Avrupa'nın Çöküşü, Avrupa'nın Yükselişi

Her büyük turnuvada olduğu gibi bu Dünya Kupası'na da özel bir anlam yükleme çabası var herkeste. Bu da Avrupa ülkeleri üzerine yapılan tespitlerle şekilleniyor. İtalya ve Fransa elenince Avrupa irtifa mı kaybediyor sorusu gündemdeydi, şimdi Avrupa yükseliyor, Güney Amerika nerede sorusu revaçta...

İlk günlerde yapılan tespitler de bugün konuşulan başarı hikayesi de aslında birer yanılsamadan, günlük oluşan tabloyu bir fikre, bir mantığa oturtma çabasından ibaret. Aslında futbol birçok yönüyle tamamen bir algı oyunu. Psikolojik üstünlük diye tabir edilen kavram da o hafta alınan sonuçlara göre şekillenen ve her şeyi iyi ya da kötü gösteren bir ilüzyon aslında. Futbolu doğru okumak için de bu günlük hesaptan çıkıp bir gün önceye ve bir gün sonraya da bakmak gerektiğine inanıyorum.

Tespit yapılacaksa şunun tespiti yapılmalı... Kulüp düzeyinde dünyanın merkezi olan Avrupa, 2006'da ya da 2002'de bundan daha mı güçsüzdü? Bu soruyu sorarsak karşımıza iki yapılanma çıkar. Birisi Almanya, diğeri İspanya. Almanya 2006'da başlayan ve o turnuvada maksimumunu gören bir yapılanmaya gitmişti. İspanya'nın durumu ise bence daha çok La Liga'nın iç dinamikleriyle yani kulüp takımlarıyla ilgili. Barcelona 1992'den temel almış bir altyapı hamlesi var, bunun birçok önemli yansıması olmuştur ama şu İspanya'daki Barcelona ağırlığının 2002'deki Türkiye-Galatasaray ilişkisinden çok da farkı yok.

Kupa özelinde yanılsama yaratan iki takım Brezilya ve Arjantin oldu. Yaklaşık 20 yıldır dünya kupalarında bir denge kurulmuşsa bunu Brezilya ve Avrupalılar olarak açıklarız. Arjantin her zaman arkadan gelir, sürprizdir. Maradona bıraktığından beri de farklı olmadı bu. Brezilya'nın son iki turnuvada, özellikle Güney Afrika'da direkten dönmesini Avrupa'nın müthiş yükselişi, Güney Amerika'ya karşı taktik düzenle ya da yeni bir felsefeyle üstünlük kurduğu tanımı ilk bakışta anlamlı gibi gelse de fazlasıyla teorik ve birçok açıdan zorlama kalıyor.

Brezilya'nın turnuva başından beri oynadığı oyun Almanya ile birlikte en iyi işleyen, kulüp takımı akışkanlığını hissettiren iki sistemden birisi. İspanya'nın bile önüne yazılırdı görüntüde. Özellikle orta ikilide defoları mevcuttu, Türkiye'de maç izleyen birçok kişiye garip gelse de Elano gibi bir parçanın yokluğu da hissedildi. Bunlara rağmen kaybedilen Hollanda maçını Avrupa vs. Güney Amerika penceresinden okumanın olmuş bir olay üstünden yeni bir algı kurma çabası olduğunu düşünüyorum. 1-0'ken Brezilya'nın atacağı bir gol bugün Almanya hakkında söylenenlerin bir fazlasını Brezilya için de söyletebilirdi. Futbol bu. Öngörülemezliğiyle güzel. Hollanda'nın Brezilya maçında ortaya koyduğu performansın da sorgulanabilir olduğunu es geçmemek gerekli.

Bir de Arjantin var ki bence yanlış değerlendirilmiş, çok kaliteli bir ekiptiler. 2006'ya göre daha kuvvetli gelen ekiplerden birisi de onlardı. Cambiasso takviyeli bir Arjantin bu turnuvada çok daha farklı bir yerde olabilirdi. Aksi istikamette örneklenebilecek bir de Uruguay var üstelik. Kadrosundan da verim almayı iyi bilen, takım disipliniyle yaşayan bir Paraguay da var. Şu tabloda Güney Amerika, Avrupa'nın gerisine düşmüştür denilebilir mi? Bence hayır... Almanya ve İspanya'nın özel yapılanmalarının hakkını vererek söylüyorum bunu elbette.

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

8 yorum:

koala dedi ki...

