Fenerbahçe 0-0 Galatasaray || Top Oynayanın...

Kadıköy'de şartlar çoğu zaman normal değildir, doğru. Hakemlerin ev sahibi lehine kantarın topuzunu kaçırdıkları da olur, o da doğru lakin son 10 yılda çıkmış iki 0-0'ı üst üste koyunca skorundan bağımsız da olsa oyunun kendine tutunan Galatasaray'ın iş yaptığını görüyoruz. Fenerbahçe maçına Avrupa deplasmanı gözüyle bakmalıyız diye hep söylemişimdir ama bugüne kadar Kadıköy'de gördüğüm en verimli ve aklı başında Galatasaray'ı izledik bugün. Saraçoğlu büyüsü, onlar, bunlar... Hepsi bir süre sonra gevşiyor. İlk yarım saati atlatınca rakibin o gereksiz özgüveni de kayboluyor. Maça sarı-kırmızı bakarsak görünen sevindirici bir sonuç olmanın yanında Kadıköy'e özel maç psikolojisinin de ancak saha içinden geçen çözümlerle aşılabileceğini göstermiştir. Benim adıma günün en önemli tespiti budur.


Saha içine dönelim öyleyse. Üç haftadır takır takır işleyen, bir ton pozisyon bulan Fenerbahçe'nin pas bağlantılarını kesen ve kendi hücum planını sahaya yansıtan Galatasaray'ın düzenine ve 11'ine Pino etkisiyle sürpriz gözüyle bakılabilir ilk bakışta ama sahaya dizildiğinde aslında 2005'te Ayhan-Ergün-Conceciao üçlüsünü temel alan takıma ne kadar yakın olduğunu gördük. Sağdaki Elano'nun bir adım önde olduğu kompak bir dörtlü ve topu sağa atıp Elano'nun top tutma becerisi ve oyunu en doğru şekilde okuyup doğru arkadaşını bulabilmesinden faydalanan, pragmatik bir hücum deneyi. Elano'yu tam hayalimdeki gibi sağdan oyun kuran, driplingleriyle değil topu tutuşuyla takıma faydalı olan bir şekilde kurgulamış Hagi. Maç sonu açıklamalarına da birazdan değineceğim ama orada yaptığı "Elano'dan daha çok faydalanacağız" sözleri daha gelir gelmez kafasında bir şeylerin olduğunu ve Elano'nun kafasındaki oyunda var olduğunu gösteriyor. Hagi'm, Hagi hoca nidaları arasında sormak istediğim sorunun temelinde de bu yatıyordu zaten.

En öndeki Pino da stoperlerle birebir fizik mücadelesine girişmediği her pozisyonda yüzünü kaleye dönüp uygun olan her yerden şut denedi ki bu bencilliğinden değil muhtemelen Hagi'nin ona verdiği talimatlardan ötürüydü. Lakin hepsinden önemlisi bir kritik top kaybı yapsa da Lorik Cana'nın vazgeçmeyen, rakibini kovalayan ve bozan oyununun Hagi'nin sistemine cuk diye oturduğu gerçeği var. Cana bu takımda daha çok iş yapacak ve iki ayda adamı asan otoritelere sözlerini kısa sürede yedirecek. Bunu göreceğiz.

Her şeye rağmen sonuç 0-0, bu ne şiddet bu ne celal diyen olabilir ama seriden bağımsız olarak oyunun kontrolünü ve maçı kaybeden Fenerbahçe'dir. Bunu Fenerbahçeli arkadaşlarla da konuştuk. İlk başta da dediğim gibi oyunu bozan olma karakteri özellikle iç sahadaki derbilerde Fenerbahçe'ye hücumda bir maden bırakıyordu ama Aykut Kocaman'ın bu takımı o takım değil. Mehmet Topuz'la hücuma varyasyon katabilmek, orta sahayı hücum çeşitlemesi adına iki gömlek yukarı çekmek adına çok doğru ve bence çok gerekli hamleler lakin soldan Ayhan destekli Sarp-Ayhan-Cana gibi kompakt bir yapı (en azından bu maçlık) karşısında insiyatifi kaybedince Topuz'un hücum melekeleri hükmünü yitiriyor. O çok dalga geçilen Selçuk Şahin, bugünkü Fenerbahçe'yi bambaşka bir hale getirebilirdi mesela. Biraz kazmaya övgü gibi oldu ama demek istediğim oyunun kontrolünü rakibe vermeyecek iradeyi ortaya koyabilmek. Bence bu eksikti. Galatasaray'ın hücumları orta ölçekli tehlike sınırını geçemeyecekti, bunu biliyorduk ama Fenerbahçe bu imkanı Galatasaray'a verdi. Aynı insiyatif Fenerbahçe'de olsa muhtemelen bugün başka bir Kadıköy mucizesini konuşuyor olurduk.

