Oyunun kendisinden çok hakemin konuşalacağı bir maç oldu ancak gördüğüm kadarıyla hatalı bir kararı yoktu. İlk karttaki kuralın anlamsızlığını her gösterilişinde vurgulayan biriyim ama bu kart her hafta her maçta çıkarılıyor artık. Erman Toroğlu'nun iki sene önce icat ettiği, "basacaksın sarıyı hoca!" nidalarıyla uygulamaya koydurduğu gereksiz bir iş bu "kart isteyene kart" meselesi. İlk uygulaması da Galatasaray-Denizlispor maçında Yusuf ve Hasan Şaş'a olması lazım. Öyle ya da böyle uygulanan bir kural yüzünden hakemi asmaya kalmak oldukça gereksiz. Umarım kaldırılır bu gereksiz uygulama da herkes rahat eder, zaten bunun uygulandığı başka lig de yok. Penaltı pozisyonu bana uzaktı ama şimdi TV'den gördüğüm kadarıyla o da doğru karar. Tek hatası yanlış adama sarı kart vermek olmuş, onu tribünden anlayamamıştım.Hakemi bir kenara bırakıp maça dönelim. Galatasaray oyunu karşı sahaya yıkmakta yine zorlandı rakip eksilene kadar. Özellikle 15. dakikada çok net bir pozisyonu Lincoln'le harcadıktan sonra defanstaki bireysel hatalar Hacettepe golüne davetiye çıkardı. Volkan Yaman'ın verdiği hatalı pası gole çeviremeyen Hacettepe birkaç dakika sonra bir başka defans hatasını affetmedi. Galatasaray defansı gerçekten inanılmaz işler yapıyor, hamle yapmak, hücum oyuncusunu bozmak için bu kadar az girişimde bulunan bir defans hattı görmemiştim uzun süredir. Rakibin şut çekmesine izin vermelerini de ayrıca not düşmek lazım, bu riske girmelerinin sebebini de anlayabilmiş değilim.
Galatasaray'ın orta saha oyuncularının defanstan dönen ikinci topları sürekli Hacettepe'lilere kaptırması oyunun Hacettepe yarı sahasında kalmamasına, oyunun boyunun artmasına sebep oluyordu. Bu da maçın geri kalanının Galatasaray için zor geçeceğini gösteriyordu. Hacettepe 10 kişi kalmasına rağmen bu durum değişecek gibi değildi ancak Arda'nın karambol yaratan ortasında topu Baros'un ağlara göndermesi Galatasaray'ı oldukça rahatlattı. Devreyi yenik kapamak her zaman zordur, rakip 10 kişi olsa bile. Maçın kaderini değiştiren pozisyon bence buydu.
İkinci yarıya Meira-Karan gibi radikal bir değişiklikle başladı Michael Skibbe. Maçın Ali Sami Yen'de oynanması ve rakibin 10 kişi olması böyle bir karar almasında etkiliydi şüphesiz. Bence oldukça yerinde bir müdaheleydi. Bu değişiklik Sabri'yi de oyunu soktu. Sabri bugün hem defansif olarak kusursuzdu hem de hücumda gereksiz pas hataları yapmadı, ayrıca etkili bir kaç şut çıkardı. Sabri doğru kararları verdiğinde, teknik kapasitesini bilerek oynadığında verimli bir oyuncu ama bunu Sabri'den her zaman görmek mümkün olmuyor.
Milan Baros'un bu maçta golleri atan isim olması önemliydi. Milan Baros bu kadar dikkat çekmişken aklıma takılan bir konuya değinmem gerek. Medyanın da tam destek verdiği bir linç girişimi var Baros'a bir süredir, zaman zaman Meira'da da görüyoruz bunu. Çok iyi oynadığı maçlardan sonra bile rastlamak mümkün bu eleştirilere, tribünde de bu tip kişiler var. Her forvetin görevi gol atmaktır belki ama tek görevi bu değildir asla. Pozisyon gelmediği zaman oyunun içinde olup gol pozisyonu yaratmaya yardımcı olmak, rakip defansı rahatsız etmek de en az bunun kadar önemli görevler. Hakan Şükür'ün iyi zamanlarından beri bu görevi layıkıyla yapan bir forvet yoktu. Bence Baros kalitesiyle, mücadelesiyle gerçekten iyi bir forvet oyuncusu. Galatasaray taraftarı ona sahip çıkmalı.
Ayrıca değinilmesi gereken bir diğer isim de Barış Özbek'ti. Neredeyse her Galatasaray analizinde Mehmet Topal'la beraber ismini zikrettiğim bir oyuncu Barış. Galatasaray'ın tam da ihtiyacı olan diriliği, enerjiyi sağlayabilecek kişi olduğunu bugün defalarca gösterdi. Özellikle sol kanatta topu almak için verdiği mücadele takdire şayandı. Bugünün en büyük alkışını o aldı tribünlerden. Yaptığı ortanın auta gitmiş olmasının zerre kadar önemi yoktu, önemli olan orda gösterdiği savaşçı ruhuydu.
Ümit Karan hakkında şimdilik susma hakkımı kullanıyorum çünkü pek iyi şeyler söyleyemeyeceğim kendisi hakkında. Bu takıma kırmızı çok yakışıyor diyerek de yazıyı sonlandıralım...
































