Galatasaray 4-3 Trabzonspor || Hücumda Kazanmak...

İki haftalık aranın ardından maça iyi başlayan takımdı Galatasaray. Hücum kanalları işliyordu, doğru pasların sonunda takım rahatlıkla rakibin birinci bölgesine inebiliyordu. Galatasaray hücum hattı çok kuvvetli bir ekip, bu şekilde oynadığı müddetçe gol bulamaması mucizelere bağlı. Beklenen gol de fazla gecikmedi ve Sabri Sarıoğlu'nun net ve güzel ortasında Harry Kewell topu kontrol edip ağlara göndermesini bildi. Sol taraftan ikinci forvet olarak geldiğini biliyoruz zaten Kewell'ın, golden önce buna benzer bir pozisyon daha buldu kalecide kalan. Sağ kanattan getirilen top ve sol tarafta vuruşu yapmak üzere pozisyon almış Harry Kewell.

Uzun süre sonra as kadrosuna yakın bir dizilişle sahada yer aldı Galatasaray, Gökhan Zan'ın da dönüşüyle beraber. Gökhan Zan'ın takıma dönüşü topun öne aktarılmasında önemli zira göz ardı edilse de topla arası kötü olan bir oyuncu değil Gökhan, arızaları genellikle pozisyon alma probleminden kaynaklanıyor. Bugün göbek iki kez ciddi anlamda delindi Galatasaray'da, onun yeni dönmüş olmasıyla bağlantısı var mı bilmiyorum, yeniden izlemek gerek. Özellikle Trabzonspor'un attığı üçüncü gol gerçekten yenilmemesi gereken bir gol ve çok ciddi bir uyarı Galatasaray defans hattı için. O kadar rahat göbekten adam kaçarsa dört gol attığınız maçta bile rahatça oturamıyorsunuz işte.

Takımın hücum aksiyonları dedik, ordan devam edelim. Pozisyon bulmakta sıkıntı yaşanmasa da yaratma konusunda sağa bağımlılık fazlasıyla dikkat çekiyor. Takımın ağırlık merkezi Keita'ya kaydıkça, Arda Turan da maç içinde fazla aktif olmayınca topun yayılımında ciddi bir dengesizlik oluyor, bu da istikrarlı ve verimli bir hücumun 90 dakikaya yayılmasını engelleyen bir durum olarak karşımıza çıkabilir. Keita'nın ve arkasındaki Sabri'nin hücum etkinliğini biraz da sol tarafta görebilmek gerek. Harry Kewell'ın fizik olarak eski diriliğinde olmadığı aşikar, oyun zekasıyla ve pozisyon bilgisiyle takıma katkı yapsa da bir hücum opsiyonuymuş gibi durmuyor takımda, topu Kewell'a verip çok iyi bir gol pası çıkarmasını ya da iki oyuncu eksiltmesini beklemiyorsunuz maçı izlerken. Katkı yapıyor belki, alternatiflerine bakarsak en makulu de onun oynaması gibi ama sanki 90 dakikanın oyuncusu değil Harry Kewell, Frank Rijkaard da ilk değişikliğini ondan yana kullandı ve Barış Özbek'i soktu onun yerine.

Barış Özbek'in girmiş olması ilginçti zira sezon başı kampında formda izlenimi verse de Ayhan-Sarp-Topal rotasyonunun arkasında fazla şans bulamayan bir oyuncu konumundaydı, bugün ilk değişiklik ondan yana oldu. Bunda orta sahada sert bir üçlü elde edip tekrar üretken konuma geçme isteği vardı Frank Rijkaard'ın ve pratikte 4-3-3'e en yakın Galatasaray takımlarından biri vardı sahada Barış'ın oyuna girmesiyle beraber. 2-2'den sonra gelen gollerde de Barış Özbek'in katkısı başarılı bir müdahele olduğunu gösteriyor. Frank Rijkaard ve ekibinin sürekli yeni düzenlemeleri maçlarda denediklerini, Ankaragücü maçında ters tepen orta saha üçlemesi denemesinin bu maçta değişik bir biçimde tekrarlanabileceğini düşündüğümü belirtmiştim birkaç yerde, bunu Barış Özbek üzerinden gerçekleştirdi Frank Rijkaard. Bence hem rotasyona faydalı bir oyuncunun eklenmesi, hem de şablon olarak Galatasaray'a çeşitlilik kazandırması anlamında çok kritikti ilk değişiklik, ilerleyen haftalarda da üstünde durabiliriz yeri geldikçe.

