İspanya Günlüğü: Real Betis - Real Madrid, Espanyol - Barcelona


Saat 21'de başlayan La Liga maratonu 01.05 'te sona erdi, Betis-Madrid, Espanyol-Barca maçlarını seyredenler büyük ihtimalle memnun ayrıldılar ekran başından.

Aslına bakarsanız yarım yamalak izlediğim üç maç daha var ama maçların kırılma noktalarını kaçırdığım için tatmin edici bir yazı yazamayacaktım sizlere. Dortmund-Stuttgart maçını açtığımda 2-0'dı skor, Le Mans-Marsilya maçında ise 1-0. Araya giren Sampdoria-Juventus maçıyla iyice çorba oldu. Zaten La Liga maçlarından sonra aklında ne kaldı derseniz Marsilya savunmasının taçtan yediği salakça golden başka bir şey söyleyemem sanıyorum. En iyisi biz İspanya'ya göz atalım.

Real Betis-Real Madrid maçına hızlı giren beklenildiği gibi Real Madrid oldu. İlk 15 dakika pozisyon üstüne pozisyon buldular desek yeri. Betis savunması cidden yol geçen hanı gibiydi. Nitekim bir süre sonra sol taraftan kullanılan kornerden gelen ortaya müthiş bir kafa vuran Heinze takımını öne geçirmeyi başardı. Ancak bu dakikadan sonra üç büyük sendromu diye tabir ettiğim şey Real Madrid'in başına geldi. Maçın bittiğini sandılar ve oyunu rölantiye aldılar. Ancak bu oyunun adı futbol, affı yok. İlk yarının sonlarına doğru gelişen pozisyonda bariz gol şansı varken Marcelo ceza sahasında rakibini itince hakem penaltıyı verdi. Hakem bir süre avantaj vermeye yeltense de Casillas'ın allahı var, o pozisyonda bile geçit vermedi. Penaltıyı da kurtardı aslında ama şans Sergio Garcia'dan yanaydı, tekrar önüne düşen topu ağlara yollamasını bildi.

Bu noktadan sonra Aurelio'ya bir parantez açmak istiyorum. Bugün ilk yarıda izlediğim Aurelio'nun Fenerbahçe'deki aktif oyununun aksine oldukça pasif bir role büründüğünü, Emana'nın arkasını toplayan adam rolünde sahada bulunduğunu gördüm. Bunun sebebinin Aurelio olduğunu pek sanmıyorum. Betis'in hocası Aurelio'nun gerçek özelliğini gözden kaçırmış gözüküyor. Aurelio sıradan bir defansif orta saha değil, zor durumlarda topu kaptırmadan ön bloğa en doğru şekilde iletebilen, ileride rakipten dönen topları toplayabilen bir adam. İlk yarıda oldukça sıradan bir oyuncu izlenimi verdi doğal olarak oyunun içinde olmayınca. Sözde yanında oynayan Emana'ya ise sınırsız özgürlük tanınmış gibiydi, resmen forvet arkası oynuyordu Emana. Arada bir başarılı işler yapsa da bence saf bir ofansif orta saha oyuncusu kesinlikle değil, çift yönlü çalışsa daha iyi verim alınabilecek bir oyuncu o da. Onun bu oyunu Aurelio'yu da sekteye uğratıyor, hücum organizasyonlarında yer almasını engelliyor. Tekrar maça dönelim.

Real'in 10 kişi kalmasıyla beraber Betis'in ilk yarının aksine oldukça arzulu ve hücumcu bir anlayışa büründüğünü gördük. Orta sahada Madrid ileri çıkmaya çalışırken bir çok top kaptılar ve ileriye hızlı çıktılar. Tehlikeli oldukları anlar da oldu. Bu durumda Aurelio'nun biraz daha bildiğimiz role kaymasının direk etkili olduğunu düşünüyorum. Ancak dengeyi tekrar Madrid lehine çeviren oyuna sonradan giren Drenthe oldu. Real Betis'in ceza sahası sağ çizgisinin ordan kullandığı tehlikesi serbest vuruşu sonra ani gelişen atakta topu tehlikeli bölgeye taşıyıp, rakibini de ekarte edince Sergio Garcia'ya ikinci sarı kartı göstertmeyi başardı ve sayı olarak rakipleriyle eşit hale gelmelerini sağladı. Bu noktadan sonra ihtiyaçları olan tek şey goldü, onu da hücuma çıkarken topu kaptıran Betis savunması hediye etti. Ruud Van Nistelrooy ne kadar büyük bir golcü olduğunu bu pozisyonda yine gösterdi, ayağına gelen fırsatı tepmeyerek topu uzak köşeye bıraktı.

