İngiltere Günlüğü: 20 Ocak

Aslında gideceğim uzun süredir belli olmasına karşın duyurmak için işlerin kesinleşmesini beklemiştim ancak ayın 19'u geldiğinde halen çıkmamış bir vize ve elimde yanmak üzere olan biletlerle kalınca adam gibi duyurusunu yapmak da fırsat olmadı. Elimde Wenger'e hazırladığım Gökhan Zan ile İbrahim Akın sorusu, yanmış biletler ve ağzımda İngiltere Konsolosluğu'na edilen küfürlerle birlikte ertesi gün işin yolunu tuttum. Ne var ki bu kez de vize çıkmış, bu vizeyle ne yapacağımı şaşırmış bir biçimde etrafımdakilere bakar oldum.

Apar topar fırlayıp Kadıköy'den Mecidiyeköy'e pasaport almak için yol alırken, yolda en kral sekreterin beceremeyeceği bir telefon trafiğiyle rezervasyonların hâlâ durup durmadığını, uçak bileti için nasıl bir yol izlememiz gerektiği, kaçta gidebileceğimi, uçak fiyatlarını ayarlamaya çalıştım. Bunun yanı sıra seyahatle ilgilenen Buket de o yaban İngiliz ellerinde havaalanından otele nasıl gideceğimi ayarlamakla meşguldü. Sınava son dakikada çalışan öğrenci psikolojisiyle geçen saatlerin ardından eve kapağı atıp hazır bavulu dağıtmamanın verdiği huzurla son hazırlıklıkları tamamladım ve maç, pardon uçuş saatini beklemeye başladım.

İşin ilginci bırakın yurtdışını, Marmara Bölgesi dışına dahi sayılı kez çıkmış bir insan olarak uçaklarla da ilk kez muhattap olacaktım, keza pasaport işlemleriyle de. Otobüsle Şirinevler'e, oradan metroyla kısa sürede havaalanına geçtikten sonra pek de zor olmayan işleri halledip sıkışınca internet bağlantısı bulmak için bir numaralı adres olan kahve dükkanına kapağı attım. Burada son dakika tavsiyeleri almaya çalışırken, en önemlilerini atlayacağımızı daha sonra fark edecektim.

Beni uğurlamaya gelen arkadaşlarımla vedalaşıp çeşitli hediye taahhütleri verdikten sonra üstünde TK 1987 yazılı bilete bakıp doğum tarihimle bir ilgisi olup olmadığını düşünmüştüm. Değilmiş. 1987 sefer sayılı uçağa kapağı atıp kalkmayı beklemeye başladım. Kalkış için hızlanırken, kendimi lunaparkta gibi hissetsem de annemle babamın bu ani hareket ve hızlanmadan haz etmeyeceğini de düşündüm bir yandan.

Neyse efendim, öyle ya da böyle İngiltere'ye indik ama esas hikaye hakikaten burada başladı. Sözde uluslararası aramalara açtırdığım telefonum Heathrow'a indiğimde bir türlü çekmiyordu. Pasaport kontrolünde beni yakalayıp İngilizce çıkış formlarını bana doldurtan teyze yüzünden kuyruğun en sonuna da kalınca kısa süreli bir kabus başladı. Çıkış yaptığım yerde kimseyi bulamayınca orada Türkçe konuşmakla meşgul abilere yanaşıp telefon edip edemeyeceğimi sordum. İlk telefon hakkımı şöförle, olmayınca İngiltere'deki organizatörle kullanıp ikisine de ulaşamayınca olay hakikaten vahim bir hâl aldı. Artık dinleme konusunda epey antrenmanlı olduğum İngilizcemi test etme zamanı gelmişti ki, "Excuse me" ile başlayan ilk cümlemin ardından Kenan abi ufukta gözüktü. Kurtulmuştum.

