Neeskens Röportajı & Sezonun Şifreleri

Johan Neeskens, bu takımda düşündüğünü söylebilecek karizmada ve konumdaki tek adam benim gözümde. Frank Rijkaard da yeterince dürüsttür, fikrini söyler ama belli ölçüler içinde kalması gerek. Neeskens ise biraz da karakteri gereği daha doğrudan konuşmayı seven bir adam. Yarın çıkacak Galatasaray Dergisi'ne verdiği geniş röportajın her satır arası irdelenmeye değer, özellikle birkaç noktaya odaklanmak gerek. Şimdiden uyarayım, yazı baya uzun olacak. Yoklama almıyoruz, sıkılanları yok yazmıyoruz.Röportajda Eray ve Atahan'ın parmağı olduğunun da söyleyeyim son olarak.

Röportajın geniş özeti şurada. Her başarısız sezonun ardından tekrarlanan eleştirilerden farklı olarak üç konuya parmak basıyor Johan Neeskens...
  1. Takımın diziliş özellike topsuz oyun bilgisinin kıtlığı
  2. Milan Baros'un alternatifsizliği
  3. Takımın motivasyonsuzluğu
Yeni sistemin getirisi olarak rolleri değişen birçok oyuncu oldu takımda. Kenar bekleri, merkez orta sahalar, kanat forvetler ve oyun kurucular. Bekler daha çok bindirmek zorundaydı, merkez orta saha oynayan oyuncu sadece top kapmakla kalmamalı, rakip defans yerleşmeden hızlı topu ön alana doğru bir biçimde aktarmalıydı. Kanat oyuncuları simetriğindeki oyuncuyla da uyum içinde olmalı ve ceza sahasına daha sık girmeliydi. Oyun kurucuların tek görevi hücumu organize etmek değildi.

Oyuncular ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, bu görev tanımlarının gereklerini yerine getiremiyorlarsa o noktada oyun doğal olarak aksıyor ve arızalar meydana geliyor. Galatasaray'ın en temel problemi bu. Bir oyuncu havuzu var, getirilmek istenen bir oyun sistemi var ama bu oyuncular bu oyunu oynamayı bilmiyorlar. Takımın belki de en akıllı oyuncularından biri olan Arda Turan'ın Tam Saha'ya verdiği röportajda aktardığı önemli bir anektod vardı.


"Kim, çocuğu alıp 4-4-2'de nerede, nasıl durulur, top ceza sahasına yaklaştığında defans oyuncusu alandan adama geçer, çünkü golü adam atar diye öğretmiş? Bana hiç kimse 4-4-2'yi anlatmadı. "Oradan oraya, buradan buraya kayacaksın" dediler sadece. Ama 4-4-2 sadece böyle bir şey değil ki. Alanı nerede kapatırsın, alandan adama nerede geçersin, mesafeleri nerede daraltırsın, nerede oyunu açarsın? Üç kişiyi geçip de orta yapabilirsiniz, hiç kimseyi geçmeden de orta yapabilirsiniz. Ama ben bunları yeni öğreniyorum. Bunları öğretmedilerse benim suçum ne? Ben bunları A Milli Takım'da öğrendim."

 Bunun yanına Johan Neeskens'in açıklamalarını koyunca 2009/10 Galatasaray'ın resmi büyük ölçüde şekilleniyor.

"Biz aynı futbol felsefesini (Barcelona) Galatasaray'da da devam ettirmek üzere buraya geldik. Ancak zamana ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. 4-3-3 sistemi göze hoş gelen hücum futbolunu oynayabilmek için en uygun saha içi dizilişi.Türkiye'ye geldiğimiz zaman, gördük ki, hiçbir takım bu şekilde oynamıyor. Genellikle 4-4-2, 4-4-1-1 veya 4-2-3-1 gibi sistemler uygulanıyor. Dolayısıyla, daha önceki futbol kariyerleri boyunca hiçbir zaman 4-3-3 dizilişi içerisinde yer almamış veya yeteneklerini bu şekilde geliştirmemiş oyuncularla, böylesi yeni bir sistemi yerleştirmeye çalıştığınızda bazı uyum sorunları yaşamanız doğaldır. Ancak bu sistemin içinde büyümüş, futbolu bu sistemle oynayarak öğrenmiş  oyuncuların göze hoş gelen hücum futbolu oynayan takımlara kolaylıkla adapte olabilmelerinin asıl nedenleri de bence bu 4-3-3 dizilişidir.

Top sizdeyse rakip gol atamaz, bu bir. Ve top asla yorulmaz, bu da iki. Bizim basit futbol oynamayı öğrenmemiz gerekir. Tek pas veya kontrol pas. Ancak kendi yerinize topu koşturduğunuzda, oyuncu olarak yer değiştirmeyi bilmeniz gerekir. 'İyi oyuncu, maç boyunca ileri geri metrelerce depar atmalı' değil demek istediğim. Pas verirsiniz, daha sonra da pas alabileceğiniz en uygun yeri seçerek oraya doğru ketlenirsiniz. Barcelona'nın oyun sistemine baktığınızda, topu alan oyuncunun çevresinin hep boş olduğuna dikkat edin. Bu oyuncu, bir önceki pası verdiğinde zaten avantajlı konumu sağlamış, gerekli pozisyonu korumuştur. Öte yandan topu aldığında ise kendisine müdahale edebilecek herkesten uzaklaşmayı bilmiştir. Siz topu takım arkadaşınıza verdiğiniz zaman, o oyuncu topu kime vereceğini kendisi seçmemeli. Takım arkadaşınız sizden aldığı pasın ardından topu verebileceği kimseyi bulamıyorsa eğer, bu onun suçu değil, onu çevreleyen diğer oyuncuların kabahatidir''

Galatasaray adına topsuz oyunda hareketsiz kalma yeni bir problem değil, Skibbe'nin Galatasarayının da başı çok ağrımıştı bu hantallık yüzünden. Bu sezon bu konunun üstüne düşüldü, başta Sabri Sarıoğlu olmak üzere birçok oyuncu mesafe de kat etti ama mevcut sistemin bu konudaki taleplerini takım olarak yerine getirmeniz gerekiyor. Pas takımı olmak niyetindeyseniz önce pas atabileceğiniz arkadaşlarınızın boşta olması gerek. Transfer sezonunda gelecek oyuncular ve geçirilecek hazırlık kampı bir fırsat olarak Galatasaray'ın önünde duruyor ama mevcut oyuncu havuzunda değişikliğk bence şart. Bu konuda ne kadar mesafe kat edileceğini göreceğiz.
Johan Neeskens'in Milan Baros vurgusunu ise anlamamak mümkün değil. Defarlarca tekrar ettik. İki ayrı Galatasaray izlemiş gibiydik sezon boyunca, Baros öncesi ve Baros sonrası. "Nonda çok iyi, daha çok gol atıyor, o oynamalı" serzenişlerinin onun yokluğunda nasıl bıçak gibi kesildiğine şahit olmuştuk. Teknik heyetin de bunun farkında olması önemli ki en az Kewell'ın sözleşmesi kadar dikkatli izlenmesi gereken bir diğer süreç de Baros'un gelecek sezon biten kontratı. Bu konuyla beraber akla gelen diğer soru işareti ise bu sezon da Baros 50 maç oynayamayacağına göre gelecek sezon Baros'un arkasında oturacak isim kim olacak? Bu bölgenin bu sefer iki oyuncuya mahkum edilmemesi gerektiğini çok net bir şekilde kavramış olmamız gerek ki sadece Mehmet Batdal bu konuda yeterli olmayacak. Bir transfer yolda açıkça...