Betis'in bu kadrosuyla La Liga'da başarı sağlaması pek mümkün görünmüyor. Bir kere her şeyden önce forvetleri yok. Kanatlar da oldukça yetersiz, özellikle sağ taraftaki Nelson bana göre evlere şenlik bir adam. Bir çok pozisyonu başlamadan bitirdi. En sağlam yerleri gözüken Emana-Aurelio ikilisini de çok verimsiz kullanıyorlar. Halbuki iki oyuncu saf hücum ya da defans yapmak yerine bunu dönüşümlü olarak yapmayı becerebilse Betis orta sahası çok daha etkili olacak ama Betis TD'si Chapparo bunun pek farkında değil gibi.

Evdeki misafirlerin de etkisiyle Espanyol-Barcelona maçının ilk dakikalarını kaçırdım. Maça daha ısınamadan Espanyol'un golü geldi. Gol bariz faul. Ancak Valdes faulü göstereceğim diye tiyatroya kaçmasa sanıyorum Barcelona için çok daha hayırlı olacaktı, yerde olmasa engelleyebileceği bir şut gibi geldi bana. Gol geçerli olmamalıydı sonuçta ama hakeme de tamamiyle güvenmemek lazım bu tip pozisyonlarda. Golü verir sap gibi kalırsın böyle.

Bu dakikadan itibaren oyuna gittikçe ağırlığını koyan bir Barcelona izledik. Maç dengedeydi ama topun Espanyol yarı sahasında oynanma oranı gittikçe artıyordu. 45. dakikada Nene'nin gördüğü kırmızı kart ikinci yarının da benzer geçeceğinin habercisiydi. Pozisyon benim emin olabildiğim bir pozisyon değil, sanki kafaya çıkarken ellerini açıyor gibi ama rakibi görüp ona göre sol kolunu kullanmış gibi de geliyor insana. Dediğim gibi, ben kararsızım pozisyon için. Siz ne dersiniz, bilemem.

İkinci yarı da ise Barcelona'nın baskısı vardı doğal olarak. Topu kontrol ediyor ve pozisyon üretmeye çalışıyorlardı. Aynı dakikalarda %100 Futbol'da Beşiktaş maçının pozisyon analizinin yapıldığını görünce merak edip iptal edilen golleri görmek istedim. -İkisi de ince pozisyon olmasına rağmen gol değil bence- Ancak o da ne, geri açtığımda maç durmuş, millet kenarda takılıyordu! Tam "Her an her şey olabilir"lik bi durum yani. Spiker arkadaş da olaylar diyerek işin içinden çıkınca ne olduğunu tam anlayamadım. Yaklaşık 8-10 dakika oyun durdu. İkinci yarının ikinci bölümü başlar başlamaz Barcelona net bir pozisyon buldu. Baskı daha da arttı, en son 75. dakikada biraz da şansın yardımıyla Henry'nin golü geldi. Defansın arkasına sarktığı pozisyonda ilk şutu kaleciye nişanlamasına rağmen kaleciden geri dönen top rakip defansa çarpıp önünde kalınca golünü yapmasını bildi Henry.

Golü bulduktan sonra durmadı Barcelona, baskı sürdü. Ancak seyrek Espanyol ataklarında açıklar verdiklerini de söylemek lazım. Aynı şey Espanyol açısından da söylenebilir, kontraya çıktıkları pozisyonlarda defansın çok geride durması sebebiyle boşalttıkları alanı hızla katetti Barcelona'lılar. Bu pozisyonlarda oldukça etkili olduklarını söylemek lazım. Ancak dedik ya, tam sloganlık maçtı. Maçın 103. dakikası bitmek üzereyken Etoo defansın arasında son vuruşu yapacakken yerde kaldı, hakem de penaltı düdüğünü çaldı. Etoo oldukça inandırıcı düşse de bence pozisyonun alakası yoktu penaltıyla, net bir şekilde topa müdahele ediyordu Espanyol'lu oyuncu. Ancak bunun bir önemi yoktu. Messi penaltıyı gole çevirdi, maç da orda bitti. Espanyol alabileceği bir puandan oldu...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

0 yorum: