bugün Türk Telekom Arena'da fark yaratan detaylardan en dikkat çekicisi buydu sanırım.

İkincisi ve belki de daha önemlisi tempo sorunu çeken bir takım olan Galatasaray'ın zaman zaman rüzgarı arkasına almak için atması gereken ekstra gollere ihtiyaç duyması ki Selçuk İnan'ın Gökhan Zan'a servis ettiği korner asisti tam da bunu sağladı. Epeydir özgüven sorunu yaşayan, "Abdurrahman Çelebi" Zan için de moral sağlaması muhtemel bu gol, maçı Galatasaray'ın istediği kıvama getirdi.

Skibbe'nin ikilisi işlemedi
Eski dost Michael Skibbe, ilk kez TT Arena'ya adım attı.
Önde Mehmet Yıldız'ın şok presine ve sırtı dönük oyununa güvenen, arkasından da Camara'yı kaçırmaya çalışan eski dost Michael Skibbe'nin öğrencileri ise 1-0'ın arkasını getiremedi ve Tomas Ujfalusi'nin kestiği bir kontratak dışında pozisyon üretmekte güçlük çekti. Selçuk İnan'ın başta Elmander olmak üzere birçok arkadaşını aralara kaçırışı ve pozisyon hazırlamasına şapka çıkarmak gerek ki ligin en istikrarlı ve verimli orta saha oyuncusu olduğunu tekrar tekrar ispatlıyor Selçuk. Nazar değmesin. Felipe Melo'nun tribünlerden aldığı enerji ve aldığı sorumluluk da takdire şayan. Öte yandan maça kötü bir başlangıç yapıp zaten kredisinin çok yüksek olmadığı tribünlerden tepki çekmeye başlayan Sabri Sarıoğlu'nun 30 sonrası toparlanıp doğru kademeler ve bindirmelerle katkı vermeye çalışmasını da atlamayalım.

Galatasaray'ın en önemli eksiği Kazım'ın üretkenliğinin düştüğü, Riera'nın ise yeni yeni ısındığı şu dönemde kanatların işlememesi olsa gerek. Bekler de bu anlamda pek aktif sayılmaz. Riera'nın 90'dan çıkan müthiş şutu haricinde de akıllı ve düşünerek denediği belli olan çabalarını göz önüne alırsak takıma ısındıkça daha iyi olacağı belli gibi. Sarı-kırmızılıların ihtiyacı olan bir-iki aylık süreyi en az hasarla atlatması, onun adaptasyonları için de önemli bir yardımcı olabilir.

Tomas Ujfalusi, başarılı form grafiğini sürdürüyor.
Son sözü savunma söyledi
Skibbe'nin şu güne kadar can yakan ekibinin Galatasaray'a nazaran en üstün tarafı savunmadan topla çok rahat çıkabilmesi ve baskıya direnebilmesi gösterilebilir ama Melo-Engin-Selçuk üçgeninde inşa edilen orta sahayı geçmekte başarılı olamadılar ve kanatlardan bu kilidi açmakta da yetersiz kaldılar. Gökhan Zan arada sendelese de o da iyi durdu, Orta Dünya'dan kopup gelmiş büyük savaşçı Tomas Ujfalusi ise yine kapı gibiydi ve Es-Es'in belki de en önemli pozisyonunu kesen isimdi. Skor üstünlüğünü galibiyete çeviren son sözü bu beşli söyledi, kaledeki 1 numaralı Aykut'a pek iş düşmedi.

Günün Eskişehir adına en güzel anekdotu, 4-0 yenilen takımı hakkında açıklama yapan Kenny Dalglish'in dediği gibi şüphesiz taraftarları olsa gerek. Bir deplasmana bandolarıyla rahat bir şekilde gitmelerinden memnun oldukları yönündeki açıklamaları okuduk. Böyle de olmalıydı. Bir hafta içi maçı olmasına karşın 30960 kişilik seyirci katılımıyla takımı yalnız bırakmamaya gayret eden Galatasaraylılar da bir takdiri hak etti. İki maçta 6 puanı cebine koyan Fatih hocanın talebeleri, içerideki en zorlu sınavlarından birine üç hafta sonra Bursaspor karşısında çıkacak. Şimdilik kayıpsız çıkılan Arena'nın esas sınavına çıkacağı zaman o zaman...

Teknik Değil, Sportif Direktör: Tolunay Kafkas

Yılda transfere 100 milyon avronunn üzerinde para akıtılan, fakat bu paranın hakkını alamayan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Oyuncu seçimlerini ve değerlendirmelerini iyi veya kötü niyetle menajerlere bırakan ya da scout adını bir yerlerden duyup bu işin eğitimini almamış eski futbolculardan "iyi topçuymuş" onayı alıp sonra bambaşka bir isme talip olunan bir futbol ortamındayız ve burada fark yaratabilen her insanın başımızın üstünde yeri var. Bu klişeyi ve algıyı bir şekilde kıran isimlerden biri de sportif direktörmüşçesine çalışan Tolunay Kafkas.

Kafkas'ın farklı refleksler geliştirmesinde altın çağında geldiği Galatasaray'da aradığı şans bulamayıp kariyerinin son bölümünde Bursa ve Denizli aktarmalı gittiği Avusturya'da aldığı eğitimin payı büyük. Henüz oyuncuyken Avusturya'ya teknik direktörlük eğitimini de tamamlamak adına geldiğini birçok kez ifade eden Kafkas, burada forma giydiği ilk takım olan Pasching'de yaklaşık bir sezon yardımcı hocalık görevini üstlenmişti. Ardından Türkiye U-19'un başında da bir yıl geçirip Kayserispor'un başına geçen Tolunay hoca, özellikle altyapı eğitimini yurtdışında almış Türk oyunculara yoğunlaşarak bir fark yaratabileceğini fark edip bu yönde mesafe kat etti.

