Türk basınında sıkça yer bulan yabancı takımlardan biri oldu Larissa son yıllarda. Tümer Metin transferiyle ilk olarak adını duyurdu ama Türk futboluyla ilk teması Tümer üzerinden değil Larissa'nın. Kayserispor'un Intertoto'dan gelip AZ Alkmaar'a şanssız bir şekilde elendiği sene Larissa Kayserispor'un saf dışı bıraktığı takımlardan biri olmuştu. O maçları izleyen biri olarak baktığımda şimdi karşımızda çok farklı bir takım olduğunu söyleyebilirim. Bunu da son yıllardaki transfer politikalarına borçlular.
Yaklaşık 3 yıldır Tümer Metin gibi bonservisi elinde olan ancak piyasasını kaybetmiş 30 yaş üstü kariyerli oyunculara yöneliyorlar. Ellerindeki kaynakları fazla bonservis bedeli harcamadan maaş bütçesi olarak kullanıyorlar. Tümer Metin dışında da birçok tanıdık simayı kadrolarına kattılar böylece. Geçtiğimiz sezon uzun yıllardır İngiltere'de forma giyen Peru milli takımı oyuncusu Nolberto Solano, bir ara Galatasaray'a transferi gündeme gelen ancak yönetimin değişmesiyle transferi yatan Fransız Laurent Robert, Jardel transferi sırasında yolu Galatasaray'dan geçen üç oyuncudan biri olan Kongo asıllı Belçikalı Mbo Mpenza ve Galatasaray'da iki yıl görev yaptıktan sonra Salzburg'a geçen Sasa İliç. Bu oyunculara ödedikleri bonservis bedeli yok, Sasa İliç'le kiralık olarak anlaşılmış zaten. Anlaşmaları da çok uzun süreli olmuyor, o sezon piyasadaki uygun oyuncuları toplayıp faydalandıktan sonra bütçelerini fazla zorlamadan yine benzer alternatiflere yöneliyorlar. Bu saydığımız isimlerden sadece Tümer Metin ve Laurent Robert kadroda yeni sezon için. Solano 150 bin euro bonservis bedeliyle Peru'ya geri dönmüş, Sasa İliç'in kiralık kontratı bitmiş ve Mbo Mpenza kariyerini sonlandırmış.
Anlatmak istediğim esasen şu. İyi bir piyasa takibi ile Yunanistan-Türkiye seviyesindeki orta sıralardaki bir takım birçok kariyerli ismi kadrosuna katabilir. Larissa çok büyük bütçeleri olmamasına rağmen bu stratejiyle beraber Avrupa Kupalarına düzenli katılan bir takım haline geldi. Bizim ligin daha zorlu bir lig olduğunu kabul etmekle beraber yerli iskeletinin üstüne doğru yabancı takviyelerini yapamayan birçok şehir takımı olduğunu da görüyoruz, üstelik harcadıkları paralar da küçümsenecek cinsten değil. Larissa'nın yapabildiğinin bir adım ötesine geçebilecek kulüpler var Türkiye'de, yeterki istekli ve akılcı bir yol izlensin. Genç ve gelecek vadeden yabancı oyunculara yönelmenin gerekliliğini vurguluyoruz sürekli (menejerlerin kamyonla getirip sattıkları oyuncular değil elbette) ancak ligin bu tip oyuncular kadar kariyerli, diğer oyunculara model olabilecek isimlere de ihtiyacı var. Bizim lige getirilen oyuncuların ne kariyeri var, ne gelişmeye müsait, ne de bir performans koyabiliyorlar ortaya. İnatla aynı şeyleri her sene tekrar etmekten de geri kalmıyorlar, işte anlamadığım kısım da bu.
Yunanistan'ın ege kıyısındaki bir şehir olan Larissa bence bu anlamda yeni bir model getirmiştir bence baş altı liglerin orta sıra takımlarına. Bu kadar gözümüzün önündeyken, transfer mevsiminde adı manşetleri süslüyorken arkasındaki organizasyonu görmemiz gerekiyor. En azından ülkemizde başarılı bir performans sergilemiş Sasa İliç'i Yunan ligine kaptırmamalı, çok da zor olmasa gerek...