Bir de oyuncuların yeterince mücadele etmediklerini söylüyor ki üstüne çok konuşulacağı kesin. Kelimesi kelimesine katıldığımdan yorum yapmayacağım. Buyrun, 'büyük adam' ne söylemiş, okuyalım.

"Bu sezon için çok üzgün olmalıyız. En azından lig şampiyonu olabilirdik, olamadık. Bu herkesin suçu. Hem teknik heyetin, hem de futbolcuların. Bazı noktalarda oyuncularımın da kabahatinin olduğunu düşünmüyor değilim. Hepimiz, aynanın karşısına geçmeliyiz. Bazı maçlarda niteliklerinizin tamamını sahaya yansıtamayabilirsiniz. Bu maçlardan mağlup da ayrılabilirsiniz, olabilir, sorun değil. Ancak şunu sormanız lazım, 'Sonuna kadar mücadele ettik mi acaba' Bunu hepimizin sorgulaması gerekir"

Son olarak Galatasaray Dergisi'nin yarın çıkacağını ve bu röportajın tamamının orada yayınlanacağını hatırlatayım. Buraya kadar okuyana da helal olsun diyeyim...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

29 yorum:

snnbnn dedi ki...

"Topu koşturmak" kavramını bir türlü öğrenemedi bizim futbolcular.. Onlara da kızamıyorum aslında, sokaktaki insanın futbol tanımı "top peşinde koşmak" olduğu bir ülkede yaşıyoruz

QuaresmA dedi ki...

"Birinci dakikada Emre Belözoğlu, Baros'a sakatlamaya yönelik bir hareket yaptı. Baros oyun dışı kalırken, Emre sarı kart dahi görmedi."

Galatasaraylılar'a defalarca söylüyorum ama anlatamıyorum; Rijkaard + Neeskens'i gözünüzde çok büyütüyorsunuz diye. Üstte alıntıladığım 2 cümle arşivlere geçsin; Neeskens ya faulün ne olduğunu bilmiyor ya da Türkiye şartlarına iyi uyum sağlamış yalan yanlış demeçleriyle..

Sarı kart bile vermemişmiş hakem, yahu sarı kartı bırak faul bile vermedi o pozisyonda. Faul falan da değildi zaten..

CaptainIrmak dedi ki...

Şunu söylemeliyim. Bu rijkaard ve Neskeens'i biz büyütüyoruz gözümüzde sadece değil mi? Zaten bizler yabancı hayranıyız ne de olsa.

hem bu avrupalılar ne anlar futboldan menejerden, futbolcudan...

Biz futbolu onlardan daha iyi oynarız, yeri gelince brezilya'yı bile sahadan sileriz.

Ayrıca bizim hakemlerimiz zaten mükemmel ötesi hakemler olduklarından, türkiye'de yabancı filmleri türkçe isimlendiren kurum gibi, faulu ve diğer futbol kurallarını da kendimize uygun yorumlayıp uyguladığımızdan olsa gerek, bu neskeens ne anlar faulden, futboldan... Dünya kupasında mı oynamış bu herifçioğlu?breh breh...

Biz çok büyütüyoruz. Bu rijkaard'ı neskeensi, Del bosque'yi zico'yu, aragones',i löw'ü, hiddink'i...

Kim oluyorlar ki onlar?Burası Türkiye ve Türkiye şartlarında faul kavramı bile farklıdır!

Uygurların Orta Asya'da matbaayı kullanmalarına rağmen, Muhteşem Süleyman, Kayser Fatih'in torunları olarak, matbaayı Avrupa'dan 300 yıl geriden ülkeye sokmamızı düşününce, futboldaki faul kavramında Avrupa'nın önüne geçmiş olmamız ile ''Ha Pu Avrupalilari gözümüzde fazla büyüteyruk'' düşüncesine sahip olmamız, futbol denen sporda, ''Türkiye şartları'' ile Avrupa'nın ne kadar önüne geçtiğimizin kanıtıdır. Ya da Temelin başrolü aldığı Karadeniz fıkralarındaki karakterleriz.

Keşke takımda oynayan oyuncular ile takımın başında yer alan teknik adamlara gereken saygıyı gösterebilsek, keşke olsa da rakip takıma rakip takım taraftarlarına saygı gösterebilsek.

Mesela bu adamların kariyerlerine neler başardıklarına baksak ta onları küçümsemesek.

Bu cümlelerin hepsi Quaresma'ya değil elbet.

Ülkemizde kaç tane Dünya kupasında oynamış teknik adam gelmiş bugüne kadar bir düşünmek lazım bence...

Kaç tane önemli kupa kazanmış yabancı hoca gelmiş bir düşünmek gerek.

Biz kendimizi dev aynasında görüyoruz, ama quaresma gibi adamlar ülkemizde top oynamayı tercih etmiyor bile...

Sırf bu son paragraf ile Rijkaard-Neskeens, Hiddink,Del bosque,Löw gibi teknik adamların, türkiye'ye takım çalıştırmaya geldiklerini düşününce ortaya müthiş bir tezatlık çıkmıyor mu?

Burda yazanlar da arşivlere geçsin, ama lütfen renk körlüğü ise internet tarihinden kalksın...

Erdal Güngör dedi ki...

Yazıyı sonuna kadar okudum,keşke fırsat olsa dergiyi bu diyarlarda da okuyabilsek. Neekensin sözlediklerinin noktasından virgülüne,A'sından Z'sine katılıyorum. Takip ettiyesen sezon başında daha henüz ligler başlamamıştı bu "Total Futbol" oyununu Melih'in bloğunda günlerce tartışmıştık.Neeskensin söyledikleri doğruluyor o zaman yazılanları.

Yalnız bir şeyin farkına vardım,Amerika kampında Çeklere yaptığımız maçın ilk yarısında sanki Neeskens ve Rijkaard'ın oynatmak istediği şablon ilk devre harfiyen uygulandı. Türk futbolcusu aslında aptal değil,oyun zekası var işte o zekayı giden yolları keşfetmeli ve harekete geçirmeli.

apodaka dedi ki...