Avusturya kampında Tolunay Kafkas
Türkiye'de gerçek anlamda çalışan ender bir scouting ağına sahip olan Kafkas, birçok oyuncuyu kendisi izliyor ve transferlerde ikna edici bir rol üstleniyor. Doğrudan teknik direktörle görüşme fırsatı bulan genç gurbetçi oyuncuların da normalde pek de sıcak bakılmayan Türkiye'ye adım atması kolaylaşıyor. Henüz Avusturya'dayken keşfettiği Turgay Bahadır başta olmak üzere bu strateji Serdar Kesimal, Furkan Özçal, Ömer Şişmanoğlu, Cenk Tosun, Yasin Pehlivan gibi yetenekli oyuncuları Süper Lig'e kazandırdı. Güzel, eyvallah ama bunlar bir teknik direktörün mü, yoksa Türkiye'de içi boşaltılan sportif direktör makamının bir görevi mi? Burası biraz tartışmalı.

Sportif direktör yetilerini de barındıran, hatta bu görevleri üzerinde toplayan isimlerin başında şüphesiz Alex Ferguson ve Arsene Wenger geliyor. Transferinden, altyapısına, koçlardan, scout ağına kulübe bir bütün yorumlayan bu Premier Lig tipi menajerlik aslında Türkiye için de ideal bir sistem. Bu ülkede yönetimlerin ne kadar amatörce ve dar bir havuzdan, ne şekillerde seçildiğini, yönetme becerilerinin sınırlarını ve futbolla ilişkilerindeki niyetinin dahi şüpheli olduğu bir ortamda bir teknik adam transferlerde ne kadar etkinse o kadar iyi. Bunu bir şekilde metodlandırıp oyuncu izleme konusunda mesafe kat eden Tolunay Kafkas ise bu ekolün ülkedeki önemli bir ismi ve takdiri hak eden çok yönü var ama...

İşi kulübedeki birinci adam rolü çerçevesinde ele alınca Tolunay hocanın sınıfta kaldığı bazı noktalar var. İyi bir kadro mühendisi belki  ama aynı derecede bir taktisyen olduğu konusunda şüphelerim var. Kaldı ki genelgeçer bir düzene yaslanıp işi motivasyonla götüren, tipik yerli antrenör vasıfları da yok. Daha çok sahaya dahi zaman zaman sirayet eden bir pesmistlik söz konusu. Maç sonu açıklamaları da kriz yönetiminde başarılı olduğu izlenimini uyandırmıyor. Özellikle geçen ay Legia Varşova hakkında verdiği akıllara ziyan "Hayatımda gördüğüm en kötü takım. Futbol falan oynamıyorlar. Bu şekilde bir yere gelemezler" demecini unutmadık. Aynı Legia'nın bütçe olarak İstanbul büyüklerinden aşağı kalmayan Spartak Moskova'yı da eleyerek turladığını not düşelim.

Tolunay Kafkas, bugün itibariyle Gaziantepspor'daki görevinden resmen istifa etti. Geçen yıl ikinci yarının en gösterişli futbolunu oynayıp UEFA Avrupa Ligi biletini cebine koyan, düzeni ve kadro kalitesi belli Antep'ten kötü bir başlangıç sonrası ayrılığı onun için kısa vadede teknik adamlığı da askıya alma ihtimalini de doğurdu. Yine pesimistliği üzerinden yorumlanabilecek bir açıklaması daha vardı, Türk futbolu ortamından bıktığı ve bu işleri bırakabileceği yönünde.

Türk futbolunda kalıplaşmış hataların bazılarına çözüm bulan, sportif direktör yetileriyle fark yaratabilecek Kafkas'ı bir şekilde saha dışında bir role ikna edebilecek bir takımın hep istenen ancak bir türlü hayata geçemeyen sportif/teknik direktör ayrımını yapabileceğini görmek zor değil. Şimdilik bir varsayım ama belki ileride bu fikrin gerçekçiliğini test edebileceğimiz bir yapıda görev alır Tolunay hoca, belli mi olur...

Gaziantepspor Türkiye'dir

Kafa Nereye, Biz Oraya! || EPL'nin Kafa Golü Kralları

Arkadaşlarla sohbet ederken konu Peter Crouch'a ve boyuna oranla kafa vuruşlarına gelince zamanında kenara attığım Premier Lig'in en golcü 100 listesine göz attım. Sağ, sol ayak ve kafa vuruşu ile atılan golleri ayıran bu listeden 1992'de kurulan Premier Lig'in en iyi kafa vuruşu yapan golcülerini bir kenara ayırdım. İlk 10 isim aşağıdaki gibi, Peter Crouch da cılız denilen kafa vuruşlarına karşın attığı 60 golün yarısını kafasıyla atmış. Listede ondan daha iyi kafa golü/toplam gol oranına sahip tek isim Duncan Ferguson. Zirvede ise 46 kafa golüyle Newcastle efsanesi Alan Shearer var. Listenin tamamı aşağıda:

İsim                              Kafa Golü          Toplam
Alan Shearer                  46                     260
Dion Dublin                    45                     111
Les Ferdinand                43                     149
Dwight Yorke                 38                     123
Duncan Ferguson           35                      68
Teddy Sheringham          35                    147
Tim Cahill                      31                      54
Peter Crouch                 30                      60
Andy Cole                     29                     189
Robbie Fowler               28                     163

63.Emmy Ödülleri || Modern Family ve Diğerleri...

Bir NBA Draftı, bir seçim gecesi grafikleri sınıfına koymasam da Emmy Ödülleri de yabancı dizi lanetine sardığım liselilik günlerimden kalma bir zevk lakin senelerdir bu yerel kafamla aklımın ermediği birçok tercih oluyor. ABD'de pek izlenmiyor, eyvallah ama Fringe'in "Bi' Mad Men değil" denilerek adaylık alamaması, Neil Patrick Harris gibi sağ bekten oyun kuran bir yardımcı oyuncunun 6 sezonda tek ödül alamaması, Hugh "tek başına dizi" Laurie'nin her daim underrated kalışı gibi abukluklara tam gaz devam edilen bir tören oldu. Yine de bazı hegamonyaların kırıldığı, en iyi erkek, kadın, yardımcı erkek ve yardımcı kadın ödüllerinin el değiştirdiği bir ödül töreni geride kaldı.