İngiltere'ye ilk kez ayak basan herkes gibi ben de bir direksiyon şakasına maruz kaldım tabii. İngiltere'nin aksilikler ülkesi olduğunun bir fotoğrafı gibiydi sanki. İngiltere denince neden herkesin "Karşıdan karşıya geçerken dört kere etrafına bak" dediğini çözüyordum yavaş yavaş. Dönüş yolunda Kenan abinin Karacabey'de kiralık oynadığı dönemde ümit milli takıma davet alıp dönem futbolundaki ayağı eline verme kültüründen nasibini alıp gidemeyişinin hikayesini dinledim. Şimdi oğlu Tottenham'da futbol oynuyormuş. Genç futbolcuları takip ettiğimi duyunca sohbet daha da koyulaştı.

Peki nedir üstteki fotoğraf kardeşim diyebilirsiniz. Açıklayayım. Otele girmeden önce ise benzinliğin ufak bir marketine uğradık. Hayatımın en yoğun ve ilginç günlerinden birini olmasına karşın tutup da çektiğim tek fotoğraf daha önce görmediğim içecekler oldu. Hoş, benim abur cubura merakımı bilenler pek de şaşırmamıştır bu duruma ama koskoca İngiltere'de fotoğrafı çekilebilecek ilk şey olarak içecek reyonunu bulmam benim için bile fazla olabilir.

Otele adım atıp oda numaramı söylediğimde "Nereden biliyorsun arkadaşım" şeklinde başlayan diyalog herhalde adam akıllı ilk İngilizce muhabbetimdir, turistlere yol tarif edememek dışında. Bana hiç Türk'e benzemediğimi, daha çok İtalyan gibi durduğumu söyleyen siyahi, taş ablaya saygılarımı sunduktan sonra odama çıkıp bu yazıyı gününde yazmayı planlamıştım ancak İngilizlerin son sürprizi fena olmuştu. Adamların prizleri de farklıydı ve bana telefondan ulaşamayan herkes yaşayıp yaşamadığımı öğrenmek için ertesi günü beklemek zorundaydı...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

32 yorum:

Umut dedi ki...

kaptan serüven tadında :)
devamını bekliyoruz. Priz kafamı kurcaladı yalnız. Farklı derken ne olabailir diye düşünmeye başladım..

Serhat dedi ki...

Fotoğraf üzerine:
Volvic güzel sudur, onun altındakiler de iğrençtir :)

pclion dedi ki...

Umut, prizleri üçlü ama daha köşeli gibi. Bir de üstteki giriş daha uzun. Bizim prizleri takamıyorsun, dönüştürücü lazımmış. Yok artık dedim ilk gördüğümde.

Serhat, limonlu su falan acayip iyi fikir, tam bana göreydi ama yemek, içmek pahalıymış İngiltere'de. :) Su için 5 tl bayılıyorsun, ilginç memleket...

anfieldyolu dedi ki...

yoksa sen de mi Hakan Sukur gibi bir nehrin kenara gecip Turkiye'nin suyunu bile ozledim muhabbeti yapacaksın:))Simdi daha iyi anlasiliyor herhalde Turk futbolcu pazarının dusuk olması:))
Saka bir yana fotografları ve izlenimleri dort gozle bekliyoruz.

pclion dedi ki...

Hahahah. O konuda da tespitlerim var abi, esas hikaye bundan sonrası zaten. :) Detayları unutmamak için parça parça yazayım dedim...

Anonymous dedi ki...

kktc'de de prizler farklıdır.

evian suları avustralya open'da da kullanılıyor.türkiyenin eriklisi gibi herhalde:)

Anonymous dedi ki...

ingiltere nasıl güzel mi? havası nasıl acaba :)

Ibrahim Temel dedi ki...

Afedersiniz ama Evian sulari igrenc, buna ragmen nedendir bilmiyorum cogu AB ulkesinde satiliyor.

Ugur abi hakkaten o kadar arastirmada en onemli seyleri atlaman manidar.

Biraz ugrasla converter'a ihtiyac duymadan kullanabilirdin bizim fisleri usteki ucuncu degiligi bir cubuk felan tarzi birseyle itekleyip diger ikiliye takabilirsin.