Karşı Kıyıdaki Liman: Larissa
Gönderen
pclion
27 Haziran 2009 Cumartesi
Etiketler:
Avrupa Futbolu,
Avrupa'nın Diğer Ligleri,
Futbol Fikriyatı,
Türk Futbolu
16 yorum:
bence anadolu takımlarının larissa'dan hiç te aşağı kalır tarafı yok bunun en büyük örneği de kayserispor.
kariyerli oyuncularına baktığımızda premier lig görmüş aghahowa ve olembe yi kadrosuna kattılar gecen sene.keza toledo da la ligadan gelip yıllardır bek problemini çözdü.ayrıca gecen sezon kiralık olarak oynattıkları purovic de hakettiği değeri göremediğini son macinde hat-trick yaparak gösterdi...haa saidou ya unutmamak gerek..
ayrıca kayserinin kardeş kulubu erciyes de zamanında agali'yi getirmişti bundesliga dan.
yani sözün özü larissa hem AB üyesi hem de iklimi futbola daha müsait bir ülkenin klubu.bizim ülkemizde de onun kadar başarılı örnekler var.yeter ki komuşunun tavuğu bize kaz gözükmesin ;)
not:kayserili değilim,mehmet topuz olayından dolayı da gıcığım üstüne üstlük
Kayserispor'un bir çabası var ama araştırmalarının eksik olduğunu düşünüyorum ben. Aghahowa'nın Türkiye ligine uygun bir oyuncu olmadığını iki kere izleyen hemen herkes söyleyebilirdi. Sadece kendinizden daha güçlü takımlara karşı öndeyken kullanabileceğiniz bir oyuncuya yatırım yaparsanız sonu hüsran olur. Ayrıca Aghahowa takıma tecrübe getiren, yanındaki oyunculara model olabilecek bir oyuncu değil. İyi liglere ve takımlara gitti ama hiçbirinde kalıcı olamadı ama bir Nolberto Solano'nun Newcastle kariyeri var ortaya konulması gereken. Laurent Robert'in İngiltere kariyeri de oldukça iyidir. Aghahowa o liglere gitse de ne bu oyuncular kadar kariyer yapabildi, ne de düzenli forma giyebildi. Bu oyunculardan da daha fazla para alıyor. Ben Aghahowa'yı o klasmana koymam bu açıdan...
larissa'nın yapabildiğini türkiye'de ya izmir-istanbul kulüpleri yapar, ya da antalyaspor. ekstralarını da göstermek lazım futbolcuya. antalya-izmir-istanbul gerçekten bir futbolcu için yaşanacak yerlerdir.
bir de biz her ne kadar şeffaf olsakta yurt dışında feslerle gezilen bir ülke olarak biliniyoruz büyük bir çoğunluk tarafından.
yani burada lig kalitesinden ziyade, ülke vizyonundan ötürü bir sıkıntımız var.
para mevzusuna hiç girmiyorum, serhat akın'a milyon dolarlar verebilen anadolu kulüpleri var. para konusunda bir sıkıntıları olacağını zannetmiyorum... topçularına niyetlenen büyüklere kapağı 3-5'ten açmasını biliyorlar..
ama yok işte, bizim anadolu kulüplerine effa owonalar müstehak...
tamam sana katılıyorum fener'e 3 tane atmasınından baska bi olayını görmedik ama sonuçta yaşı diğerlerine göre daha genç.
hem örnek,hem kariyer,hem tecrube dersen kariyerinde real madrid,milan,bolton,benfica vb olan antepli julio cesar örneğini vereyim.adam evliya çelebi gibi gezip durmus yolu yunanistan dan da gecmiş.
demek istediğim larissa nın modeli yanlıs değil gayette doğru,bunu türkiyede uygulayan anadolu takımları bir adım öne de geciyor diğerlerine göre.
ama ilhan cavcav gibi "afrikalıyı köyünden getirme" taktiği de kısmen işe yaradı zamanında.
tutmayan tek politika örneklerle sabittir ki (konyaspor) kariyer açısından daha büyük takımlarda doymuş türk oyuncuları bir araya getirip onlardan medet ummaktı.
balon abdullah girişmişti bu yola bir ara istanbul avantajını kullanarak.
ama baktı, o şekilde de sportif başarı gelmiyor, vazgeçti sonra.
şimdi de tum, sylla, can gibi isimleri alarak zamanında çok salladığı bülent uygun'un fizik gücüne dayalı futboluna dönüş sinyalleri veriyor.
her salı medya patronlarıyla içmekle olmuyor bu iş abdullah.
tükürdüğünü yalatıyor işte sana o sadece futbol değil dediğin futbol.
Apaç, Hakan Balta, Bülent Uygun ve Abdullah Avcı geçmeyen bir yorum yaz abicim bir kere de. Abdullah Avcı'yla ne alakası var şunun? :) Abdullah Avcı'nın bu tipte bir transferini de hiç görmedim açıkçası, örnek verir misin bana?
Listeye ek olarak Marsilya'da dikkat çekmeyi başarmıs Ibrahima Bakayoko ve Trabzon'la da adı anılmış (?) Zurawski'de yakın zamanda Larissa'ya uğradı, Giannakapoulos ve Dabizas gibi Yunanlılarda.
Larissa ile yakın zaman Kayseri politikasını kıyaslarsak Yunan ekibinin daha yüksek profil sahibi adamlarla ilgilendiği gerçek ama sonuç olarak çok da farklı değil durumları.
Katar, Amerika vs. gibi kıyak emeklilik fırsatı sunan yerlerden çok da farklı göremiyorum Larissa'yı. Kağıt üzerinde dikkatimizi çekmekten başka pozitif etkileri ne olmuştur bilemiyoruz. Yani değerleri ve piyasalarını kaybetmiş isimler için son durak demek çok yanlış olmaz Larissa'nın aldığı isimler için. Robert -o da devam ederse- dışındaki isimler neredeyse 1 sezon bile oynayamadan ayrıldı. Solano birkaç ay kaldı, Mbo Mpenza galiba hiç oynayamadan sakatlığı sebebiyle futbolu bıraktığını açıklamıştı, Zurawski'de sanırım 1.5 sezon sonra Kıbrıs'ın yolunu tutmuş.
Ülke koşulları kıyaslandığında Yunan kulüplerinin bizimkilere karşı avantajı da yadsınamaz ama dediğin gibi bizden birkaç kulüp/şehir benzer bir model benimseyebilir. Daha kariyerli veya değil Kayseri'den yaklaşırsak birşey veremeden ayrılma durumu isimlerin göz alıcığına değmiyor.
Büyük veya küçük kulüplerimizle de çok benziyoruz sanki komşuya. Medya'da bizimkiler için gördüğümüz isimlerle onların da ilgilenmesi veya onların bitiriyor olması farketmez, sanal da olsa sevdiğim bir rekabet ortamı oluyor sanki. Pao Cisse'yi, Olympiakos da Mellberg'i bitirmiş önümüzdeki sezon için. Geçmişleri, geldikleri ülkeler, fiyatları ne bileyim sakatlıklarıyla falan da bizim büyüklere fena halde yakışan adamlar değil miydi :)
necati, orteman, okan buruk, ibrahim akın...
bu saydığım dört isme de üç büyükler ve trabzon forması dışında bir forma giydiremezsin kolay kolay tsl'nde.
hasan şaş, necati, hatta ve hatta götü boklu aydın..
bugün giydir bakalım giydirebiliyor musun sivasspor formasını bu üç isme.
giydiremezsin, giydiremediler de zaten..
elindeki onca imkana rağmen, hiçbir haltı başaramayan, medya patronlarıyla kurduğu sıcak ilişkiler sayesinde her daim başarılı olarak lanse edilen, bu ligin açık ara en başarısız, en anıksız, en omurgasız teknik direktörüdür abdullah avcı.
gelin, kabul edin artık.
Benim çizdiğim profile söylediğin oyuncuların hiçbiri uymuyor apaç, hatta baya uzak şeylerden söz ediyoruz. Bunlar yurt içinde olabilecek transferler, üç büyüklerde tutunamayan her adam başka bir TSL takımına geçecek illa ki.
Söylemek istediğim kaliteli yabancı oyuncular bir sebeple gözden düştüğünde ya da piyasası beklenenin altına geldiğinde fırsatı değerlendirip normalde o takıma gelmeyecek isimleri alabilmek. Sasa İliç diye özellikle belirtmişim mesela. Galatasaray'daki performansını biliyoruz, Salzburg'da o performansı gösteremedi. Türkiye'de rahatlıkla oynayabilecek bu adamı kadronuza katmalısınız. Tonlarca bonservis ödeyip beşinci sınıf Brezilyalılar getirmek yerine mantıklı olan budur. Keza Zurawski demiş bir arkadaş. Yazıya başlarken aklımdaki iki-üç isimden biriydi, atlamışım. Türkiye'ye golcü denilerek getirilen oyuncuları biliyoruz. Milli takım görmüş, üst düzey liglerde oynamış adamlar bunlar ve doğru sistem içinde kullanırsan hem sana hem takım içindeki oyunculara katkı sağlar. Zamanında Galatasaray'ın Taffarel'de, Popescu'da yakaladığının daha alt sınıf takımlarda uygulanmasını düşün. Necati'nin, İbrahim Akın'ın konuyla ilgisi yok. Yalnız şunu söyleyeyim, Necati son yıllardaki en verimli performansını 6 aylık İBB deneyiminde yaşamıştı, saydığın diğer oyunculardan ayrılır bence o yönüyle...
üç büyüklerde tutunamayan her adam, yurt dışında bir isteyeni yoksa bittabi başka bir tsl takımına geçer; ama ilk tercihi her zaman istanbulspor, ist.b.bld. gibi takımlar olur.
belediye macerasından sonra alamadı işte necati'yi sivasspor.
ya da çok istemesine rağmen getiremedi hasan şaş'la, aydın yılmaz'ı sivas'a bülent uygun.
ama şu zikrettiğim isimler bugün imza atsa belediye'ye, yarın gayet mutlu bir şekilde alırla soluğu langa'da.
ben bunun avantajından, abdullah avcı'nın da dönem dönem bundan nemalanmaya çalıştığından, ne kadar nemalanmaya çalışsa da gene başarısız olduğundan dem vurdum.
evet, daha çok yerli piyasadan bahsettim; ama verdiğim orteman ismi de senin zikrettiğin isimlerle aynı paralellikte olan bir isim.
onun dışında da bütünüyle uyuşuyoruz zaten.
güne, sportif başarıya bakan; arsene wenger'in son derece başarısız bir teknik direktör olduğunu düşünen benim gibi bilinçli futbolseverler ve de seyirci sıkıntısı çeken orta profilli takımlar için gidilesi bir yol larissa'nın gittiği yol.
tasvipten fazlasını ediyorum.
ekşi sözlük'te ich yazmıştı yanılmıyorsam ''türk futbolu ve futbolcusunun kara gün dostu.' diye..
aynen o hesap larissa. zaten bir larissa, bir de rubin kazan. iyi ki varlar :))
bu arada tümer in sırtında yazan "metin" e takıldım ben:)
zavallım yeni bir sayfa açmıştı belki de kendine "tümer" yerine "metin" olarak
3-4 ay önce ben de Larissa ile ilgili hemen hemen aynı şeyleri yazmıştım;
http://heryolroma.blogspot.com/2009/03/larissa.html
büyük takımdan küçük takıma transfer olan her futbolcuda belli bir konsantrasyon düşüşü yaşanır..ve bu küçük klüpte i.b.b gibi seyircisiz bir takımsa ve il de istanbulsa futbola olan yoğunluğunun çok daha fazla düşüceği gerçeği de abdullah avcının apaçın dediği gibi avantajına değil bence dezavantajınadır..futbolcu sivasa gitmeyip i.b.b ye gidiyorsa eğer kafasında 1. olarak futbol bulunmuyor demektri ve bu tarz oyuncularla başarı yakalamakta oldukça zordur..
apaç bunu da değerlendirmk gerekmez mi??he burda diebilirsin abdulla avcı da bu tarz oyuncular almasın bülent gibi oyuncunun karakterine de baksın,orda da ben sana katılırım ama istanbulda hemen her futbolcunun aklını çelebilcek bi şehir..
ben sana katılmıyorum father vic. tamam kısmi sorunlar yaşanabilir; ama çoğu futbolcu için adeta bir rehabilitasyon merkezidir belediye takımları.
bugün futbolcuların çoğu, seyirci baskısı yok, başkan işe karışmaz, paramızı da günümüzde alırız diye belediye takımlarını seçiyor.
taner'in belediye'ye imza atarken söylediği ''artık tamamen futboluma konsantre olabileceğim bir yerdeyim.'' sözüne çok dikkat etmek lazım.
bugün aziz yıldırım diyarbakırlı olmasına rağmen gönderemedi işte can arat'ı diyarbakır'a.
götü boklu aydın, sivas'a gitmek istemedi diye gerçekleşmedi mehmet yıldız transferi.
belediye takımları her daim diğer takımlara karşı avantajlı olmuştur.
mesela omurgasız apo'nun takımı seyircili bir takım olsaydı, o 12-13 haftalık nagalibiyetlik seri sonrasında toparlanamaz, muhtemelen de küme düşerdi.
zaten o yüzden bağıra bağıra bu ligin en başarısız, en bi halt sanılan teknik direktörü abdullah avcı'dır diyorum.
Larissa bu sezon forvete Türk bir oyuncu transfer etmekte kararlı. Umut, Taner, Ümit Karan pahalı geldi Ersen Martin bitecek gibi. Necati ve Hüseyin Çimşir'de Yunanistan yollarında Yunan basınına göre.. http://www.kapaliust.com/2009/06/komsudan-notlar.html
Yorum Gönder