Dramada en iyi erkek dalında daha Malcolm in the Middle günlerinden (ki ilk düzenli izlediğim yabancı dizidir sanırım) saygımızın büyük olduğu Bryan Cranston üstad yardırmalarıyla tekrar alabilirdi normal şartlarda lakin Breaking Bad'in yeni sezonu yaza kaydırılınca geçen yıl hiç yayınlanmamış sayıldı ve adaylık otomatik olarak düştü. Yerine Kyle Chandler girmiş, Friday Night Lights'tan. Amerikan futbolu dizisi, işim olmaz. Büyük doktor House MD'nin çabucu da yine dama atılmış oluyor haliyle. En iyi yardımcı erkek oyuncu en doğru isme, Game of Thrones'un Imp'i Peter Dinklage'e verildi, +rep. Dramada en iyi kadın ve yardmımcı adaylarından sadece Elizabeth Moss ve Christina Hendricks'i biliyoruz Mad Men'den. Kadınlık simgesi Hendricks'e saygı duruşunda bulunmaktan başkası elimden gelmez.

Komedide ise tamamen hemfikir olduğum tercihler var. Modern Family en iyi dizi olmanın yanısıra Phil ve Claire Dunphy rolleriyle ailecek sevdiğimiz Ty Burrell ve Julie Bowen'a yardımcı erkek ve kadın ödüllerini kazandırdı. En iyi erkek oyuncu Sheldon Cooper fenomenini yaratan Jim Parsons, en iyi kadın oyuncu ise dizisini izlemesek de Gilmore Girls günlerinden saygımız olan  Melissa McCarthy'nin oldu. Burada da uzun süreli bir Tina Fey hegamonyasının sona erdiğini not düşelim.

Gecenin en bomba anı ise Mildred Pierce'taki rolüyle mini dizi/tv filmi dalında ödül alan Guy Pearce'ın "Hem Kate Winslet'le tekrar tekrar sevişiyorum, hem de ödül alıyorum lan, ne güzel. Karıma da saygılar" tadındaki konuşmasıyla salonu yarmasıydı. Bir de gönüllerimizin şampiyonu Conan O'Brein'a bir ödül sıkıştırsalardı iyiydi, sağlık olsun.

Son olarak Glee ekibinden getirilen sunucunun Ellen DeGeneres'in iki gömlek altı bir hatun olduğunu söyleyeyim. Ellen iyidir de Jane Lynch'i tutmadım.

Kimin, hangi adaylardan sıyrılıp aldığını merak edenler için adaylıklarla beraber kazananlar:

EN İYİ DRAMA DİZİSİ

    Boardwalk Empire • HBO
    Dexter • Showtime
    Friday Night Lights • DirecTV
    Game of Thrones • HBO
    The Good Wife • CBS
    Mad Men • AMC

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ ERKEK OYUNCU

    Steve Buscemi (Boardwalk Empire)
    Michael C. Hall (Dexter)
    Kyle Chandler (Friday Night Lights)
    Hugh Laurie (House MD)
    Timothy Olyphant (Justified)
    Jon Hamm (Mad Men – Don Draper)

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ KADIN OYUNCU

    Kathy Bates (Harry’s Law)
    Mireille Enos (The Killing)
    Connie Britton (Friday Night Lights)
    Julianna Margulies (The Good Wife )
    Mariska Hargitay (Law & Order: Special Victims Unit)
    Elisabeth Moss (Mad Men)

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

    Peter Dinklage (Game of Thrones)
    Josh Charles (The Good Wife)
    Alan Cumming (The Good Wife)
    Walton Goggins (Justified)
    John Slattery (Mad Men)
    Andre Braugher (Men Of A Certain Age)

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU

    Kelly Macdonald (Boardwalk Empire)
    Margo Martindale (Justified)
    Archie Panjabi (The Good Wife)
    Christine Baranski (The Good Wife)
    Christina Hendricks (Mad Men)
    Michelle Forbes (The Killing)

EN İYİ KOMEDİ DİZİSİ

    The Big Bang Theory • CBS
    Glee • FOX
    Modern Family • ABC
    Parks and Recreation • NBC
    The Office • NBC
    30 Rock • NBC

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ ERKEK OYUNCU

    Jim Parsons (The Big Bang Theory)
    Louis C.K. (Louie)
    Johnny Galecki (The Big Bang Theory)
    Matt LeBlanc (Episodes)
    Steve Carell (The Offiice)
    Alec Baldwin (30 Rock)

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ KADIN OYUNCU

    Laura Linney (The Big C)
    Melissa McCarthy (Mike & Molly)
    Edie Falco (Nurse Jackie)
    Amy Poehler (Parks And Recreation)
    Tina Fey (30 Rock)
    Martha Plimpton (Raising Hope)

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

    Chris Colfer (Glee)
    Ty Burrell (Modern Family)
    Jesse Tyler Ferguson (Modern Family)
    Eric Stonestreet (Modern Family)
    Ed O’Neill (Modern Family)
    Jon Cryer (Two And A Half Men)

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU

    Jane Lynch (Glee)
    Julie Bowen (Modern Family)
    Sofia Vergara (Modern Family)
    Kristen Wiig (Saturday Night Live)
    Jane Krakowski (30 Rock)
    Betty White (Hot in Cleveland)

EN İYİ MİNİ-DİZİ VEYA TELEVİZYON FİLMİ

    Cinema Verite • HBO
    Downton Abbey • PBS
    The Kennedys • ReelzChannel
    Mildred Pierce • HBO
    The Pillars of the Earth • Starz
    Too Big To Fail • HBO