''Ancak şunu sormanız lazım, 'Sonuna kadar mücadele ettik mi acaba' Bunu hepimizin sorgulaması gerekir '' demiş büyük adam iyi hoş da Fenerbahçe maçından sonra birebir aynı şeyleri söyleyen Servet'i basın toplantısında yerin dibine sokmuştu Rijkaard iyi mi...

TA dedi ki...

@kaptan

eleştiriler rijkaard özelinde değil.yabancı olduğu içinde değil.derwali hala güzel şekilde anıyoruz değil mi?çünkü modern futbolu galatasaraya getirmiştir.

rijkaardı ne için eleştiriyoruz.avrupanın hiçbir devinin almadığı barca sistemini bu oyuncularla uygulamaya çalışması ve olmayıncada futbolcuları suçlamasıdır.bu rijkaardı koy manuya çelsiye intere yine birşey yapamaz.çünkü dünyada futbol barca gibi oynanmıyor sadece.barca 30 yılın ürünü.ekonomik durumuda malum çok iyi.alt yapıda var.barca sistemini uygulamak hem gereksiz hemde imkansız.eğer çok uygulanabilir bir sistem olsaydı zaten avrupanın devleri alıp uygulardı.manulu interli çelsili oyunculara yüklenilmeyen istekleri galatasaraylı oyunculardan beklemek istemek ne kadar doğrudur.
taraftarlar hep barcaya bakıp galatasaraylı oyuncuları değerlendiriyor.bu haksızlık değil mi?
birde rijkaardla birlikte oyunculara amatör topçular muamelesi yapılıyor.insaf.
türk futboluda yerlerde değil sayın kaptan.lig şampiyonu doğrudan şampiyonlar ligine gidiyor.2. ise eleme yapıyor.

takımlar bir sistem tranferi yapacaksa manu sistemini alsınlar.
derwall tercihide buna benzerdir.rijkaard yeni derwall değil olamazda.dünya futbolunda barca merkezi teşkil etmez.

neeskens efendi neler diyor böyle: :)
''"Biz aynı futbol felsefesini (Barcelona) Galatasaray'da da devam ettirmek üzere buraya geldik. Ancak zamana ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. 4-3-3 sistemi göze hoş gelen hücum futbolunu oynayabilmek için en uygun saha içi dizilişi.Türkiye'ye geldiğimiz zaman, gördük ki, hiçbir takım bu şekilde oynamıyor''
türkiyeyi bırak avrupada bir takım barca gibi mi oynuyor neeskens?
bu röportajı bir avrupa takımının başında yapsa kovulma sebebidir.

TA dedi ki...

rijkaar+neeskensi çok büyütüyoruz.bunun sebebi barca takımı olsa gerek.fakat barcayı oynatan rijkaard değil yerleşmiş sistemidir.oraya yaratıcı hoca değil memur hoca(sistemi devam ettirecek)hoca getirilir.
buraya yazıyorum rijkaardın gs kariyerinden sonra gideceği tek yer hollanda takımlarıdır.
zaten barcadan sonra hiçbir avrupa devinin talip olmamasıda manidar.çünkü avrupa takımlarıda biliyor ki keramet rijkaard da değil barca sistemindedir.ondan dolayı almıyorlar.

90 + 3 dedi ki...

Neeskens bir tv yorumcusu ya da blog yazarı olmuş olsaydı eğer, söylediklerine kelimesi kelimesine katılırdım. Hepsi, son derece doğru tespitler.

Ancak, Neeskens teknik ekibin belki de Rijkaard kadar etkili/yetkili bir parçası. Dolasıyısla da görevi, sezon sonu oturup olmamışların muhasebesini yapmaktan ziyade, zamanında onları oldurmak.

Şimdi bence burada üzerinde durulması gereken iki nokta var. Birincisi, bahsedilen arızaların neden sezon içinde düzeltilemediği ya da en azından bir düzelme trendi içerisinde olunamadığı. İkincisi, bu sezon olmayanların, gelecek sezon nasıl olacağı. Yoksa, Neeskens'in bahsettiği sorunları, üç aşağı beş yukarı Galatasaray'ı takip eden herkes görüyor.

Haziranın ilk günlerinden gelecek sezon yorumu yapmak belki çok doğru değil ancak bahsedilen sorunları giderecek hamleler yapılıyor mu gerçekten?

Bu sistemin işlerlik kazanması anlamında, oyuncu havuzunda yapılacak bazı değişiklikler elbette gereklidir. Ancak, iyisiyle kötüsüyle bu sistem içerisinde bir sezon boyunca bulunmuş oyuncular bir bir gönderilip, bu futbol anlayışı ile uzak yakın alakası olmayan Anadolu takımlarından oyuncular alınarak mı sağlanacak bu?

Baros konusundaki sorun, takımda yedek forvet olmaması değildi geçen sezon. Mesele, Baros'u Baros tarzında oyuncularla yedeklememekti. O olmadığında bambaşka bir şekilde oynamak zorunda kalmaktı. Nonda da, Kewell da, Jo da bu tarz oyuncular değildi, Mehmet Batdal da değil.

Uzun lafın kısası, doktor teşhisi doğru koymuş şu an için. Ancak, tedavi süreci için şimdilik soru işaretleri var. Ya da belki ben çok karamsar bakıyorum.
http://doksanartiuc.blogspot.com/

ugur senel dedi ki...

iyi hoş her şeyi anladıkda bizim takımın kadrosu poynadığı her macda perişan olduğu eskişehir-bursa-antalya gibi takımlardandamı kötü yada bu takımların oyuncuları cokmu sağlam altyapı alıp ,futbolu biliyorlar, şahsen takımın eksi kondisyon hali ile sahada yürümesinin tek sebebini teknik ekipde arıyorum ,mustafa sarp gibi bir oyuncunun devamlı sahada olmasının sorumlusunuda teknik ekibde arıyorum ,devre arası jo-gio alınıp show yapılırken orta göbek diye bağıran taraftarlar kadar basiret gösteremeyen teknik ekibe kafayı takarım , oymuş buymuş gecelim hakikatten gecelim keza mustafa sarpın az ilerisinde ama mr injury grella ile, sapr ile vede canerin iki kademe gerisinde ama 5 yaş ilerisinde cağdaş ile bu işler olmayacak vede malesef bu ekip - yönetimle birlikde tası tarağı toparlamak zorunda kalacaklardır keza artık her yaptıkları şaka gibi geliyor...

sukullaci dedi ki...

sonuçta 2 ve 3 nolu sorunların sorumlusu teknik ekip ama 1 numaralı sorunun bi takıma etkisi %60 %70 civarı olduğu için suçlanması gereken rijkaard neskeens değil yıllardır olmayan altyapımızdır. tüm klüplerimiz içinde böyle, sadece servet bilmiyo sarp bilmiyo değil olay. türkler bilmiyor işte. kimse onlara futbolu öğretmemiş. topa vurmayı öğretmiş, markaj yapmayı öğretmiş, orta açmayı öğretmiş, ama işin taktiksel boyutunu öğreten yok. bu yüzden hollandalıları teknik direktör olarak değil altyapı antrenörü olarak getirmek lazım. fenerbahçe bi ara denemişti ama sonra o adamlar noldu o dönemdeki gençler noldu hiç bi bilgim yok.