Ilk defa yurtdisina cikacak olan birisinin direk Ingiltere'ye gitmesini tavsiye etmiyorum once AB ulkelerinde alistirma yapmak lazim Ingiltere'de bizim memlekete birakin bizim memleketi diger AB ulkelerine benzeyen bir tek sey yok suyu havasi bile farkli.

Bu arada Londra gezi icin gidilip ziyaret edilecek bir yer degil. Ben bu kadar ulke gezdim Londra gibi maneviyatin tamamiyle kaybolmus oldugu herseyin maddiyata donustugu bir baska sehir gormedim, buna kutuplarin ortasindaki soguk insanlariyla meshur Norvec bile dahil. Tabi acayip derecede muze meraki olanlar icin mukemmel bir yer Londra her seyin muzesini yapmislar.

kafsinkaf dedi ki...

valla bloga ilk kez giren birisi olarak yazıyı beğendim yazının devamı içinde gelip uğrayacağım:) Ayrıca şu yenilsende yensende programındaki yorumlarında güzeldi artık daha sık uğrarım :)Eline sağlık :)

pclion dedi ki...

İbrahimcim, dediğim gibi, vize son gün dahi çıkmayınca herhangi bir araştırma yapamadım. Can havliyle Twitter'dan sorarken neredeydiniz ulen! :) Bir de gezmek için çıkmadım, bir çeşit davete icabet ettim diyelim. Yarın sabah yazarım onu da.

Abi, şu meyveli su olayını Türkiye'ye getirmeyi düşünüyorum. Bariz tutar bence, benim gibi adam çok etrafta.

Kaf sin kaf, sağol. :) Bloga pek kişisel yazı yazmıyordum bir süredir, benim için de güzel oldu. Yazarım tabii ki...

Ibrahim Temel dedi ki...

Abi ben twitter'den pek anlamiyorum o yuzden oek takilmiyorum.

Facebook'a bile gireli 2-3 ay olmus biri olarak yavas yavas ilerliyorum:D

Yoksa yardimci olmak isterdim.

Bella dedi ki...

Kaldiginiz yerde musluktan su icme imkaniniz yok muydu ? Iskocya`da falan cogu kisi musluk suyu iciyor, hatta satilan sularin tadi daha kotu.

Anonymous dedi ki...

ibrahim temelin dediği gibi üstteki deliğe cubuğu sokup alttaki ikili açılıyor:) bunuda kesin biz bulmuşuzdur:)

evian sularını içmedim ama avustralya open da acaip reklamı yapılıyor.(tenis sayesinde)

herhalde bunlarda her memlekete gidip sadece markasını yapıştırıp satıyorlar.(normalide bu olur herhalde:) )

bu arada eriklide 1 numaradır.

pclion dedi ki...

Çubuğu itmeyi denedim bu arada, otelin prizleri epey sağlamdı. Conventor'sız olmadı. :)

Anonymous dedi ki...

cCc Volvic cCc

afrika'daki susuzlara su gonderiyor volvic.

evian icilmez bu arada.

borasahin dedi ki...

Evian su ise yaramaz :)

Londra pahali memlekettir. Downing Street'de bir restorana girmistim vakt-i zamaninda, hayatimda ictigim en pahali suydu :)

borasahin dedi ki...

Meyveli sulari ben bir iki denemistim, bir arkadasin bahsettigi volvic olmasi lazim. Beni pek kesmedi :)

Bu arada Evian Cin'de de var, benim gorebildigim tek yabanci su markasi ama marketlerini cok gezmis degilim.

borasahin dedi ki...

Iskocya'da cesme suyu icebilirsin hatta biz su almazdik cesme suyu icerdik ama Londra taraflarinda ayni sey gecerli degil sanirim. Ingiltere geneline uygulanabilir mi bilemiyorum.

Londra'da yemek cok pahali!

SirEvo dedi ki...

Su 5 papel mi? Yaşanmaz ki orda. :D

kafsinkaf dedi ki...