DİĞERLERİ
En İyi Reality Show: The Amazing Race
En İyi Variety Show: The Daily Show with Jon Stewart

Galatasaray 3-1 Samsunspor || Isınma Turları


Fena geçirilmemiş, takımın bazı kronik eksiklerine yönelik, iyi transferlerin yapıldığı, büyük ekiplerle yapılan hazırlık maçlarının gurur okşadığı yaz aylarından Süper Lig'in gerçek yüzüne geçiş yapmak kolay değil. Önemli oyuncular takımda mevcut ama hâlâ kimin oynacağı belli olmayan iki-üç bölge var ve denemeler sürüyor. Bu süreçte Türk Telekom Arena'nın avantajı her şeyden daha önemli ki burada düzenli kazanmanın getireceği özgüvene de takımın ihtiyacı var. Bu açıdan son 20 dakikası sıkıntılı geçmesi gereken bir maçta alınan 3-1'lik galibiyeti Galatasaray'ın öpüp başına koyması gerekiyor. Eksikler göze çarpsa da bu açıdan iyi bir maç geride kaldı.

Sahaya çıkan 11 İstanbul Belediye maçına epey benzese de hem Riera'nın girişi, hem de Ujfalusi, Sabri ve Eboue'deki mevkii değişiklikleri vardı. Fatih hoca Belediye maçındaki bazı performanslardan çok memnun kalmamş belli ki... İlk 25 dakikada Sabri'nin sağ kanat bindirmeleri, sağ içteki Eboue'nin ise Kazım'la birlikte oluşturduğu pas birlikteliğinden birkaç pozisyon çıktı. Bu bölümde gelen Felipe Melo'nun mükemmel golü de skor üstünlüğünü getirdi lakin devrenin kalanında yaşanan temposuzluk topun daha çok Samsunspor'da kalmasına yok açtı ve bu bölüm pozisyonsuz geçildi. Bence bunun en temel sebeplerinden biri Selçuk İnan'ın henüz takımın merkezi olarak kendini tanımlayamayışı. Yine takımın en yumuşak ayağı ve denediği derin toplar ve savunma arkasını sürekli gözleyişi önemli ama Trabzonspor'daki rolüne Galatasaray'da adapte olması sanki biraz zaman alacak.

Johan Elmander, Süper Lig'deki ilk maçında golle tanıştı.
Takımın en temel problemleri yaratıcılık, savunma tandeminde Ujfalusi'yi ikileyecek güvenilir bir ismin olmayışı ve Baros'un formsuzluğu gibi gözüküyor. Riera, ilk yarıdaki şutu haricinde de gayretli gözüktü ama tehlike yaratacak kadar takımı tanımıyor gibi geldi. Hakan Balta'dan da hiçbir şekilde destek almayışı büyük handikap. Biraz daha topa girerse önemli artı olacak lakin Servet ve Zan'ın savrukluğu bu sene de baş yaracak gibi. Gökhan Zan pozisyon hatası, hamle yapamaması gibi sebeplerden birçok gol yedirebilir ama nispeten düzgün olduğu pas konusunda da sıkıntı yaşatacaksa işimiz var. Samsunspor'un golü hediyelikti, atanın Mustafa Sarp olması ise ayrı ironi. Baros'un kendi seviyesine gelmesi biraz zaman alacak gibi ki İsveç Milli Takımı'nda da formda gözüken Elmander bu sıra topa girebilir. Sercan da kenardan gelerek iki maçta da çok iyi iş çıkardı, bugünkü topuk pasına şapka çıkarıyorum. Samsun lehine geçmeye başlayan maçı çözen isim oldu.

Güney Kale Arkası'nda olduğumdan penaltıyı görme ihtimalim yoktu ama özet tekrarlarda çok tatmin olmadığımı söylemeliyim. Basketbol olsa hücum faul derdim ama dirsek gelmemiş sanki, Elmander biraz penaltıyı almaya oynamış. Öte yandan ilginç bir şekilde eski hakem güruhu penaltı diyor. Ben işin içinden çıkamadım lakin pozisyonun 1-1 değil, 2-1'ken gerçekleşmesi tartışmanın dozunu azaltmış gibi.

Son olarak güzel bir detay vereyim, Avrupa liglerinden alışkın olduğumuz, stadyumdaki seyirci sayısının maç içinde açıklanması bundan böyle Türk Telekom Arena'da da uygulanacak gibi gözüküyor. İlk maçta 35 bin 246 seyirci vardı tribünlerde. Bu ulaşım imkanlarıyla bence iyi bir rakam, sezonu 30-35 bin arası ortalamayla kapatmak ilk sezon için kabul edilebilir. Stadyumun kapasitesi 52 bin elbette ama geçen yıl 20 bin üzeri seyirci ortalaması yakalamış sadece bir takımın olduğu (Fenerbahçe) bir ligimizin olduğunu unutmamamız gerekiyor. Galatasaray ve Fenerbahçe 30 binlere oynasın, arkasına da 3-4 takım 20 binleri bulsun, ondan sonrasını düşünürüz. Kısacası hem stat için, hem takım için ısınma turları henüz...

Kola Alana, Galatasaray Parçalısı Bedava

Kampanya Cola Turka'nın... Sanırım önceki kampanyalarda stoklanan Adidas formaları elden çıkarmak niyetindeler ki verilen forma boru değil, 2005/06 parçalısı. O formayla Galatasaray efsanevi bir şampiyonluk kazanmıştı, benim de ilk parçalımdır. Nerede satılıyor bilmiyorum ama gören ıskalamasın, hatta ıskalamamakla yetinmeyip nerede bulduğunu buraya yazsın. Belki koleksiyonunda olmayanlar da faydalanmak ister. Ben de gözlük reklamındaki abi gibi "Uygun fiyata bulunca yedekledim!" derim belki...