Anonymous dedi ki...

Mübalağa bir edebi sanat ve millet olarak epeyce hoşumuza gidiyor. Ancak bir konuda yorumcu konumunu aldığımızda edebiyat yapmadığımızı, değerlendirme yaptığımızı unutuyor ve mübalağaya başvurmamamız gerekirken sürekli başvuruyoruz. Bu sözüm "gözünüzde fazla büyütüyorsunuz", "memur hoca", "bi tek barça sistemi" ve bunlara benzeyen sezon buyu duymaktan yorulduğum sözler. Bu düzeyde insanları irdelemek niyetindeyseniz somut verilerle, argümanlarla konuşmak durumundasınız.

Futbol merakım epey geç başladı ve yıllarca basketbol oynamış biriyim. Basketbol oynarken eğer kafanızı kaldırıp pas atacak adamı aramazsanız sizi takımda bir gün tutmazlar. Ayrıca pas alacak adamın da sürekli boşa kaçması gerekir. Bunlar benim için son derece bariz şeylerdi. Ben de sürekli futbolun böyle oynandığı yanılgısıyla yaşadım durdum. Daha sonra amatör kümede futbol oynayan bir arkadaşım bana bunların futbolda halen bilinmediğini anlattığında gerçekten şoka uğramıştım. Ne yani dedim, şimdi futbol oynayan adamlar bunu yapmıyorlar mı yani ?

Bu sezon en açık şekliyle gördük, yapmıyorlar.

Sorunun doğasıyla ilgili değil sadece pratik çözümle ilgiliyiz. Yani metodolojimiz yok. Kendimize has işe yarayan ancak sürdürülebilirliği olmayan tek bir yöntemimiz var o da amiyane tabirle gaz. Bu yüzden büyük takımlara karşı sahip olduğumuz hırs ve motivasyonla birşeyleri iyi becerebilip, küçük takımlara karşı basit maçları kazanamayıp elemeleri geçemiyoruz. Oysa ki farklı da olsalar tüm Avrupa ülkelerinin bir yöntemi var. Çocuk yaştan itibaren öğretiliyor bu insanlara Arda'yı haklı çıkartırcasına.

Bu yüzden Manchester United'ın ya da başka majör takımların birebir bu "taktikle" oynamamaları Johann Neeskens'i haksız çıkarmaz. Bahsedilen sistemi en estetik ve göze batıcı şekilde icra eden, tiki taka yapan takım Barcelona olduğundan dolayı bu sistem Barça sistemi diye anılır oldu. Yoksa Barça sistemi falan değildir. Bir wikipedia açıp Total Football'un 69 yılından başlayarak Ajax'ta geliştirilen bir sistem olduğunu görebilirsiniz. Keza Neeskens'in bahsettikleri Barça sistemiyle ilgili falan da değil aslında. Pasın nereye gideceğine ayağında top olan adamın değil de boşa kaçan adamın karar verdiğini daha önce de söylemişti nitekim. ManU, Chelski, Inter gibi takımlar da bunun dışında değiller. Oradaki "taktik" farklı olabilir yani sonuca götüren yöntemler farklı olabilir ancak oyunun artık özü haline gelmiş olan bir olgu yani pas alacak adam(lar)ın boşa kaçması, enerjilerini ekonomik kullanmaları (artık Emre-Suat-OKan yok), topu istedikleri nokta olan kale önüne getirebilmeleri ve taktiklerinin sürdürülebilir bir biçimde her maç uygulayabilmeleri açısından kaçınılmaz bir durum ve onlar da bunu yapıyorlar. Herhangi bir oyun için aynı şeyler geçerlidir aslında, çok fazla kişi bir oyunu yeterli sayıda oynadığında ortaya belirli kalıplar, deneyimler çıkar çünkü nasıl kazanılıp nasıl kaybedildiği konusunda yeterince istatistiksel veri ortaya çıkmıştır.

Metodolojiye dönecek olursak, Avrupa'nın başka büyük takımlarının taktiksel anlamda başka oynamaları onların kendilerine ait olan, bizde sadece değer olarak adlandırılan ancak metodoloji denmesi gereken bilgilerinden ileri geliyor. İtalyan defansı bence çirkin bir oyundur misal. Ancak öğrenmesi ve uygulaması çok zor olan bir taktiktir. İtalyanlar bunu çok uzun bir süre uygulayabildiklerinden, topu Barcelona gibi %70 ayaklarında tutmaları gerekmeyebilir defansif anlamda. Mourinho'nun elinde bir İtalyan takımı olmasaydı o defansı yaptırabilir miydi Barcelona'ya karşı diye sormadan edemiyorum. Ya da Manchester United belki birebir Barcelona gibi oynamıyor ancak İngiltere'de yıllardan bu yana oynanan futbolun getirdiği, bizde doldur boşalt denilen o olgu acaba onların oyundaki belirli etapları daha farklı yollardan geçmesinin temelinde yatmıyor mu ? Giggs gibi bir adam sadece öyle bir ligde yetişir diyeyim ya da.

WS

pclion dedi ki...

WS, çok doyurucu ve okunası bir yorum olmuş. Keşke ismini bıraksaydın da ismen hitap edebilseydim. Başka yorumlarını da beklerim...

ozdemirmusta dedi ki...

casio sattle maç mı yapıyolar hocam :)

manu dedi ki...

Bu alıntı kısımlar çom küçük olmuş okumakta sorun yaşadım birazda körlük var hocam bir el at o mevzuya :)

silent lucidity dedi ki...

hıncal uluç,blogger olmuş nick olarak da TA seçmiş galiba.adam sorunlara değinmiş,bu konuda bişey yapmazlarsa sezon sonu giderler siz de sevinirsiniz sevgili rijkaard düşmanları.ezeli rakibimin birinin başında daum gibi bir adam varken, diğerinin başında hoca bile yokken tabii ki rijkaard'ı büyüteceğim gözümde.sandığınız gibi beğenilmeyen bir hoca da değil,her gün yabancı basında inter ve liverpool gibi takımlarla adı anılıyor,ama yok ya biz abartıyoruz.

CaptainIrmak dedi ki...