Çok net içimde Avrupa futbolunun ve futbol anlayışının iflasıdır bu Dünya Kupası. Almanya, İspanya ve Hollanda'nın durumları İtalya, Fransa, İngiltere ve listeye dahil edemeyeceğim diğer liglerden birçok farklılık içermektedir. Almanya, 3 ve 4. nesil yabancı çocuklarının takıma kazandırılmasıyla ayakta kalmıştır. Hollanda, minimum ithal oyuncu maksimim ihraçla farklılık göstermektedir. İspanya'ya gelince, harika bir jenerasyon yakaladılar, sonrası Galatasaray'ın 2000 sonrasına benzeyebilir. Anlam yüklemek filan değil, gerçeği görmek gerekir. Avrupa'daki transfer zihniyeti, paran varsa en iyisini alırsın düşüncesi, futbollarında da gerilemeyi beraberinde getirmiştir.

turhanatakan dedi ki...

6. dünya kupası bu net hatırladığım ve 2002 dışında son kertede (çeyrek veya yarı final diyelim) beklenen takımların dışında bir takım pek çıkmadı, belki 94 bulgaristan denebilir. ama genelde 2-3 favori ve iyi jenerasyon yakalayan, iyi takım olan bir ülke yarı finalde yer alırdı.

avrupanın düşüşü derken uzun uzadıya konuşulur ama son yıllarda giderek avrupa futbolunun içinde olan yabancı oyuncuları es geçmemek gerekiyor bence. aslında avrupa futbolundan farklı bir futbol izlemedik turnuvada, belki arjantin, şili ve meksikayı (ilk turu geçenlerden) biraz dışarda tutmak olası. onun dışındakiler benzer oyun yapılarını benimseyen ama oyuncu kalitesi, daha iyi takım olmak, psikolojik baskıyı kaldırmak vs. sebeplerle ayrıldılar. tabii ispanya ve almanyayı da ayrı tutmak ve haklarını vermek gerekir. yeri gelmişken ispanyadaki oyuncuların çoğunun yani barcelonalıların son 2 yılda kazanılmadık kupa bırakmamasının verdiği doygunluk olmasa ya da dünya kupası 2008de oynansa uzak ara en büyük favori olduğunu söylerdik herhalde. şu anda almanya kadar aç değiller ama bana göre hala en büyük favoriler.

aslında hakim olan bana kalırsa avrupa futbolu ama onu iyi uygulayan sadece avrupalılar değil artık. bugünkü uruguayın 2006 italyasından çok net bir ayrımı görünmüyor oyun felsefesi açısından. bugün avrupanın pek çok önemli takımında önemli görevleri afrikadan ve güney amerikadan pek çok oyuncu üstlenirken eskisi gibi çeyrek finali 6-7 avrupa takımının oynamasını beklemek zaten yanlıştı.

son olarak bu turnuvanın ortaya koyduğu daha net bir gerçek -benim açımdan- premier league'in nba'e benzer şekilde pazarlama sonucu uzak ara en iyi lig diye lanse edilmesi yanılgısıdır. bunda la ligayı tercih etmemin de payı olabilir ama bazı premier league starlarının da zaten çok iyi oyuncu olsalar da inanılmaz oyuncu olmadıklarını gördük bence.

sembolist dedi ki...

Arjantin,Şampiyonlar lgini kazanmış İnter'in omurgası(samuel-zanetti-Cambiasso-Milito) ve Uefa lgini kazanmış atleticoda tavan yapmış Aguero ile daha farklı işlere imza atardı..

Kaan dedi ki...

Bazı arkadaşlar Almanyanın durumunu bu kadar az Alman kökenli oyuncu ile oynamasını eleştiryorlar ama şöyle bi sorun var Almanyadaki kökeni farklı oyuncuları yetiştirende Almanya amaç burda nedir onu anlamadım kendimi alman gibi hisediyorum diyen Mesutu yetiştirmek değilmidir.Mesutun türk olmasının Almanyaya etkisini görmemek bizim yapamadığımız azınlık açılımını Almanların yapması bunu futbolla yapmasıdır bu kökeni farklı oyuncular onlar Almanlar kökenlerine önem verselerde onlar almanyadaki Polonyalı Türk azınlıkların halka iyice katma kanalize etmedeki semboller. Almanyayı sanki bizim Mehmet Aurelioyoda yaptığımızı yapmış gibi oturup Almanyayı kökenlerinden farklı oyuncularla oynuyor demek eleştirmek abeste iştigal unutmayın ki o kökenleri farklı oyuncular Almanya için oynuyor ve birer alman gibi oynuyor hiç bir çıkar güdmeden sanki kökenleri Almanmış gibi

Koray Özdemir dedi ki...