Öte yandan fotoğrafın eski olma ihtimali de yüksek. Şimdi bir arkadaş söyledi, Cola Turka logosu eski logo, üstelik YTL kısmı da işi kıllandırıyor. Yine de soruşturalım, yakın zamanda olduysa almak isteyen olur belki...

Foto: Twitter

Beyler Ülke Puanı!: Peki Ya Yarın?

Türk futbolunun son dönemdeki durumu malum... 3 temmuz günü patlayan skandalın etkisiyle kimin önceliğinin ne olduğunu gayet iyi gördük. Taraftarlar bir yandan birbirlerini yiyedursun, öte yandan kendi sevdalarına sahip çıkmaya çalışırlarken, gönül verdikleri kulüplerin yetkililerinin ağızlarından dökülen tek kelam "Dekoder alın" oldu. Çıkarlar, ekonomik hesaplar bir yana, yeni ihaleden bu yana ağızlardan düşmeyen ligin marka değerine inanan, lige, futbola sahip çıkan kimse yok. Böyle bir ortamda tutup ülkenin UEFA sıralamasındaki yerini değerlendirmek Nasreddin Hoca'nın göle maya çalmasındaki naifliğine benziyor haliyle ama hoca nasıl tutmayacağını bile bile çalıyorsa o mayayı, biz de kendimiz çalıp kendimiz oynayacağımızı bile bile yazalım bunları...

Geçen sezon ülkenin Avrupa'daki lokomotif takımları Galatasaray ile Fenerbahçe'nin henüz ağustos ayında elenişlerinin getirisiyle Türkiye, hedef büyütmek ve Şampiyonlar Ligi'ne üç takımla katılma yarışına girmek üzereyken rekabet edeceği Portekiz, Rusya, Ukrayna, Hollanda'nın epey gerisinde kaldı.(Bu da ayrıca incelenecek bir konu) Bu sene de Fenerbahçe'nin ihraç olması, Galatasaray'ın ise Avrupa bileti alabilen beş ekipten biri olmaması puan beklentilerini iyice düşürmüş gözüküyorken Trabzonspor ile Beşiktaş'ın galibiyetleri ve getirdiği puanlar tehlike sinyallerini biraz azaltmışa benziyor.

Bilindiği gibi Platini döneminde yenilenen kurallar gereği UEFA sıralamasında ilk 12'ye giren ülkelerin şampiyonları Şampiyonlar Ligi gruplarına doğrudan katılma hakkına sahip. Türkiye, an itibariyle burun farkıyla önünde yer aldığı Yunanistan'ın önünde 10.sırada gözüküyor. Geçen sezonki büyük düşüşün faturası henüz çıkmamışken en azından mevcut yerine tutunup katılım haklarını kaybetmeme adına büyük bir çaba göstermek durumunda. Eğer Trabzonspor ve Beşiktaş, bu sezon başarısız bir tablo çizerse Fenerbahçe'nin ŞL çeyrek finali gördüğü sezon olan 2007/08'in hesaplardan çıkmasıyla birlikte kendini Yunanistan'ın da gerisinde Belçika, Danimarka ve Avusturya'yla mücadele ederken bulacak ve bunu takip eden her sezon Şampiyonlar Ligi biletini kaptırma riskiyle karşılaşacak. Bu yüzden en azından Belçika, Avusturya ve Yunanistan'a nazaran iyi bir sezon geçirip bu riski azaltmak bir zorunluluk ve bu açıdan uzun yıllardır görmediğimiz bu tulum haftası epey faydalı oldu.

Trabzonspor'un Inter'den, Beşiktaş'ın Maccabi'den kopardığı ikişer puan, Fenerbahçe'nin ihracıyla dörde düşen temsilci sayısına bölünerek hafta içindeki maçlardan sıralamaya 1 puan eklenmesini sağladı ve şimdilik Türkiye, Yunanistan'ın önünde yer almayı başardı. Önümüzdeki iki sezon boyunca bizden 2.750 puan daha az kaybedecek olan Yunanistan'a koltuğu kaptırmak istemiyorsak Trabzon ile Beşiktaş'ın en azından şubat ayını görebilmesi gerek.

Yayın gelirleri aynı sınıftaki rakiplerini katlayan, onlardan çok daha fazla parayı transfere akıtan, oyuncuların ceplerini dolduran Türkiye Ligi'nin neden bu durumda olduğu ise sorulması gereken esas soru. Bugünü belki Trabzonspor'un efsanevi galibiyeti kısmen kurtardı ama peki ya yarın? İki yıl sonra Şampiyonlar Ligi dışında kalırsak bunun hesabını kim verecek?

Veriler için: Bert Kassies'in Sayfası

Altın Kalpli Bir Eski Dost: Iosif Rotariu

Rotariu'yu bilirsiniz, Galatasaray'da sadece iki sene oynamasına karşın adını hafızalara kazımış oyunculardan. İtalya 90'da giydiği Romanya formasını çıkarıp Galatasaray'ınkini sırtına geçiren Rotariu deyince bugün hâlâ akıllara Werder Bremen maçı gelir. Bremen maçı ve o kâra saplanan top... Benim hafızam yetmiyor ama o hayal kırıklığını hâlâ babamın pozisyonu her anlatışında hissederim.

Bu topraklarda hâlâ bu anıyla vücut bulan 49 yaşındaki Rotariu'yla ilgili bir şey ararken kendisi hakkında bir habere rastladım. 4 yaşında, ailesi tarafından terk edilince cani babaannesi tarafından vahşice dövülmüş bir kız çocuğundan bahsediyordu haber. O sevimli kız o kadar kötü dövülmüştü ki artık yaşamına normal bir şekilde devam etmesi mümkün değildi. bu haldeki Kassandra'ya sahip çıkan ise Iosif Rotariu ile eşi Dana Rotariu oluyordu.