Sevgili TA,

''barca sistemini uygulamak hem gereksiz hemde imkansız.eğer çok uygulanabilir bir sistem olsaydı zaten avrupanın devleri alıp uygulardı.''

Sistemler öyle alını uygulaması kolay işler olsaydı herhalde galatasaray bu sene şampiyon olmuştu. Barça'nın sistemi diye kastettiğin olsa olsa altyapı/scout sistemi olsa gerek. Onların kurdukları bu sistemi uygulamak imkansız olsaydı başta onlar yapamazdı.Onlar yapabiliyorsa bizler de yapabiliriz. Tamam altyapı sistemini kurmak zahmetli bir iştir. ama görüldüğü üzere ne imkansız ne de gereksiz bir iştir.
Zaten avrupa'nın devleri de altyapılarına önem veriyorlar.Bazı kulüpler bu konuyu ciddi ciddi düşünüp, futbolcu yetiştiren, ekol sahibi,futbolcu fabrikası bir kulüp olmak istiyor.Ajax eskiden beri bu geleneğe sahip olmuş birkulüp ve rusya'da soçi kentinde birkaç milyon avro para dökerek Rusya'nın futbolcu havuzundan yararlanmak niyetinde.Ben kesinlikle Barça'nın bu sisteminin gereksiz ve imkansız olduğunu düşünmüyorum.Eğer bahsettiğin barça'nın oyun felsefesi ise hani şu 4 3 3 total futbol dedikleri, eh o da imkansız olsaydı ne Ajax ne barça ne de hollanda milli takımı bugüne kadar başarmış olurdu.Zaten gereksiz olsaydı bu sistem, gereksiz olduğunu senden önce mutlaka dile getirip, kanıtlayacak biri çıkardı.

Eğer bu mourinho'dur dersen, belki de haklı çıkacaksın.

CaptainIrmak dedi ki...

Son zamanlarda çeşitli sohbetlerde ve sizin göndermiş olduğunuz son yorumda da olduğu üzere bir davranış şekli dikkatimi çekiyor. Rijkaard hakkında fazla eleştirilecek konular olmayınca ve bir de başarısızlık varken ortada, konu Rijkaard hayranlığına geliyor ya da getiriliyor.Amiyane tabirle, Rijkaard'ı beğenenlere sallamaya varıyor eleştiriler. Güya Rijkaard'ı destekleyenler, onu futbol peygamberi ilan etmiş ve ona toz kondurmuyorlar. Sanki böyle bir hava var etrafta. Rijkaard'ı futbol ilahı gibi düşünenler ne kadar hata yaparsa, ''Rijkaard'ı gözümüzde çok büyütüyoruz abi'' tamlamasını, ilkokulda sabah okula girerken söylediğimiz gib, 'Andımız'a çevirip söyleyenler de bir o kadar yanlıştır.

''rijkaardı ne için eleştiriyoruz.avrupanın hiçbir devinin almadığı barca sistemini bu oyuncularla uygulamaya çalışması ve olmayıncada futbolcuları suçlamasıdır.''

Elbette Rijkaard'ın bu sözü eleştirilebilir. Ancak unutmayalım ki, bir teknik adamın takımı daha iyi oynatmak adına daha iyi oyunculara ihtiyacı olduğunu ve eldeki kadrodan memnun olmadığını belirtmesi de en doğal hakkıdır. Eğer siz de bir gün menemen gibi basit bir yemeği yapmak için hevesle mutafağa dalıp, domateslerinizin çürük ya da eksik olduğunu görürseniz siz de birazcık yakınabilirsiniz. Sonuçta, despot bir kişiliği yok bu Rijkaard denilen eleştirilmeye müstehak adamın. Oyunculara da zorla böyle oynayacaksınız diye baskı kuramaz. Belki de, 'Türkiye şartlarında' (lütfen dikkat edelim, türkiye şartlarında), 'Pas atacaksınız üleeen' demesi lazım birinin bizim oyunculara. Rijkaard bunu böyle söylemediği için, oyunculardan dem vurmuş olabilir.

''bu rijkaardı koy manuya çelsiye intere yine birşey yapamaz.çünkü dünyada futbol barca gibi oynanmıyor sadece''

Menejerlik oyununda filan mı denedin diye düşünmeden edemedim bu cümleyi. Dünyada futbol barça gibi oynanmıyor.Evet, işte, adamlar yeni bir şey yaptılar ürettiler ortaya koydular. Ajax zamanında vardı bu oyun tarzının bir benzeri. Ajax'tan sonra bir başka takım çıktı işte daha iyisini yapabilen: Barça. Demek ki başka takımlarda, Galatasaray'da yapabilir bunu.Zaten WS de söylemiş bu hakkındaki eleştirilerini...
Sadece böyle oynanmıyor olabilir bu futbol denilen oyun. Ama bu adamın tarzı bu. Bu adam böyle oynanmasından herkesin keyif aldığını söylüyor. Fatih Terim değil miydi bunun benzerini söyleyen?Ne demişti?

''Sahada oynadığınız oyundan siz de keyif alın'' dememiş miydi oyuncularına.

Hayır bunu yazdım diye şimdi, Fatih Terim hayranlığına terfi etmek istemem bunu da söyleyeyim. Fatih Terim kötü olduğu için değil, Rijkaard ve yabancı hayranlığı da dahil olmak üzere, hayranlık silsilesinin ülkemizde yayıldığını söyleyenlere malzeme çıkmasını istemeyişimden.Zaten ülkede bazı kesimlerde öyle bi algı oluşmuş ki, eğer bir adamın biri başarılı olmuşsa geçmişinde(misal Hiddink)adamdan sihirli değnekle müthiş işler yapmasını bekliyorsun.Olmayınca da ''Abi gözümüzde fazla büyürüyoruz''kıvamına sokuveriyoruz. Mourinho Real Madrid'te başarılı olamazsa eğer düşünemiyorum bundan haz alacak insanları.Ve bu Rijkaard'ın arkasına teneke bağlayıp göndermekten daha büyük haz gibi duracaktır.Bunu böyle hissedecek barçalılar olduğuna ya da türeyeceğine eminim. Anlatmak istediğim futbol meraklısı ve bir ucundan taraftar tipinin bu manidar bakış açısı.

CaptainIrmak dedi ki...

Sayın TA?!

yazınızı bana hitaben yazmışsınız,öncelikle teşekkür ederim.Ama ortada biraz haksız cümleler ve size katılamayacağım bazı fikirler var...

örneğin:''türk futboluda yerlerde değil sayın kaptan.lig şampiyonu doğrudan şampiyonlar ligine gidiyor.2. ise eleme yapıyor.''

Yazımda Türk futbolunu aşağı seviyede gördüğümü kastetmedim. Bu eleştirinizi tamamiyle ayrı ve ilginç bir eleştiri olarak not etmek gerek.