Son olarak şunu söyleyeyim. Bazen öyle bir an izlersiniz ki bu anda yapılacak bir hareket, verilecek bir karar, atılacak bir pas veya gol o oyuncunun kariyerini çizer. Sanki Emre Çolak, Galatasaray'ın makus talihini yenmesini sağlayacak o gol pozisyonu ayağına kadar geldiğinde, kale de kabak gibi önündeyken cılız bir vuruş yaparak üstüne kariyer inşaa edebileceği o anı kaçırdı. Emre Çolak adını bundan beş sene sonra yeni nesil Cafercan olarak anacaksak hatırlayacağım an bu olacak.

Maç sonuna gelirsek, Hagi'nin ayağı yere basan ancak Galatasaray'da olduğunu hissettiren açıklamaları muazzam. 2005'te sivridilliliğinden çok çekmişti, bu sefer geldiğinden bu yana harika konuşmalar yapıyor. Elano vurgusunu ayrıca taktiksel olarak ayrıca yorumlamak lazım, onu da ayrı bir yazıya bırakalım.

Kadıköy'den puanla dönmek ne olursa olsun güzel, Galatasaray kalesi ablukaya da alınsa muhtemelen belli bir kırılma yaratacaktı ancak Hagi'nin Galatasarayının ilk sınavda yaptığının basit bir nüans olduğuna inanmıyorum. Ben sahada bir bilinç, bir futbol aklı gördüm ve altın çağ sonrası çalışan hocalar arasında (Skibbe'yle birlikte) bu takıma en çok şey katan adam olan Hagi'nin etkisini takımın üstünde hissettim. Benim için önemli olan budur. Hoşgeldin...

Bugün itibariyle Galatasaray 13 puanlı, liderin 10 puan gerisinde bir takımdır ve Kadıköy'de yaratılan kısa vadeli sinerjinin iş görmesi için kalan sekiz haftada Galatasaray puan kaybı limiti sınırlı.

31.10.10     Galatasaray     -     Antalyaspor
7.11.10        Trabzonspor     -     Galatasaray
14.11.10     Galatasaray     -     Manisaspor
21.11.10     Kayserispor     -     Galatasaray
28.11.10     Galatasaray     -     Besiktas
5.12.10        Kasimpasa SK     -     Galatasaray
12.12.10     Galatasaray     -     Genclerbirligi
19.12.10     Konyaspor     -     Galatasaray

Devre arsına kadar fikstür bu ve özellikle zirve yarışındaki rakipler olan Trabzonspor, Kayserispor ve Beşiktaş maçları müthiş önem taşıyor. Kayseri ve Trabzon deplasmanlarından dört, Beşiktaş maçından ise üç puan çıkarmak gerekli ki ikinci yarı öncesi Galatasaray, bu takımlarla arasındaki farkı bir nebze eritip ikinci yarıya şampiyonluk ümitleriyle devam etsin. Kadıköy rüzgarı önemlidir ama bu rüzgarın yelkenleri dolduracağına emin olmak lazım. Yoksa Galatasaray'ı 6-0 yendikten sonra altıncı olan Fenerbahçe sendromunun çok daha ağırını yaşama ihtimali de hâlâ kapımızda duruyor. Üstelik skor da 0-0. Gelecek sezon için hâlâ bir hedef asılı duruyor olacak Saracoğlu'nda...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

10 yorum:

Anonymous dedi ki...

Tabi son 10 yılda FB lehine olan hataların bu sene GS lehine olduğunu söylemek lazım.Bide twitterda dediğin emre çolak olayı da güzeldi keşke sol ayağına gelseydi de jeneriklik bi gol izleseydik solla pek kaçımıyor emre oralardan tabi bu yaşta ortasahadaki tek yaratıcı adam olmanın streside vardı olsun.

excellence dedi ki...

Sadece söyleyecek tek bir seyim var: OHHHHHHHHH BE!!!!

Yillar sonra ilk defa sahada ne yaptigini bilen bir takim gördum. Devamini sabirsizlikla bekliyorum.

Futbo.Net dedi ki...

takımın dünkü performansının tek nedeni takımın başında hagi'ni olması mıydı sence?

yoksa rijkaard takımın başındayken bilerek oynamayan, takımı sabote eden yerli tayfasının, işine geldiği zaman köpek gibi koşup mücadele etmesi miydi?

takımın başına hagi değil de hikmet karaman da gelse gs dünkü performansı sergilerdi, çünkü istediklerini almak için takımlarını sabote eden tayfanın istediği olmuştu. bunu görmek o kadar da zor değil.

sembolist dedi ki...

kepengi açıyorum tekrardan..
dünkü maçtaki sergilenen oyun ve daha da öte felsefe,aslında o GS geleneğindeki önde basan ve 'herşeye rağmen' mücadele eden felsefeydi..
Bunu son 4 yılda kaybetmiştik,kazandğımız onlarca maçta bile bu hep eksikti.
Hani premier ligde maç izlerken 'her yerde 2 adamla basıyorlar' cümlesni kurarız ya,dün işte öle bir futbol vardı.
Kadıköyde bu kadar rahat oynayan bir takımı bizim kuşak(yaşım 29) ilk defa gördük..
Şampiyonluk vs vs.. den öte futbol izlemek için,o GS ruhunun geri geldğini görmek için artık takip edeceğim maçları..
Uğur yazın da harika olmuş bu arada,ellerine sağlık..