2010'un hemen başında evlat edindiği küçük Kassandra'nın tekrar yaşama dönmesi adına elindeki imkanları seferber eden Rotariu ailesi 40 bin avroya yakın harcama yapsa da tam 24 ameliyat geçiren kızlarının derdine derman olamamıştı. Ellerini ve ayaklarını tekrar kullanabilmesi için sadece Strasbourg'da yapılabilen özel operasyonlar için 100 bin avro gerekiyordu ve Rotariu çifti parayı bulabilmek için konuyu medyaya taşıdı ve bir kampanya başlattı. Bu kampanya için bir de blog hazırlanmış.

Aradan geçen 1.5 yılda ise Kassandra ve Rotariu ailesinin arzusu gerçekleşti. Biraz Google Translate yardımıyla yarım yamalak okuyabildiğim habere göre geçirdiği operasyon sayısı 30'u bulan Kassandra, bu yılın sonuna kadar geçireceği iki operasyonla hayatının geri kalanına sağlıklı bir çocuk olarak devam edebilecek.

Galatasaray formasını da iki sene terletmiş, Bakırköyspor'da futbola veda etmiş bu güzel insan umarım artık anılarda sadece o hayal kırıklığıyla değil, insanlığı ve karakteriyle de yaşar. Büyük adammışsın Iosif Rotariu, saygılar...

Barney


Yabancı dizi seyretmeyi alışkanlık haline getirenler için kısır bir dönemdeyiz, elde alternatif az. Eğlencelik dizi kavramının zirve noktası Entourage, geçen hafta yaptığı finalle ekranlara veda etti, True Blood da olsa olsa çerezlik olur, Breaking Bad dışında elle tutulur başka dizi yok. Benim gibi canı sıkılanlar ise sonbahar sezonunu dört gözle bekliyor.

Neyse ki sonbahar sezonu yaklaşıyor ve sevdiğimiz birçok dizi ekranlara dönüyor. Yaklaşık üç gün sonra How I Met Your Mother, House MD ve birçok özlenilen dizinin yeni sezon bölümleri torrentlerde bizi bekliyor olacak. Ben de favori karakterlerimden Barney Stinson'ın en efsanevi sahnesiyle bu dönüşü hatırlatayım dedim. HIMYM'ın 1.sezon 14.bölümü olan Game Night'ta anlatılan Barney'nin hikayesi komik olduğu kadar hüzünlüdür, içi doludur. Bunu bir de bence gelmiş geçmiş en iyi film serisi olan Star Wars'un bir başka efsanevi sahnesi "Darth Vader'ın yükselişi"ne yaptığı göndermeyle süslemek ise pastanın üzerindeki kiraz. Afiyetle izleyin.

Bir de beklemekten sıkılanlara tüyo. Hangi dizinin yeni bölümüne ne kadar kaldığını merak ediyorsanız TVCountDown.com aradığınız cevabı size verecektir. İyi seyirler...

Bir Şampiyonlar Ligi Takımı: Trabzonspor

En baştan söyleyeyim. Trabzonspor bugün bir destan yazmadı, efsanelere konu olacak bir oyun da oynamadı fakat Türk futbolunun alışık olmadığı bir şeyi yaptı Şenol Güneş'in öğrencileri. Ayağa, düzgün ve sakin oynamayı başardılar, imkan buldukça çıktılar ve son bölümde ayaklarına gelecek o atağı sabırla beklediler. Akıllarıyla oynadılar. Hayaller Halil'in topunda direkten döndü belki ama daha önce (pek bilinmese de) Şampiyonlar Ligi kokusunu almış Celutska, dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Julio Cesar'ın da katkısıyla köşeden ağları buldu. Bu golden belki 10 dakika önce Milito'nun pozisyonları gol olsa her şey farklı olacaktı ama skordan bağımsız tek şey var: Trabzonspor bugün tecrübe eksikliğine karşın bir Şampiyonlar Ligi takımıydı ve öyle oynadı.

Şenol hocanın kurguladığı planın daha önce kısmen istenilenin alındığı Bilbao deplasmanındaki planla benzeştiği aşikâr. Zokora, Halil, Serkan, Cech ve Celutska gibi Devler Arenası'na daha çıkmış oyuncuların tercih edildiği ekip, ilk yarıda hücum aksiyonlarını Colman ve Alanzinho'nun topla orta saha katedişlerine bırakmıştı. Henrique, top tutma ve saklama konusunda bence iyi bir sınav verse de bu ileride çoğalma ve pozisyon üretme adına yeterli değildi. Buna karşın üst düzey bir rakiple deplasmanda oynanan bir Şampiyonlar Ligi maçında gol yememenin de otomatik olarak bir puanı cebe koyma anlamı taşırken sadece sakin kalmak ve doğru anı beklemek de gayet kabul edilebilir bir tercihti.

Gasperini, Genoa'ya oynattığı üçlü savunma ve çift kanatla oynattığı sıradışı 3-4-3'ünün Inter kadrosuna oturmadığını bir kez daha tescillemiş oldu. Palermo'nun haftasonu mavi-siyahlıları dörtlemesinin ardından Trabzonspor karşısında alınan yenilgi de çanların onun adına çalmasını şimdiden sağlamış gibi gözüküyor. Maçtan sonra, "Dörtlü oynayıp küme düşen birçok takım var" demiş ama üçlü oynayıp da hem ligde, hem Avrupa'da yenilgi serisine başlamış bir Inter'i de Moratti'nin ne kadar tolere edeceği muamma. Sneijder'in istediği alanları ve sihirli paslarını verecek imkan bulamaması Inter'in sallantıda olan hücumlarını da epey kısıtladı ve maçı yavanlaştırdı. Öte yandan Inter adına kırılma anları ise Zarate'nin 30'da, daha da önemlisi Milito'nun 62'de bulduğu fırsatları gole çevirememesi oldu. Bu kısırlıktaki bir maçta altın değerindeki pozisyonlar Tolga Zengin'e takıldı ve kaleci hocasının geçmişine selam çakarcasına bir başarıyla geceyi tamamladı.