Ama işin doğrusu bizlerin algısından birazcık farklı. Lig şampiyonu doğrudan Şampiyonlar Ligine katılmasına rağmen, istatistikleri ortaya dökünce, neredeyse pek bir başarı olmadığını görüyoruz. Bunun yerine hezimetler yönünde birincilikler sözkonusu. İkinci takımın zaman zaman elemelere takılmasını saymayalım bile. Ayrıca doğrudan şampiyonlar ligine katılmak ülke puanı ile ilgili bir durumdur. Eğer takımlarımız bu seviyede kötü performanslar göstermeye devam ederse, ileride doğrudan katılmak dahi mümkün olmayacaktır. Bu konuda önemli olan bir Hollanda bir Portekiz olabilmektir.İleride Fransa ligi seviyesine ulaşırsak, belki bana söylediğiniz cümlenin bir geçerliliği olur. Aksi taktirde yetenekli yabancılar bizim ligimizi çok para kazanılacak, christmas zamanı maçlara çıkmadan ve sezonun son maçını beklemeden eve gitmenin mümkün olduğu bir lig gibi görmeye devam edeceklerdir. Türk futbolu yerlerde değil elbet ama Del Bosque,Aragones, Rijkaard,Hiddink gibi adamları aşağılayarak gönderebileceğimiz seviyede hiç değil.

Yazık ki,''türkiye şartları teranesi ile'', Rijkaard ve Neskeens'in arkasına teneke bağlayacak çok kişi var bu ülkede. Yanlış anlaşılmasın, eleştirelim bu adamları tabi. Sonuçta bunlar da insanoğlu. Nedir ki Rijkaard'ın kutsiyeti? Barcelona gibi harika top oynayan bir takımda 5 sene teknik adamlık yapmış olması ona herhangi bir futbol dokunulmazlığı eklemez. Bu adamın dünyada hem futbolcu hem de teknik adam olarak Avrupa'nın 1 numaralı kupasını kaldırmış olması onu peygamber yapmaz elbet. Onunda vardır yanlışları ve olacaktır da.

Ama bu adamların yaptıkları onları saygın kılmalı. Futbol bilgim çok iyi değildir. Yanılmıyorsam! hem futbolcu olarak hem de teknik adam olarak yukarıda belirttiğim başarıyı, kariyer hanesine yazıp ülkemize gelmiş teknik adam yok. Bu yüzden Rijkaard ve Neskeens gibi adamlar eleştirilecekse, birazcık mantık çerçevesinde olmalı eleştiriler.

TA dedi ki...

@silent

rijkaarda düşmanlığım yok.taraftarlarda marka düşkünlüğü var.hem futbolcuda hem de teknik adamlarda.yani bizde birşey ortaya koyan değil karizmatik olan rağbet görüyor.rijkaard ve ekibi 1 sene boyunca ne yaptı? toz kondurulmuyor.AMA luce kısıtlı imkanlarla neler yaptı basın ve taraftar luceye demedik bırakmadılar.karizmatik cilalı olmadığı için.keza şenol güneş içinde geçerli.abdullah avcı neden düşünülmez.çünkü cilası yok.taraftar sanki rijkaardın elinde beyninde diğer teknik adamların bilmediği çok önemli bir sır varmış gibi düşünüyor.bu devirde gizli kalan birşey yok.önemli olan yaratıcı olup olmadığındır.diğer teknik adamlarda 4-3-3 ün nasıl oynanması gerektiğini bilir.yada nasıl paslaşılacağını.önemli olan elindeki oyuncularin hangi sistemde güzel helva olacağını bilmektir.yani mourinho tarzı doğru olandır.elindeki oyuncularla bayerne ve barcaya ancak böyle oynayabilirdi.aynı inter çelsiye farklı oynadı.ya da evinde atalantaya farklı oynadı.rijkaard ne yaptı.elindeki üst düzey olmasada iyi olan oyunculardan barca gibi oynamasını bekledi.yapamayınca da oyuncuları suçladı.mesela rijkaardın tarihinde hiç küme düşmemiş rotterdam takımını küme düşürmesi sadece bir tesadüf mü?yada talihsizlik mi?sanırım orda da barca gibi oynamaya kalkıştı.yaratıcı teknik adamlar eldeki oyuncularla iyi helva yapabilen teknik adamlardır.

TA dedi ki...

''Belki de, 'Türkiye şartlarında' (lütfen dikkat edelim, türkiye şartlarında), 'Pas atacaksınız üleeen' demesi lazım birinin bizim oyunculara.''

sayın kaptan

bu pas olayını çok abartıyorsunuz sanırım.sanki amatör oyunculara topa vurmasını öğretiyor neeskens efendi.sanki türkiyede futbolcular pas vermeden gol atıyorlar.insaf.manu-çelsi-inter ne kadar bir maçta pas yapıyorsa trabzon fener bjk de o kadar yapıyor.girilen pozisyonların çoğu organize.sanırım burda da barcanın 500-600 pasına göre değerlendiriliyor.saçmalık.skibbe bile rijkaarddan daha iyi pas yapan takım yarattı.lucenin takımı pas yapamıyormuydu??20 sene önceki doldur boşalt yapmıyor artık türk takımları.maçları izlemiyorsun sanırım.500 pas yapacaksınız diyor rijkaard efendi sanırım.yuh.

''Dünyada futbol barça gibi oynanmıyor.Evet, işte, adamlar yeni bir şey yaptılar ürettiler ortaya koydular.''
yeni birşey mi? 30 yıldan fazla bir zamandır yarattılarda hiç taliplisi olmadı taa ki 2009 yılının temmuz ayına kadar:) 30 yılda barca-ajax-hollanda. başka yok.
sanırım hollanda-ispanya arasında sıkışıp kalmasının nedenide bu ülkelerde futbolun yumuşak oynanmasıdır.nedenlerden birisi bu olabilir.
manu futbolu barca futboluna göre bence daha heyecan verici.daha tempolu.hızlı.her an gol pozisyonuna giriyor takımlar bu sistemde.barcada ise bol bol pas izliyorsun.güzel oyun denmesinede katılmıyorum aslında.al gülüm vergülüm oyunu birazda.şımarık çocuğun topu vermemeside denilebilir.ama ingiliz futbolu maçlarında da şımarık olan yoktur.top iki takımda da kalır .yakın seviyelerdedir.top iki kale arasında gidip gelir.tempo hız vardır.barca oyununu sosyolojik anlamda da adaletsiz zalimce buluyorum.

TA dedi ki...

sayın captain

''Yanılmıyorsam! hem futbolcu olarak hem de teknik adam olarak yukarıda belirttiğim başarıyı, kariyer hanesine yazıp ülkemize gelmiş teknik adam yok.''