İspanya'nın altyapı örneğini biraz ayrı tutmak gerekiyor, çünkü İspanyol sporunda sadece fubolla sınırlı kalmayan bir yükseliş var. Futbol takımının yanısıra basketbol takımı da 2010 Dünya Kupası'nın favorisi branşlarında. Teniste Wimbledon şampiyonu, klasmanda birinci olan yine bir İspanyol, Nadal. Barcelona Final Four'da şampiyon oldu. Alonsa dünyanın en iyi pilotlarından biri. İspanya'nın yükselişi yalnızca futbolla ilgili değil. İspanya'nın sporcu yetiştirme politikasını incelemek gerek fırsat bulup. Hakikaten imrendirici.

anfieldyolu dedi ki...

Avrupa futbolunda başa güreşen ülkelerden sonra gelen başaltı diye tabir edebileceğimiz ülkelerin turnuvaya katılamamaları bence kıyas için yeterli ortamın oluşmasını engelledi. Hırvatistan, İsveç, Türkiye, Rusya, Çek cumhuriyeti gibi takımların, Amerika'nın başarılı olan baş altı ekipleri -Paraguay, Uruguay, Meksika gibi- ile mücadeleleri bu iki kıtanın çekişmesi açısından daha net fikirlere sahip olmamızı sağlayabilirdi. En nihayetinde her turnuvada kıtaların favori ekipleri vitrine çıkar ancak bu kıtalardaki futbolun durumunu inceleyebilmemiz için geniş bir açıdan bakmalıyız. Tabi ki jenerasyon değişikliği işini Avrupalıların ne kadar kotardığı meselesi önümüze çıkıyor burada. İtalya, Fransa gibi takımlar gereken değişikliği yapamadıkları için cezaları Dünya Kupası'nda kesildi, onların bir gömlek aşağısı İsveç, Çek Cumhuriyeti, hatta Romanya gibi takımlar da bunun cezasını elemelerde ödemişlerdi.Son olarak da Avrupalıların taktiği Amerikalıları alt etti denmesine ben de katılmıyorum. En basitinden Paraguay ve Uruguay, Avrupa takımlarında görülmeyen bir direnç ve taktik disiplinle mücadelelerini verdiler ve veriyorlar.

Anonymous dedi ki...

lütfen bi kez de gs nin bi hamlesini beğenme.ulan adamlar ne yapsa mükemmel,çok yerinde diyosun. sana kalsa takım şuan mükemmel olmalı ama görüyoruz halini.

Anonymous dedi ki...

@koala
'Almanya, 3 ve 4. nesil yabancı çocuklarının takıma kazandırılmasıyla ayakta kalmıştır'

bi boşnak olarak söyleyeyim, hidayet,mehmet,mirsad,asım,hüseyin,semih gibi oyuncular (mirsad hariç)türkiye doğumlu olsalarda etnik kökenleri itibariyle boşnaktırlar (hüseyin belki arnavuttur). türkiyede doğmuş büyümüşlerdir ve kökenlerini unutmasalarda türkiye cumhuriyeti vatandaşları olarak ve kendilerinin türkiyeli olduğu bilinciyle milli takımda oynamışlardır. yıllar boyunca ay yıldız için oynamışlardır ve kimse etnik kökenini işin içine katmamıştır. saydığım topçuların hepsi türkiye için oynamaktan gurur duyarlar. bundan dolayıda almanyada doğan tüm etnik kökeni farklı gençler burdaki bilinçle oynamaktadırlar. hiçbiri kendini o ülkenin vatandaşlarından ayrı tutmaz, bizde nasıl saydıklarım türkiyeliyse, diğerleride almanyalıdır ve almanya için oynamaları gayet normaldir.

ilave: saydığım basketbolculara, ermal,ersan,rasim ve daha nice farklı etnik kökenden oyuncu söylenebilir

not: tüm bunları anlatmamın nedeni alman milli takımını yabancı oyuncu oynatıyolar diye yermedeki saçmalıktır. çünkü bu oyuncuların hemen hepsi almanya doğumludur ve kendilerini oralı hissetmektedirler. yerdiğimiz sistemin bizde basketbol milli takımı için aynen uygulandığını görmemizinde lazım geldiğini düşünüyorum. basketbol milli takımı için saydıklarıma futbol ve voleybol milli takımımız içinden de bi çok örnek verebilirim