Lille ile CSKA'nın da 2-2'lik beraberlikle puanları paylaşması Trabzon adına bu galibiyetin değerini katmerleyen bir başka detay oldu. Artık her maçını kazanmak durumunda olan ve iç saha maçı sayısı ikiye düşen Inter'in bu iki takıma kan kusturma ihtimali artık daha fazla. Eğer başaramazlarsa da okka altına gidecek ekip kendileri olacak. Trabzonspor, Fransa şampiyonundan içeride üç puan koparmayı başarırsa iyiden iyiye ikinci tur hesapları yapmaya başlayacak. Beraberlik de tolere edilecek bir sonuç olabilir bu noktada. Her ne olursa olsun, bu ilk deneyiminde fark yaratan ve neredeyse sekiz senelik bir aranın ardından İstanbul dışındaki bir ekibin Türkiye'yi sırtladığı bir sezona şahitlik etmek bu kısırlığı defalarca yaza yaza sıtkı sıyrılmış beni ayrıca mutlu etti. İnşallah onlara her yer Trabzon olur...

Sinema Peşindeki Metin Oktay ve Ben

Ben Metin Oktay'ı canlı izlemedim. Talihsiz vefatında da göz yaşlarını tutamayanlardan değilim ama dedem gibi fanatik bir Fenerbahçelinin amcama Metin ismini koyuşu, anlatılanlar, hissedilenler benim için çok anlam ifade ediyor. Elimizden geldiğince okuyoruz, ediyoruz, feyz alıyoruz. Ona duyduğum saygı ve sevgiden son yıllarda iyiden iyiye metalaşmasını, anıldığı günler haricinde sadece Galatasaray takımına aba altından sopa gösterme aracı olarak tezahüratlara konu edilmesini ise kabul edemiyorum.

Okuduklarımızdan görüyoruz ki Metin Oktay bugünkü yarı-tanrı gol makinesi imajından ziyade müthiş bir karakter, müthiş bir insan. Bugün yaşasa belki alkole meyletmesinden haşlanacak, 38 golle Avrupa gol kralı olmasının ardından bir daha o performansına erişemediği için eleştirilecek, henüz daha futbolcu iken çevirdiği sinema filmiyle "Kimisi gece alemlerinde, kimisi sinema peşinde" tezahüratında her iki mısranın da öznesi olacaktı. Belki de ona tepki tezahüratı olarak "Gündüz Kılıç" sesleriyle inlerdi tribün. Oysa eminim ki Kapalı'nın önüne gidip elini göğsüne götürecek ve saygıyla o tribünleri selamlayacaktı. İşte benim aklımda yer eden Metin Oktay o.

Şimdiki "eski futbolcudan türetme yorumcu" furyasından nasiplenmesi kısmet olmadı ama o talihsiz kaza öncesinde az da olsa bize hatıralar bıraktı Taçsız Kral. Dönemin kült dergisi Gelişim Spor için hazırladığı milli takım 11'i yazısını geçen ay paylaşmıştım, hatırlamak isteyenler için...

Gördüğüm en detaylı Metin Oktay yazılarından birini ise sevgili Kaan Kavuşan yazmış. Ona ulaşmak için ise buradan...

İstanbul BB 2-0 Galatasaray || İlk Elin Günahı Olmaz!


Tek tek transfer değerlendirmek işin kolay tarafı lakin bu transferlerin toplamda ne ifade ettiğini görmek için zaman gerekiyor. Beraber oynama alışkanlığı kolay elde edilemiyor maalesef. Bugün ilk 11'de başlayan beş, toplamda yedi oyuncu ilk kez resmi bir maçta Galatasaray forması giydi ve açıkça görüldü ki Felipe Melo, Tomas Ujfalusi gibi bireysel kalitesini gösteren isimler olsa da takım çok acemi. Fernando Muslera'nın iyi bir maç çıkarırken skor üstünlüğünü İstanbul Belediye'ye vermesi pozisyon üretmek için hangi yoldan gideceğini henüz bilmeyen Galatasaray için büyük handikaptı. Bu da tabelaya 2-0 olarak yazıldı.

Yeni bir takım dedik, bu yeni takımın en önemli parçası olması beklenen, geçen yılın en formda ve istikrarlı orta saha oyuncusu Selçuk İnan belki de bunun en net göstergesi. Keşke elimizde istatitstikler olsa da karşılaştırsak... Sanmıyorum ki Selçuk, Trabzonspor'la ortalama bir maçta topa temas ettiği kadar bugün topla oynayabilmiş olsun. Rıdvan Dilmen tabiriyle alı veri bol olan Selçuk, bu kez verince geri alacağını bilmediği isimlerle oynuyor, çoğunlukla da geri alamıyor topu. Bir basketbol takımına uyum sağlaması en uzun süren oyuncu nasıl oyun kurucuysa Selçuk'un da takım opsiyonlarını tartacak duruma gelmesi ve takımda ağırlığını hissettirmesi birkaç ayını alacaktır. Bence Galatasaray'ın acemilik sürecini atlatması açısından en önemli halkası bu.

İkinci olarak... Hakikaten mağlubiyete rağmen enseyi karartacak, moral bozacak bir durum yok Galatasaray adına. Tamam, üç puanla başlamak, mesaj vermek falan önemli elbette ama maç gidişatı dışında bireysel performansından şikayet edilecek çok fazla isim yok. İlk golde Muslera'nın hatasından önce Holmen'i boş bırakıp ofsaytı bozan ve özellikle ilk yarıda bölgesini savunmakta güçlük çeken Çağlar Birinci, zaman zaman top kayıplarıyla Sabri Sarıoğlu, bölgesini yadırgamış gözüken ve kanadını işletemeyen Emmanuel Eboue ilk bakışta sayılabilir ama sol bek hariç çoğu çözülebilir problemler. Kenarda gelen Yekta Kurtuluş'un katkısı, Sercan Yıldırım'ın hızı ve topla kat edişi de önemli sinyallerdi öte yandan. Bu açıdan kötü bir maç geride kaldı sayılmaz.