ülkeye gelmesi mi önemli olan yoksa ülke futboluna birşeyler kazandırdığı mı? sanırım yukaridaki yorum yabancı hayranlığı ve kendi ülkeni küçük görmekten kaynaklanıyordur.sanki patagonyaya geliyormuş havası var.

silent lucidity dedi ki...

@TA

manu-çelsi-inter ne kadar bir maçta pas yapıyorsa trabzon fener bjk de o kadar yapıyor.

bunu destekleyen bir istatistik varsa gerçekten dediklerine sonuna kadar katılacagım,ama özellikle chelsea için bu söyledigin mümkün degil.

karizma dedigin şey ise kariyer aslında,söz geçirebilmek ve saygı uyandırabilmek için gerekli.benim bir yabancı hayranlığım yok,ama abdullah avcıyı getirirsen lincoln'ün bülent korkmaz'a dediği gibi elano ya da keita fuck off derse tekrar başa döneceksin.

sonuc olarak burada karar verilmesi gereken;lucescu mantığında çok koşan,iyi savunma yapan ama az pas ile çok da keyif vermeden sonuca giden bir takım mı(inter gibi),yoksa barcelona gibi bir takım mı istediginizdir.

bugün beşiktaşlıların sıkıntısı budur misal,takım çok iyi mücadele ediyor ama sonuca gidemiyor.adamlar bu yüzden quaresma diye yırtınıyorlar.

Suat dedi ki...

Sadece bir soru; koskoca gecen sezonun uzerine, forvet (kanat ve santrfor) ve savunma hatlarına transfer dusunulmesi ama bunun dısında futboldan anlayan (futbol 101'den mezun olmus insanlar) herkesin apacık sekilde gordugu orta saha eksikligine dair herhangi bir girisim yapılmaması (adı gecen Blackburn'deki Grella kesinlikle ama kesinlikle bu takımın eksikligine yonelik bir transfer degil, orta sahadaki copluge atilmis bir coptur! - evet, bu kadar da net soyleyebiliyorum artık Adnan Sezgin'in A.Polat donemindeki III. sezonunda); bu takımın vizyonsuzlugunu veya kendisini tanımadıgını gostermez mi? Bence bu seneden umudu simdiden kesmemi lazım. Bunun nedeni bonservise 5 milyon TL falan da degil ayrıca, Murat Ceylan, Sezer Ozturk'e zamanında hamleler yapılmamıstır.

CaptainIrmak dedi ki...

Sevgili TA,

dünyada o kadar çok yer gördüm ki, ülkeyi patagonya gibi görecek en son insan sanırım ben olurum :)Bizim ülkemiz bir avrupa ülkesi kadar gelişmiş bir ülke, gelişmeyen tek şey ise sahip olduğumuz bu berbat zihniyet!

Bu arada bahsettiğin havayı ben yaratmıyorum. Quaresma gibi adamlar bizim ülkemizi futbol oynamaya değer bulmazken,cümlemden bu sözü çıkarman en azından kendi adıma üzücü.

''Türkiye şartları'' derken bunu kendi düşüncem olarak belirtmedim. Yukarıda Quaresma ve onun gibi düşünen kesimlere hitaben yazıldı. En basitinden diğer ülkelerde çalışıp çeşitli başarılar elde eden insanlar, misal Aragones, bizim ligimizde takım çalıştırıp, hemen ilk seneden başarılı olamayınca neden ''Türkiye Şartları'' safsatası çıkıyor ortaya? Benim eleştirim buna esasen. Sanırım ortada bir yanlış anlama var.

Bu pas olayına ben takılmadım.Sene 96-98. Fatih Terim deli gibi yırtınıyor takıma pas yaptırmaya çalışıyor.En az 25 pas diyor. Al gülüm ver gülüm değil, pas diyor. Futbol programları, takımın 25-30 pas yaparak attığı golleri gösteriyorlar. Fatih Terim mucizesi diyorlar...

Fatih Terim değil miydi, herkes herkesin görevini yapabilmeli diyen? Ümit Davala takımda joker oyuncu oluyordu o dönem...

Şimdi Fatih Terim'in söylediklerini beğenen insanlar, sene 2010 olunca bu sözleri yabancı birinin ağzından duyunca niye yabancı hayranı oluyorlar? Niye ülke futbolunu aşağıda görmüş oluyorlar? Bunu anlamak mümkün değil.

Bu adam diyor ki, top sizde olursa rakip size gol atamaz.
Fatih Terim ne diyordu? Hücum etmemiz için top bizde olmalı, hücum edersek en iyi defansı yapmış oluruz. yahu ikisi de aynı şey değil mi? Niye yabancı hayranı olduk biz şimdi? Nedir bu ortalıkta başı boş gezinen yabancı düşmanlığı?

CaptainIrmak dedi ki...

Sevgili TA,

Kariyerli teknik adamlar gelmeden ülke futboluna nasıl katkıda bulunacaklar ayrıca? Geldiler ne bıraktı ki diye başlarsak ve derwall'i örnek gösterip durursak, o zaman şunu sormak lazım ne kadar kaldı bu ülkede Hiddink, Aragones, Del Bosque?

Ayrıca Lucescu geldi de ne bıraktı gitti ülke futboluna?üç sezon kaldı sanırım bu ülkede. Ne kattı ülke futboluna, bir çığır mı açtı?Yeni bir dönem mi başladı ülke futbolunda?Ülke defans yapmayı mı öğrendi?Ama Derwall geldi Galatasaray bir ekol sahibi oldu.Fatih Terim geldi gördük ki, milli takımlar, kulüp takımları yurtdışında da üst düzey başarılar kazanabilir.Terim'in de bize kattığı bu oldu. Fatih Terim'i seversiniz sevmezsiniz.Bu ayrı konu.Sonuçta ülkeye bir özgüven aşıladı.Sonuç; Ertuğrul Sağlam,TOlunay Kafkas...

Galatasaray taraftarının nasıl tribünlerde çılgına döndüğünü o tribünlerde olanlar bilir, Lucescu zamanında.

Sen diyorsun ki; Rijkaard'ı gözümüzde fazla büyütüyoruz, ona ne gerek var, getirelim lucescu gibi adamları, işte bir şeyler yapmaya çalışsın, şampiyon olursak olalım, olamazsak kendi yağımızda kavrulalım gidelim. Ne diye bir sistem kurmaya çalışıyoruz ki?Söylediklerin buna çıkıyor. Teknik direktör demek eldeki hamurla çalışan, elindekileri en iyi şekilde kullanan adamdır diyorsun.Evet elbette bu saygı duyulması gereken bir fikir. Ve haklılık payı olmadığını söylemek insafsızlık olur.