Anıl dedi ki...

Bence Galatasaray altyapısını gereğinden fazla abartıyoruz. Son yıllarda Arda Turan'ı bir kenara bırakırsak, kaç tane kalburüstü topçu çıkarabildi ki altyapımız. Emre Çolak teknik becerisi kuvvetli bir genç olabilir ama suyunu sıksak bu kadar çıkıyor işte. Gerçek yıldız adayları Avrupa'nın büyük takımlarında beklenmedik anlarda maç kurtarıyor. Kadıköy deplasmanında geçen sene Aydın'ın yapamadığını - ya da yaptığını - bu sene Emre tekrarlamıştır.

Bir diğer husus ise Ayket ve Servet'in anlaşmazlığı ile az daha kalsın gol olan pozisyon... Galatasaray'ın her derbide absürd bir gol yediğini düşünürsek, o pozisyonun gol olmaması bile bir değişikliktir nazarımda.

alpigeneral dedi ki...

rijkaard konusunda bir taraftar olarak yanıldığımı düşünmeye başladım.kardeşim herkes dün ankaragücü maçının 10 katı oynadı.elano 6 haftadır maç yapmıyor ama oynadı gökhan gönül gibi hızlı bir adama bacak arası attı falan filan.şunu demek istiyorum rijkaardın gerçekten futbolcular ile inanılmaz derecede bağlantı eksikliği varmış.bence rijkaard gs için 1-2 beden büyük geldi.lord gibi kaldı futbolcuların başında.gsye biraz daha küçük, futbolcularla iletişime geçebilen bir adam gerekli olabilir.hagi zaten böyle biri.

anfieldyolu dedi ki...

Bugun takımı sabote ettigi dusunulen oyuncular hakkında yapılması planlanan revizyon,dunku oyundan sonra askıya alınmış.İstedikleri zaman hocasız şampiyon olan(!),istedikleri zaman ŞL şampiyonluğu görmüş bir hocayı kovdurabilen oyuncuların zihniyetiyle,yine olası bir anlaşmazlıkta benzer senaryoyu göreceğiz gibi geliyor bana.

Dünkü maçın ikinci yarısında eğer fiziki yetersizlikten dolayı rakibin üstüne gidilmediyse diyecek hiçbir şeyim yok.Ancak böyle bir sıkıntı yoksa,mantalite olarak ileri gidilmediyse,Hagi'nin de kendinde birşeyleri sorgulaması gerekir.(Gerçi kenarda ileride basın diyordu,burada oyuncuların beraberliği başarı olarak bilinçaltlarında görmüş olabilecekleri ihtimali olabilir)

Hagi'den önce takım arkadaşları Elano'nun önemi bilir,ona değer verirlerse,takım önemli bir aşama kaydeder.

Dünkü maçın ilk yarısında en çok zevk aldığım olay ise,sağda Elano solda Misimoviç merkezli oyun şablonu oldu.Rakibin dengesini bozan da bu oldu bence.Gökhan ve Caner gibi Türkiye'nin en etkili hücum bekleri ileri neredeyse hiç çıkamadılar.Kenardan getirilen toplar da her zaman yapıldığı gibi içeride kafa vuracak adam olmamasına rağmen öylesine içeriye ortalanmadı.Kanat akınının sadece içeriye orta yapmak olmadığı görüldü.Adeta basketboldaki pickandrollu uygulamayı başardık.

Arda-Baros-Kewell ekstralarını,Elano ve Misimoviç ayağından kurulan(sahanın neresinden olursa olsun)oyunlarla aktive edersek,Cana'nın sertleştirdiği arka tarafla,daha compact bir takım havasına bürünebilirsek,ne yapmaya çalıştığını bilen,aradığımız umut ışığını saçan bir takım görebiliriz.

Bir de ben hayatımda galiba ilk kez Kadıköy'de tribünleri Cimbom seslerinin inlettiğini duydum.Garipti,bir hoş oldum:))

Ibrahim Temel dedi ki...

Abi abartmayalim biz beraberlige sevinecek bir takimin taraftari degiliz.

pclion dedi ki...

İbrahim, durum beraberliğe sevinmek değil, büyük bir sınavı vermektir daha çok. Kimse 13 puana çıktık diye sevinmiyor zaten. Bu arada Galatasaray, bir puana yatıp da kazanmamıştır, bir de o var. Mesela şu maç bir Avrupa deplasmanı olsa yine mutlu olurdum ben. O açıdan yanlış bir şey yok ortada...

Ibrahim Temel dedi ki...

Abi ben yazin icin demedim genel olarak taraftar profilinin durumu ve cesitli yerlerde yapilan yorumlar icin dedim. Gaza gelmemek lazim ne de olsa ilk tokezlemede yaranin kanamaya baslayacagi bir gercek.