Webo, Süper Lig'deki ilk maçında golünü attı.
İstanbul Belediye ise ön alana yerleştirdiği Webo ile hakikaten geniş alan verecek rakiplere karşı sıkı bir tuzak kurmuş. Osasuna'yla La Liga'da bu işin masterını yapmış bir isim zaten. Alışılageldik bir İBB transferi olarak Süper Lig'de iş yapan bir görev adamı olan Kamil Zayatte savunmaya, kendini yere fazla atsa da attığı ters toplar ve çıkarken göze çarpan 9.4 kmlik koşu mesafesiyle Doka orta sahaya önemli ekler olmuş. Oturmuş bir ekip olduklarını gösterdiler. Abdullah Avcı, öne geçmenin avantajını da doğru zamanda Tevfik Köse'yi oyuna alıp ilk kontrada fişi çeken hamleyi yaptı. Atak başlangıcından iyi bir pozisyon çıkacağı da belliydi ki Ujfalusi ve Servet'in aynı adama gidip rakibin merkez forveti Webo'yu bomboş bırakışının golde payı büyüktü, sorumluluk özellikle sol stoper Servet'indi. 2-0 kazanan İBB, yine çok rahat bir şekilde 6-9 arası bir yerde ligi bitireceğinin sinyallerini veriyor. Adındaki belediye ne kadar antipatik gözükürse gözüksün, çok başarılı yönetildiklerini es geçmek oynadıkları istikrarlı futbola haksızlık.

Galatasaray'ın Türk Telekom Arena'da daha baskılı oynayacağı, rakibi sıkıştıracağı kesin. İç sahada fazla puan kaybı olmayacağını öngörürsek rahatlıkla telafi edilebilir bir maç ki ben boşa geçmiş bir 90 dakika olduğunu da düşünmüyorum açıkçası. Riera hazır olana kadar sola yerleştirilebilecek bir Sercan Yıldırım, orta sahaya kuvvetli bir Yekta alternatifi ve lige formda girmiş Melo ve Ujfalusi gibi iki kemik yabancı var. Muslera da yedirdiği gole rağmen iyi kaleci olduğunu gösterdi. Erken yargılara varmadan Samsunspor maçını beklemek bence en doğrusu. İlk elin günahı olmaz!

İspanya'da Türkiye Gecesi (!)


NBA'den yaşamaya alışkın olduğumuz bu onur, bu gururu (!) futbol sahalarına taşıyan La Liga'da Arda Turan ile Mehmet Topal'ın karşılıklı oynamasını görmek hakikaten keyif. Geçen seneden Mesut, bu sene gelen Nuri ve Hamit'le Real tayfası Almanya gibi komple sporcu yetiştiren, yeteneğe gözünü kırpmadan yatırım yapan bir iklimin ürünü. Arda ile Mehmet'in La Liga'nın baş altı takımlarında karşılıklı oynaması bu yüzden daha önce deneyimlemediğimiz bir mücadeleydi, zevkti. Yarım saat de olsa...

Atletico, transfer sezonunun biraz da zorunluluktan aktif ekiplerinden biriydi. Geçen yıl en çok yaslandığı üç oyuncudan ikisi olan Sergio Agüero ile Diego Forlan'ı kaybettiler. Falcao, Diego, Arda gibi oyuncularla yeni bir hücum hattı oluşturmaya çalışıyorlar. 40 milyon avro ödedikleri Falcao mükemmel bir son vuruşçu ancak ona tek vuruş imkanı tanıyacak pozisyonları üretecek hıza henüz ulaşamadılar.

Takımın en eski hücumcusu Reyes aksarken son yarım saatte Falcao'nun arkasındaki dörtlü Arda-Diego-Reyes-Silvio hattı elinden geleni yaptı ama gol çıkmadı. Arda, birebir kaldığı pozisyonda vücudunu savunmacıyla topun arasına sokabilse muhtemelen Falcao'yu boş kaleye sokacaktı ama girdiği andan itibaren en çok iş yapan hücum oyuncusu olduğunu görmek için kahin olmaya gerek yok. Mendes-Bulut işbirliğiyle kapağı Atletico'ya attığı yazılıp çiziliyor Arda'nın lakin ne yolla olura olsun, şu Atletico'da fizik olarak hazır olduğunda banko 11 oyuncusu olacak, o kesin. Topla buluşur buluşmaz iki kişiyi pazara yollayan feyklerine İspanyol savunmacılar alışana kadar baya bir pozisyon çıkarır buralardan. İki tane sıkı pasının da değerlendirilemediğini not düşelim.

Büyük golcü Soldado'nun maçı 1-0'a getirmesinin ardından Arda'yı oyuna alarak oyunu karşı kaleye yığma yolunda hamlesini yapan Manzano'ya Emery'nin cevabı Mehmet Topal'dı. Santander maçının ardından kulübeye çekilmesine şaşmamak lazım ama Mehmet, basit oynaması ve rakibi bozma potansiyeliyle Emery'nin güvenilir elemanlarından birisi. Özellikle son 20 dakikada iki dörtlü hattı 10'ar metre arayla dizen ve adeta 1-0'a yatan Valencia'da işini yapanlardan biriydi. İki haftada altı puan yaptılar. Almeira'dan kaptıkları Piatti'yle Mata'nın gidişini de telafi etmiş görünüyorlar ve mütevazi imkanlarla sıkı iş çıkarmaya devam edecek gibiler.

Koskoca ligi Ardalı Atletico, Mehmetli Valencia seviyesine indirgememek lazım ama sanki damak tadımıza uygun birkaç baharatla daha güzel bir yemek yiyeceğiz bu sene. İyi oldu, iyi...