Ancak;
Biz diyoruz ki, ekol sahibi olalım. Altyapımızdan oyuncular yetiştirelim. Artık dünya futbolu farklı şekilde oynanıyor ve farklı bir yöne gidiyor. Biz de 4-3-3 denilen, total futbol denilen, bu sistemi uygulayalım. Ülkede ilk uygulayan biz olalım. Biz de avrupa'nın doğusunda Porto gibi saygın bir kulüp olalım.Avrupa'da başarılı bir kulüp olalım.

Bu bir vizyondur.(hoş gerçi biz vizyon filan diyoruz ama yöneticiler pek öyle değil gibi)Bu vizyonun Rijkaard ile de ilgisi yoktur aslında. Rijkaard bu vizyonda bir araçtır. Bu sistemi bizim takımda kurması istenen bir araç. Bu vizyona en uygun kişi.

Sen italya'nın defansa dayalı zevksiz futbolunu istiyorsun lucescu ile.Biz gol görmek güzel futbol izlemek istiyoruz. temelde bakış açısında farklılığımız burda ama bu ne seni yabancı düşmanı yapmalı ne de bizi yabancı hayranı.

Ancak ortada büyük bir yanlışlık var.Biz güya yabancı hayranlarının kendi ülkemizi küçük görmemize gerek yok. Rijkaard'a memur hoca sıfatını bile bulabildiğimize göre yurtdışından bunu duyan birisi zaten bizim ülkemizi ve futbolumuzu patagonya olarak görecektir.

Bu yüzden ülkemizi küçük görüyorsunuz sizi gidi yabancı hayranları diyenler, bulabildikleri çeşitli tamlamalar ile aslında kendileri ülkeyi küçük duruma düşürmüyorlar mı?

CaptainIrmak dedi ki...

Bu arada sevgili TA, yeni bir şey tanımını şu anlamda değerlendirmiştim:

Ajax'ın senin tanımınla 30 sene önce uyguladıklarını yeni ve daha sofistike bir uygulama ile başarmaları...Yeni derken bunu dile getirmekti niyetim.

Amerika kıtasını keşfettiler demedim:) Zaten Barcelona oyun yapısı ile ilgili ilk kez bilgi sahibi olsam, Rijkaard'ı bilim adamı filan sanırdım :) Elbette düşüncelerinde kendi bakış açına göre haklılıkların var, ama bu ne rijkaard'ı Neskeens'i memur hoca yapar ne de beni ve benim gibi düşünenleri yabancı hayranı.

Düşüncelerinin Rijkaard'ı yaratıcı olmayan teknik adam yapmadığı gibi, seni de yabancı düşmanı yapmaz,yapmaması gerekir.

Herneyse daha fazla bu konu üzerinde fikir alışverişi yapmaya lüzum yok bence.

Sonuç olarak Rijkaard bu sene neler yapacak onu göreceğiz. Ama istediği transferler gerçekleşmez ise, oynatmak istediği sistemi nasıl başaracak bunu takip edeceğiz. Asıl heyecanlı kısmı bu olacak bence çünkü yönetim beklentiyi karşılamak adına, daha esaslı bir orta saha transferi gerçekleştirmedi.

Ben kişisel olarak Rijkaard'a ve sistemine güveniyorum ve kendi blogumda düzenlediğim ankete katılanların oldukça büyük bir yüzdesi de, şampiyon olmadan 5 sene Rijkaard'a sabretmek, beklemek niyetindeler.

Hep birlikte göreceğiz Rijkaard'ın neler yapabileceğini.

Acaba arkasına teneke mi bağlayacaklar yoksa bu ülkedeki insanların artık saygı duymak tanımını öğreneceği gün mü gelmiş olacak. Beni en çok ilgilendiren kısım biracık ta burası.

Aktay dedi ki...

CaptainIrmak ve TA arasındaki mevzuu başka bir platformda da uzun uzun tartışılabilirdi bence. İçeriği kısmen faydalı olsa da biraz sıkıcı olmuş; kusura bakmayın...

Ancak yabancı hayranlığı ile Türk teknik direktörlere güvenip takım teslim etme konusunda şunu söylemek istiyorum;

Yerli-Yabancı teknik direktör ayrımına karşıyım... Bilen-Bilmeyen ayrımı yapılabilir...

Yıllardan beri hiçbir halt bilmeyen hoca sıfatlı kişiler takımları 300-500 bin dolar karşılığında küme düşürdüler. Güvenç Kurtar, Hikmet Karaman, Ümit Kayıhan, hatta Almanya'da 2 üniversite bitirmiş olanlar bile...

Önemli olan modern futbol bilgisiyle kendini techiz edip geliştiren genç doktor olmaktır, yoksa 1956 yılında Çapa'dan mezun olup 45 sene önce alınan "prof"luk ile saatine 500 TL alan dinozor olmak değil...

Hatta bugün Şifo Mehmet, Rıza Çalımbay gibi GENÇ (!) hocalar bile modern futboldan çok uzak bir oyun oynatıyorlar.

Rijkaard gibi birisi gelip uygun adamlarla şu meretin nasıl oynanması gerektiğini milletin gözüne soka soka gösterene kadar Türkiye'de oynanan şeyin futbol olduğunu zannedip Avrupa'ya çıkınca dersimizi "şerefli mağlubiyetler" ile alıp döneceğiz bence...

Lütfen aya gitmiş-gelmiş ve bunu dünyaya göstermiş insanlara "filim hilesi kardeşim" veya "Amerikan propagandası" yaftasıyla reddeden ve "HOCA FALAN DİİL" diyen cahillerden olmayınız!

Bunu diyorum da...

Matbaayı "gavur icadı" diye kaç yüzyıl sonra memlekete getirmiş bir milletten de bahsediyoruz bu arada...

Bahis konusu Avrupa'ya açılan kapı GS bile olsa...

Vesselam...

CaptainIrmak dedi ki...

Bu arada Aktay güzel söylemişsin sıkıcılık konusunda...

Ölçüyü kaçırdım görünen :) Kendi adıma bu sıkıcılık konusunda özürlerimi belirteyim hemen.

Ben blog yazmaya Uğur'u taktir ederek başladım ve onun yazılarını severek takip etmeye çalışıyorum.

Uğur gibi güzide bir blog yazarının sayfalarını sıkıcı hale getirmeyi hiç istemem açıkçası.

Tekrardan özürlerimi sunayım.Ama napıyım yahu bazen insanın söyleyecek çok sözü oluyor. :/

pclion dedi ki...

Irmak, benim için problem yok, öyle olsa müdahele ederdim. Sonuçta belli bir fikir üzerinden tartışıyorsunuz, keşke tartışmalar hep böyle olsa.

Bu konu epey verimli oldu, insanların ne düşündüğünü görmek güzel. Benim yazım aslında bir başlangıç teşkil etsin, insanlar onun üzerinden konuşsun isterim.

Yazılanlar hoşuma gitti, onu söyleyeyim...