Orta sahasını üçleyen tek takım Galatasaray değildi sahada, Trabzonspor da Galatasaray'ı durdurmak adına sene başında tercih ettiği üçlü orta saha, iki kenar oyuncusu ve tek forvet düzenine geri dönmüştü, bu kenarların birinin de Serkan Balcı olduğunu eklemek lazım. Ceyhun Gülselam, Drago Gabric ve Gustavo Colman Galatasaray'ı orta sahada zorlamak adına iyi bir tercih gibi gözüküyor kağıt üstünde ama ilk yarı boyunca fazla işletemediler orayı, Galatasaray kenarlardan delmeyi başardı Trabzonspor'u. Maçın 2-0'dan 2-1'e gelmesi ise Eskişehirspor maçına benzer bir şekilde şans anıydı rakip takım için, organize bir Trabzonspor atağı da yoktu gole kadar. Pek istediğini ortaya koyduğunu söyleyemeyiz bu düzenin Trabzonspor adına.Maçın gidişatı öyle göstermese de 2-1 pek hoş olmadı devre arasına girerken, ikinci golden sonra başlayan anlamsız Fenerbahçe tezahüratları için çok erken olduğu da bu golle ortaya çıkmıştı. Rahat değildi kimse devre arasında, bu stresi yaratan ikinci gol tehlikesi de Colman'ın ayağından şık ve düzgün bir şutla vücut buldu zaten ikinci yarının başında. Böyle maçların bu yüzden tehlikelidir, pozisyon vermiyorsanız gol de yememek zorundasınız. O garip gol birden sizi zor duruma sokabilir, avucunuzun içindeki maç tehlikeye girebilir. İkinci gol sonrası bu tehlike, Serkan Balcı'nın Leo Franco'yla karşı karşıya kalıp yandan auta attığı pozisyonla beraber bugüne kadar ortaya koyulan bütün emeğe sekte vuracak düzeyde bir kabusa dönüştürebilirdi maçı, olmadı. Galatasaray da golleri fazla gecikmeden peşpeşe bulunca bu korku yerini karşılıklı söylenen 'Nevizade Geceleri'ne bıraktı.

Tüm bunlara rağmen Galatasaray 4-2'den sonra da pek ders almamış gibi gözüküyordu zira yenilen üçüncü golün Ankaragücü maçında yenilen gollerden hiçbir farkı yoktu takım savunması adına. Göbekten bu kadar kolay geçit veremezsiniz, skor ve dakika ne olursa olsun. Galatasaray adına maçın en sıkıntılı tarafı bu goldü fikrimce. İki farklı önde oynayan takımın bu şekilde gol atması gerekir, yemesi değil. Boş kaleye girdi resmen Trabzonspor oyuncusu, Galatasaray'a puan kaybı olarak yansımasa da stres dolu bir 7 dakika ve yanında gelen fiziksel ve zihinsel yorgunluk olarak eksi hanesine yazıldı.

Lig lideri Fenerbahçe, Gaziantepspor deplasmanından mağlubiyetle ayrılınca Galatasaray'ın Trabzonspor maçından aldığı üç puan daha değerli oldu, bu üç puan Kadıköy'e tek maç farkla gitmesi anlamına geliyor Galatasaray'ın. 5 puan stresiyle Fenerbahçe karşısına çıkmaktan çok daha tercih edilebilir bir durum Galatasaray adına. Fenerbahçe tarafında namağlupluk ünvanıyla Galatasaray karşısına çıkmamak iyi gibi bir görüş yaygın olsa da bunun Galatasaray'ı daha zor durumda bırakacak bir senaryo olduğunu düşünüyordum ben, bu anlamda fazlasıyla memnun bırakıyorum haftasonunu. Derbi öncesini hafta boyunca değerlendireceğiz zaten, şimdilik burda bırakalım...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

10 yorum:

Ömer Anıl dedi ki...

Uğur merhaba,

İkinci yarı bi ara esniyordun.O kadar sıkmıştı maç =)

pclion dedi ki...

Hahahah. Yorucu bir maçtı, taraftar için de, esnemiş olabilirim yani. :) Maç yazısının büyük bölümü bitti, birazdan yayınlarım gibi...

Anonymous dedi ki...

Selçuk İnan oynamadı bugün,ufak bir yanlışlık olmuş.

tobias dedi ki...

servet'in partneri gökhan olduğu müddetçe mahkumdur savunma delinmeye.pozisyon bilgisi üst düzeyde, hızlı, sert bir stoper almamız lazım kesinlikle devre arasında. ya da emre güngör'ün sağlıklı bir şekilde üst üste 17-18 maç oynayabilmesi lazım. colman'a da bir kez daha hayran kaldım bu arada.

pclion dedi ki...

Selçuk yanlış olmuş evet, düzelttim...

Sade dedi ki...

sevgili ugur, baraj hatası, oyunu rolantiye almaya calısmak ve saçmalamak, arda'nın anlamsız! isteksizligi, 3. degisikligin yapılmaması gibi satır altı konularıda gormek isterdim yazında.

aksilaz dedi ki...

Takım savunması konusunda her geçen gün dahada kötüleşiyoruz. En büyük sorun bu.

Atilla Çelik dedi ki...

Her ne kadar takım savunmasında sırıtsak da ben bu maçtan cidden çok büyük bir keyif aldım futbolsever olarak. İki takım da birbirlerinin zaaflarından beslenen rakipler gibiydi.

http://kayipzamaninpesinde.blogspot.com/2009/10/galatasaray-trabzonspor-futbol-bir.html

Aslantepe dedi ki...

milli maç arasına yormak istiyorum bu kötü futbolu. sebebin o olmadığını galatasaray'ın sezon başından beri oynadığı futboldan çok da farklı oynamadığını biliyorum ama öyle bir ikinci yarı seyrettik ki halı saha maçı seviyesindeydi. attığımız goller yediğimiz goller inanması gerçekten zor. her iki takımda nasıl savunma yapılmazı gösterdi resmen. yetiş linderoth diyorum başka bir şey demiyorum.

Anonymous dedi ki...

ABDUL KADER KEITA diyorum başka söze ne hacet!