Ühü herkes anı yazmış insanın üstüne gelmeyin.Bende anı yazardımda benim yurtdışı macerama çok uzak kalmış İngiltere daha çok bizim komşulardan gidersen bişeyler yazabilirim :)

Ayrıca günlüğün ilerleyen günleri yokmu hala :) ?

pclion dedi ki...

Fotoğraf ve videolarım olmadan eksik kalacaktı günlük, bir de maçla çakışmasın istedim. Yarın öğle saatlerinde çayımı içerken yazarım ikinci günü. :)

kafsinkaf dedi ki...

Çok özendim valla bu işe ben :) Bekliyoruz yanlız çay ingiliz usulü olsun sütlü :)Sularından sonra çayınada giydirdikmi tam olur :)

borasahin dedi ki...

Sut koymazsan caylari aci oluyor, gerci ben hic sut koymaz sekere abanirdim ama pek cay ictigim de soylenemez :)

Bella dedi ki...

Caylari guzel genel olarak ben seviyorum yani. Sulardandir belkide, ama en guzeli demlikle getirmeleri cayi. :))

borasahin dedi ki...

Demlikle mi? Hadi yaw, alla alla :)) Oyle bir sunum nerede vardi?

Demlikle cay evde olurdu, o da tek parca, bizdeki gibi caydanlik yok onlarda. Iskocya'nin cesme suyu artik :)

Benim ev arkadasi Italyan kahvesini iyi yapardi, cay bildigin sallama cay. Early Grey gene daha iyi.

pclion dedi ki...

İkinci günü de yazdım. Fotoğraf ve videolar tamamlansın, yarın sabah yenisini okursunuz. :)

kafsinkaf dedi ki...

Hadi bakalım neler görücez bu sefer :) Keşke bu akşam olsaydı şu ibb saçmalığından sonra biraz kafam dağılırdı yarın sabah okuruz artık :) Umarım daha uzundur bu :)

Bella dedi ki...

@borasahin, ya valla burda her kafede demlikle geliyor minik :)) 2 fincanlik cikiyor, edinburgh`dayim ben. bir tek okulda fincana poseti atiyor o da okul diye.

borasahin dedi ki...

Alla alla ben de Edinburgh'de bir sure (9 ay kadar) kalmistim :) Demek ki cay istemek lazimmis :)

Hangi okuldasin?

Bella dedi ki...

Edinburgh universitesinde Erasmus :))

Haha belkide :))

borasahin dedi ki...

Bella,

Biraz kustahlik olacak ama iyi bir tercih :) Edi. Uni Ingiltere ve dunyada her zaman siralamaya giren onemli bir okul, hatta Bilgisayar gibi bazi bolumleri Ingiltere'nin en iyisi ya da en iyi 3 arasinda. Orada okuyan birkac arkadasim vardi.

Iskocya ve ozellikle Edinburgh cok sevdigim yerlerdir hatta net olarak Edinburgh'de yasamak isterdim diyebilirim. Bir cok arkadas edinme sansimiz da olmustu. En yakin zamanda ziyaret etme istegim var ama bu yakin zaman nedirin cevabini vermek biraz guc :)

Firsatin varsa Iskocya'yi gezmeni de tavsiye ederim. Birince elden tavsiye ihtiyacin olursa drop me an e-mail :)

edac dedi ki...

Gecenin bir yarısı şu yazıyı arama sebebim; blog sayfandaki GS-Arsenal maç biletidir.
Meğer aylardır "gıpta" ile bilmediğimiz bir kişini biletine bakıyormuşum! Herşeyi ayarlayıp gidememiştim hala acısı vardır içimde :(

bir de şu SU olayı ile ilgili olarak şöyle söyleyebilirim; limonlu su bence seçeneklerin en iyilerinden ama asıl London Eye önünde sokakta SAKA (made in Turkey) su satılıyordu; pek bir memnun olmuştuk görünce! diğer yandan İngiltere her daim aç kaldığım bir yer... gidilecekse Barselona'a gidilmelidir..